• o n b i r •

437 41 25
                                    

Mark'la uzun bir süre sonra karşılaşmamız üzerinden birkaç hafta geçmişti. Kendime verdiğim sözü tutmaya çalışarak her gün, her dakika onu bulmaya çalışıyordum. Ama bu neredeyse imkansızdı. Ona her nereden ulaşmaya çalışırsam çalışayım bir türlü çıkmaza girmişim gibi hissediyordum. Ne telefonları çalıyordu ne de onu bir kez daha görebileceğim bir yere geliyordu.

Mark beklemediğim bir şekilde beni çok fazla yoruyordu. Hayatımda olmayan hatta sadece birkaç aydır birbirimizi tanıdığımız bir insanın aklıma bu derece kazınması beni her şekilde korkutuyordu. Aynı zamanda lisenin son sınıfındayken de aklımı bulaması mantığıma yatmıyordu. Kendisi bir yaş büyük olduğu için benden daha fazla avantaja sahipti.

Son zamanlarda yaşadığım değişimi ailem, arkadaşımın babasının kanlar içinde yattığını gözlerimle görmem yüzünden olduğunu düşünüyorlardı. Ama artık iş bunu aşmıştı ve onlar da fark etmişti. Aramızda geçirdiğimiz uzun bir konuşmadan sonra her şeyi bir kenara bırakıp derslerime ve kendi hayatıma yönelmem gerektiğini karar almıştık. Bundan sonra benim için Mark Lee diye birisi yoktu. Yani, tabii ben öyle sanıyordum.

Mark'ı hayatımda çıkarmış, okul-ev, ev-okul olarak yaşıyordum sürekli. Üstelik sınava girmeme sadece iki ay kalmıştı. Çoğu zaman Mark aklımda bile olmuyordu ancak aklıma geldi mi de gitmek bilmiyordu.

Bir gün yine okuldan çıkmış eve gitmek için yürüyordum ki telefonumun çalmasıyla dikkatimin dağılması bir olmuştu. Bir mesajdı ve gelen numara kayıtlı değildi.

"Galiba trigonometriyi anlamıyorsun. Hazır okuldan yeni çıkmışken gel sana anlatayım. Haechan."

Telefonumun ekranında yanan mesaja bakarken yolun ortasında kilitlenmiştim. Arabalar için yeşil ışık yanmıştı ancak ne yaptıysam bacaklarımı kıpırdamıyordum. Oracıkta öleceğimi düşünürken kim olduğunu görmediğim birisi beni kucağına almış ve karşıya geçirmişti. Bu kokuyu tanıyordum.

Kaldırımın üzerine beni bırakmıştı ve tam gidecekken kolundan tutmuş, gitmesine izin vermemiştim. Yine geçen seferki gibi simsiyah giyinmiş ve kapüşonuyla kafasını örtmüştü.

"Ne yapmaya çalıyorsun? Karşında bir çocuğun olduğunu mu zannediyorsun sen? Önce hiçbir şey demeden ortadan kaybolmalar, sonra gizemli bir şekilde tekrar geri gelmeler." Sesim titriyordu ve gözyaşlarımı tutamıyordum bir süreden sonra.

"Seni unutmak için ne kadar zaman harcadığımı biliyor musun? SANA DİYORUM MARK LEE BİLİYOR MUSUN?" Artık içimde dolup taşan siniri dışarı çıkartarak bağırmaya başlamıştım. Elim Mark'ın kolunda duruyordu ve hâlâ arkası bana dönüktü ama can kulağıyla dinlediğini biliyordum.

"Biliyorum. Bu muydu duymak istediğin? Evet unutmak için ne kadar çaba harcadığını biliyorum ve kahrolsun o yüzden tekrar çıktım karşına." Bu sefer yüzünü benim şaşkın yüzüme dönmüş gözlerimin içine içine bakıyordu. Artık ne diyeceğimi bilemiyordum. Az önce kilitlenen bacaklarımın bu sefer bağı çözülmüş ve yere düşmeme sebep olmuştu. Hemen sonra Mark da benimle beraber yere çömelmişti.

"Dinle, üzgünüm tamam mı? Elimden bir şey gelmedi. Seni tamamen kaybetmeyi asla istemedim ama karşına çıkmak da harika görünmedi gözümde. Ben... Ben nasıl anlatsam bilmiyorum ama babamdan sonra kafayı yediğimi düşünüyorum. Hatta belki daha fazlası. Benim bu aciz halimi görmeni istemedim. Haechan."

"Bana şöyle seslenmeyi kes. İki gün sonra tekrar hayatımdan çıkıp gittiğinde bu ismin eksikliğini hissetmek istemiyorum."

Diyeceğim şeyleri dedikten sonra ayağa kalkacak gücü kendimde bulmuş ve bir hamlede kalkmıştım. Mark'a son bir defa baktıktan sonra ilerlemek için yürüyecektim ki bu sefer beni kolumdan tutan kişi o olmuştu. Arkamı döndüğümde ise gördüğüm manzara içler acısıydı. Oturduğu yere kafasını gömmüş ağlamaktan neredeyse konuşamıyordu.

"Gitme. Lütfen gitme Haechan. Benim sana hiç olmadığım kadar ihtiyacım var. Lütfen, sen de babam gibi beni bırakıp gitme."

Ne yapacağımı bilemiyordum. Mark'ı bu şekilde ilk kez görüyordum. Bencil olup onu orada bırakmalı mıydım yoksa yanında mı olmalıydım?

"Buradayım. Bak gitmedim. Buradayım sevgilim."

Yüzüne baktığımda gördüğüm gözyaşlarının arasından güneş ışığı gibi saçılan gülümseme, bana her şeyi sorgusuz bir şekilde yaptirabilecek bir güce sahipti. Ve işte o gün bu gülümsemelerimizi yüzümüzden silmemeye söz vermiştik. Ne olursa olsun...

summertime sadness あ markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin