Birkaç gün geçmişti içtiğimiz günün ardından. Jaemin ise o günden beri benle konuşmamayı tercih ediyordu ama nedenini hiç bilmiyordum. Zaten oldum olası öyleydi, istediği zaman yakınlaşır istediği zaman uzaklaşırdı. Her şey yine ona bağlıydı.
"Injunnie-ah, bekle!" Sokakta yürürken tanıdık bir sesin gelmesiyle durup arkamı döndüm. Bu tanıdık ses, beni hiç üzmemiş olan bir sesti.
Gülümseyerek koşarak gelen Mark'ı bekledim ve kollarımı açtım. Öylesine koşuyordu ki sanki arkasından birileri onu kovalıyordu.
"Niye okuldan bizi hadi neyse o da, beni beklemeden çıktın?" Sorduğu soruyla istemsizce güldüm. Nefes nefese kalmış, martı kaşlarını çatmış Mark en tatlı Mark'tı, tartışmaya açık bir durum değildi bu.
"Özür dilerim, eve hızlı varıp derslere çalışmam lazım diye sizi özellikle seni bekleyemedim, en özel Mark." O da açıklamamın üstüne bana gülmüştü. Mark çok anlayışlı, sürekli destek çıkan, arkadaşını asla bırakmayacak türden arkadaştı.
"Bugünlerde sen ve Jaemin çok yakın gözükmüyorsunuz. Bir şeyler mi yaşandı, kavga mı ettiniz?" Sorduğu soru çok masumdu. Jaemin'in neden benden uzak olduğunu bilmiyordum gerçekten. O gün ona göre ne yaşandı bilmiyorum fakat ben onun yaşadığı şeyleri niye anlamadığımı bilmiyordum. Onun her hareketini anlayabilirdim ben.
"Hayır, hiçbir şey olmadı fakat Donghyuck'un evinde toplandığımız günden beri benle konuşmuyor. Sadece birer yabancı gibiyiz." Yolda durmak yerine onu çekiştirerek yürümeye devam ettim. Kaldırımda boş boş durmak gerekli bir hareket değildi.
Üzücü olan ise bizim konuşmadığımızı diğerlerinin farkında olmasıydı. Evet, Mark benim için farklıydı ama onun bana bu soruyu direkt sormasının nedeni de diğerleri tarafından bana bu soruyu sorması için yollandığı çok açıktı.
"Diğerleri de farkında. Onla konuşmaya çalıştın mı? Siz çok iyi arkadaşsınız." Buruk bir gülümseme sardı yüzümü.
Evet, biz çok iyi arkadaştık. Benim onu öyle görmediğimi kimse bilmese de...
O benle eskisi kadar yakın olmamaya iki ay önce başladı. Ne zaman Dohyun'un ondan hoşlandığı haberi alındı, aramıza mesafe girdi. Bana danıştığı her şeyi sevgilisine sormaya başladı, bana gerek kalmamıştı artık.
"Eh, boşver bunları biz düzeliriz. Yemek yemeye gidelim mi? Bizimkiler bugün toplantıda evde yemek yokmuş." Gülümsedi ve ellerini çırptı. Yemek yemeği o da herkes gibi çok seviyordu.
Ders çalışma olayı ise zaten bir bahaneydi. Beklememişti çünkü Jaemin onla aynı ortamda olduğunda gergin bir hava basıyordu her yeri.
"Peki, sen nasılsın?" Sanırım, Jaemin kendine yeni bir arkadaş bulmuştu,ben de Mark sayesinde yakın arkadaşlık eksiği çekmiyordum. Beni asla yalnız bırakmadığı için onu çok seviyordum.
"Biliyorsun Renjun-ah, bu çocuk her zaman çok iyi, takılacak hiçbir şey yok. Ama sen üzgün olmaya devam edersen senin bu haline üzüleceğim haberin olsun." Gözlerini açarak söylemişti.
Kıkırdadım.
Çok geçmeden yemek yiyeceğimiz yere gelmiştik. Yemek yiyecek çok paramız kalmadığı için ucuz bir hamburger yemek daha mantıklı gelmişti her ikimize de.
Oturduğumuz mekana göz gezdirdiğimde Jaemin'i gördüm. Beni görünce gözleri kısılmış, morali bozulmuş gibi duruyordu. Böyle olduğunu düşündüğüm için selam vermek bile istemedim. Mark, onu fark etmemişti.
Demek o da okul çıkışında diğerleriyle birlikte gitmemişti. Boşu boşuna hızlı uzaklaşmıştım.
Kasada siparişimizi verdikten sonra yemeklerle masamıza geri döndük. Havadan sudan konuşurken onlar yanımızdan geçiyordu. Sanki bizi geldiğimizden beri ilk defa görmüş gibi gülümsedi.
"Hey, Mark hyung selam. Selam." Bana dönerek son cümleyi söylemişti. Kolu sevgilisinin omzundaydı. Çok yakınlardı. Kalbim her bu tabloyu gördüğünde binlerce parçaya ayrılıyordu. Gözlerimi başka tarafa çevirdim ama onun cıvıl cıvıl sesini duymak acı hissini daha da hissettiriyordu bana.
Nihayet çıktıklarında cam pencerelerden ona baktım. Bana bakıyordu. Sanki inadına yapıyormuşcasına sevgilisine daha da yanaştı ve saçlarından öptü.
"Sizin aranız cidden kötü. Anlatmadığın bir şey var." Mark bana döndü, gözlerimi onlardan almam için elini şıkladarak odağımı değiştirdi.
"Anlatabilecek kadar cesaretli değilim." İç çektim. Böyle bir şey söylemek bile beni korkutmuştu. Sanırım bu konuyu kimseye açamayacaktım, kendi kendime aşmaya çalışıp sürekli yara alacaktım. Dohyun tek olmayacaktı, biliyordum. Belki ondan ayrılacak, başka birileriyle devam edecekti. Belki de upuzun bir ilişkisi olacaktı.
"Dohyun'dan mı hoşlanıyorsun Renjun?" Sorusuyla şaşkına dönmüştüm. Böyle bir şey asla olamazdı.
"Şaşırdın mı? Ben, Dohyun'dan hoşlanmak? Çok salakça. Jaemin'e asla böyle bir şey yapamam Mark Hyung!" Çok ciddileştiğimde sarışın arkadaşıma hitap ederken Hyung kelimesini eklerdim. Normalde çok yakın olduğumuz ve aramızda bir yıldan az bir fark olduğu için Hyung demeye ihtiyaç
duymuyordum."O zaman ne sizi bu kadar kötü yaptı?" İçimi çektim. Kimseye bir şey anlatabilecek kadar cesaretli değildim.
"Konuyu değiştirelim Mark Hyung, hazır olduğumda belki sana anlatabilirim." Gözlerini devirdi.
"Bana Hyung demezsen kabul ederim." Gülümsedim ve başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flex your way out [ renmin ]
Fanfictionsevmek, bir dakika;kavuşmak, bir ömür [najaemin.huangrenjun] sevenaugust2019, first page sevenaugust2020, ending page