• a l t ı •

353 38 11
                                    

"Ne? Benim için mi?"

Benim için kavga ettiğini öğrendiğimde laşkınlığımı biraz olsun ona da hissettirmiştim. Kafasını yukarı aşağı sallamıştı.

"Sahilden geçiyordum. O çocukları gördüm deniz kenarında. Uzaktan bakıldığında kendi aralarında şakalaşan arkadaşlar olarak görünüyorlardı. Ama yakına gelince... Yakına gelince senin başında durduklarını gördüm."

İnanamıyordum. Sahilde huzurlu bir şekilde uyuduğumu düşünürken aslında Mark benim için birkaç zorbayla dövüşüyordu. Ya dönüşte onu görmeseydim?

"Sonra..." dedi Mark zorla devam etmeye çalışırken.

"Sonra olanlar oldu işte." diye bitirmişti sözlerini. Kucağında duran ellerine bakıyordu. Ben ise kasılmış yüzümle birlikte gözlerinin içine içine bakıyordum.

"Ben... Ben ne diyeceğimi bilemiyorum Mark. Çok teşekkür ederim. Yani, ben seni kurtardığımı düşünürken aslında kahraman olan senmişsin başından beri. Özür dilerim." Biraz daha konuşursam ağlayacakmışım gibi hissediyordum.

"Böylece ödeşmiş olduk, ha?" Gülümseyerek şişmiş ve bantlı yüzünü bana doğru çevirmişti. Ben de gülümseyerek karşılık vermiştim. O sırada odanın kapısı tıklatılmıştı.

"Donghyuck. Uyanık mısın?" Annemdi gelen. Konuşurken sadece birbirimize o kadar odaklanmıştık ki havanın karardığını bile yeni fark etmiştik. Şimdiyse annem Mark'la beni odada görse kim bilir neler düşünürdü.

Annemin sesini duyar duymaz ikimiz de refleks olarak ayağa kalkmıştık. Mark hızla kapının arkasına geçmişti ve o sırada annem odaya girmişti. Kapının eşiğinde duruyordu ve biraz daha itleseydi Mark orada sıkışıp kalabilirdi. Ya da daha muhtemel bir şekilde hiçbir şey yapmadığımız halde yakalanabilirdik.

"Kahvaltı hazı- Donghyuck bu halin ne? Yüzüne ne oldu?" Hızlıca ve telaşlı bir şekilde yanıma gelmiş, yüzümü incelemeye başlamıştı.

"Önemli bir şey değil anne. Ufak bir tartışma yaşadım sadece." Geçiştirmeye çalışmıştım ama telaşlanmaktan vazgeçmiyordu.

"Gel aşağıya bir pansuman yapalım böyle durma."

"Tamam annecim geliyorum ben, sen aşağı in." Yüzümdeki ellerini çekerken konuşmuştum. Annem istemeye istemeye aşağı indiğinde Mark da derin bir nefes verip kapının arkasından çıkmıştı.

Çalışma masasının yanındaki camın önüne geçmişti. Perdeyi kenara çekmiş, ayağını pencere pervazına koymuştu.

"Tekrar teşekkür ederim Donghyuck."

Birden kendini aşağıya bırakmıştı. Camdan ona doğru baktığımda başparmağını kaldırmış bir şekilde bana bakıp uzaklaşmıştı. Sebebinden emin değildim ama uzun zamandır kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim.

^^

Bugün kendimi hiç olmadığı kadar iyi hissediyordum. Yüzümdeki yaraları soran annem ve babama da bir bahane uydurup geçiştirmeyi başarmıştım.

Kahvaltıdan sonra biraz hava almak için dışarı çıkmıştım. Buralarda kendi başıma dolaşmak en sevdiğim şeylerden biri olmuştu bu aralar. Zaten kalabalık olmayan sokaklar, sadece bana aitmiş gibi hissettiriyordu.

Biraz yürüdükten sonra su almak için bir kafeteryaya girmiştim. İçeride benimle ilgilenemeyecek kadar hararetli bir şekilde tartışan iki kişi vardı. Bir adamın kıza bağırdığını gördüğümde sinirlerim tepeme atmıştı. Olayı anlayabilmek için biraz dinlediğimde aslında adam ile kızın sevgili olduğunu çözebilmiştim. Kızın da üzerinde kafeteryaya ait bir önlük oldğunu görünce hemen hemen bir şeyler aklımda yerine yerleşmeye başlamıştı. Yine başıma bela almak istemiyordum, bu sefer adamla düzgünce konuşmayı planlıyordum. Ta ki karşısındaki kıza elini kaldırana kadar.

Genç adam elini kızın yanağına indirmeden önce sıkı bir şekilde tutmuştum. İkisi de şaşırmıştı. Çocuk yüzünü bana dönüp küfürler savurmaya başladığı an bir yumruk yemişti suratına benim tarafımdan. Yere düştüğünde de birkaç defa vurup ayağa kalkmıştım. Biraz daha uzatırsam yüzüm daha beter hala gelebilirdi. Korkudan iki büklüm olmuş kızı dışarı çıkarttıktan ve biraz yürüdükten sonra tehlikenin geçtiğini anlamıştık ikimiz de.

"Be- Ben çok teşekkür ederim. Aslında böyle birisi değildi. Ne oldu ben de bilmiyorum gerçekten." Sadece gülümsemekle yetinmiştim.

"Adın ne?"

"Donghyuck. Ama kısaca Hyuck da diyebilirsin."

"Ben de Eunwoo. Tekrar teşekkür ederim. Sonra görüşmek üzere." dedikten sonra hafif bir kafa selamı verip yürümeye devam etti.

Eunwoo yanımdan ayrıldıktan sonra biraz daha sahilde dolaşmaya karar vermiştim. Bu birkaç gün içinde bana olanları düşünmek için zamana ihtiyacım vardı. Gerçekten hayatım daha önce bu kadar atraksiyonu bir arada görmemişti.

^^

Bahçede kitabımı okuduktan sonra odama, bilgisayardaki işimi halletmeye çıkmıştım. Çok önemli bir şey değildi ama yapmam lazımdı. Uzun uğraşlar sonucu bilgisayarı daha adını bile bilmediğim bir alete bağlamam gerekiyordu ama nasıl olacağını bilmiyordum. Babamı yukarı çağırmıştım ve parçayı tarif etmişti.

Babam bilgisayarla uğraşıyorken ben de bir yandan uzun zamandır açmadığım kutuların içinde gerekli olan parçayı arıyordum. Birkaç tozlu kutuyu yatağımın üzerine koymuş, içindekileri de yatağa boşaltmıştım. Amacım parçayı bulmak ve işimi halletmekti ancak gördüğüm şeyler bunu biraz imkansız kılmıştı.

Adını bile anmak istemediğim, birkaç yıl önce beni burada terk eden erkek arkadaşıma ait bir sürü eşya vardı. Her bir eşyayı gördükçe yaşadığımız anılar bir bir kafamda canlanıyordu. Artık o kadar umrumda değildi. Atlatmıştım bir şeyleri. Daha küçük çocuktum sonuçta. Ama şu an varlığını bile unuttuğum, ona ait olan herhangi bir şeyi görmek, en son istediğim şeydi. Üstelik salak gibi bunları saklamıştım.

"Oğlum hadi bulamadın mı şunu?"

"Şimdi aklıma geldi de o kadar önemli bir şey değildi baba sağ ol. Ben sonra hallederim."

Babam odadan çıktıktan sonra yatağın üzerinde duran eşyaları bir çöp poşetine koyup dışarı çıkmıştım. Evin önündeki çöpe atarsam annemlerin görme ihtimali vardı. Hem ne olur ne olmaz diye, hem de biraz hava almak için dolaşmaya çıkmıştım.

Evden biraz uzaklaştıktan sonra herhangi bir çöpe atmıştım poşeti. Tam ellerimi silkelemiş arkamı dönmüştüm ki birinin bana seslendiğini duymuştum.

"Hyuck!" Bağıran kişi Eunwoo'ydu. Ellerini sallayarak bana doğru yürüyordu. Şaşırmış bir şekilde olduğum yerde yanıma gelmesini bekliyordum.

"Burada mı oturuyorsun?" diyerek çöpünü attığım evi göstermişti. Yüzündeki gülümseme konuşurken hiç silinmiyordu.

"Yok hayır. Yani öylesine işte. Anlarsın ya."

Kafasını sallmıştı anladığını belli etmek için. Arada geçen kısa bir sessizlikten sonra yine konuşmuştu.

"Baksana, bu akşam arkadaşlarla sahilde takılıyoruz. Gelmek ister misin?"

Tam "hayır" demek için ağzını açmıştım ama söze girmemi engellemek için hızlıca yine konuşmuştu.

"Hemen hayır deme. Biraz düşün lütfen."

Onaylamam için yüzüme dikkatlice bakıyordu. Gülümseyerek kafamı salladıktan sonra yanımdan ayrılmıştı. Gitmemeyi ve bahane uydurmayı düşünüyordum ama eğlenmeye ihtiyacım olduğunu anlamıştım. Zaten takılabileceğim çok arkadaşım yoktu. Belki iyi gelebilirdi.

summertime sadness あ markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin