Feaver, artık biraz dinlenmek istiyordu. Kliniğin üst katına çıktığında, garip bir şekilde hiçbir şey düşünmüyordu, aklında hiçbir şey yoktu. Eşyalarını toplayıp klinikten çıktı. Evine gittiği yolun güzergahında çok güzel ve hep gittiği bir kafe vardı. Kafa dağıtmak için iyi bir tercihti. Taksi aramak için yola baktığında bir an için düşündü, neden yürümüyordu? Hem yürürken biraz da düşünürdü.
Yürümeye başladı, aklına doktor geldi. Aylar önce kendisine yaptığı tavır Feaver'ın hala aklındaydı, unutmamıştı. Bir anda kafası çok daha gerilere gitmişti, babasına... Feaver'ın babası Thomas görevde bir kere bacağından vurularak gazi olmuştu, daha sonra girdiği bir sert çatışmada kafasından vurulup ağır yaralanarak ölmüştü. Feaver babasını bir süre düşündü, onu çok özlemişti ama artık onun için üzülemiyordu çünkü onun kafasında kurcalanan çok daha mühim bir mevzu vardı, karısı...
Feaver'ın karısı Natasha öldüğünde, doktorlar onun hakkında gizli bir kalp hastası olduğunu ve yolda kalp krizi geçirdikten sonra bir adamın o anda ki yanlış müdahalesi sonucu vefat ettiğini söylüyordu. Feaver ne karısına bunu yapan adamı, ne de morgda karısını görmüştü. Hatta otopsi raporunu bile eline alamamıştı. Bunları yapabilmek için yıllarca gezmediği yer kalmadı; önce bazı gittiği üst düzey makamlar bunun bir suç olabileceği, bunun peşinden gidileceği hakkında teminat verirken, ertesi gün karısının morgda bulunamadığı gibi basit bir bahane ile olayı kapatmaya çalışıyordu.
Feaver'ın başına ağrılar girmişti. Kafasını dağıtmak için gireceği kafeye gitmeden önce kafasını olabildiğince karıştırmıştı. Mümkün müydü karışmaması? Bu kadar olayı yaşadıktan sonra, bir de üzerine kızı kanser olmuştu. Feaver uzun süre eğik tuttuğu kafasını kaldırdı, boynu feci şekilde tutulmuştu. Karşısında kafası bu kadar dağanıkken onun o an hayallerini süsleyen kafe duruyordu: 'Happy Garden'. (1')
"Adını umarım süslü dursun diye koymamışlardır."Kafenin önünde adeta dikiliyordu. O an gelen gökgürültüsüyle irkildi. Sonra kafasına damlalar sanki mors alfabesi gibi düşmeye başladı. Daha sonra bir anda harıl harıl başlayan yağmurun altında kalan Fauver, adeta haykırmak istedi.
"Gerçekten mi, sen bu kadar mısın?".Hızlıca kafenin kapısını açtı, içeri girdi. Kafasını eğdi, botlarına baktı. Bastığı yerde çamurlu botun izi kalıyordu. Evren Fauver'ın taraftarı değildi, adeta aksiliğe bahis oynuyordu. Artık bütün ümidini kesmiş olan Fauver, boş bir yer buldu, oturdu. Onu gören garson hemen Fauver'ın yanına geldi.
-Ne almak istersiniz, efendim?
-Bana çabucak bir Stretto verir misin?
-Maalesef şu anda elimizde yok, size bir Latte versem...
-Yok mu, burası bir kafe, biliyorsunuz değil mi? İnsanlar bunları içebilmek için buraya oturuyorlar.
-Çok üzgünüz efendim, en kısa sürede yapımına başlayacağız. Farklı bir şeyler alsanız, mesela isterseniz menümüze göz ata...
-Öyleyse bir Americano..
-(Duraksadı) Tabii, efendim.Feaver'ın artık tahammülü yoktu, bir an önce kahvesini içip sıcacık evine gitmek istiyordu. Tam o sırada karşı masadan bir adamla göz göze geldi. Bu adamın gözünde yuvarlak bir gözlük, gri bir palto ve boynunda da al benisiyle duran kahverengi bir kravat duruyordu. Adamın yüzüne vuran kafenin loş ışığı yüzünü görmeyi zorlaştırıyordu.
Bakmaya devam etti. Göz temasını hiç kesmiyordu, karşısındaki adeta bu konuda usta gibiydi. Bir anlığına kafasını aşağı eğdi. Daha sonra kalktı, durdu. Artık vuran keskin ışıkla beraber yüzü net bir şekilde görünebiliyordu. Feaver'la artık göz teması kurmuyordu. Yürüdü, Feaver'ın bulunduğu masaya oturdu. Yavaşça yüzünü kaldırdı ve tekrar Feaver'ın gözlerinin içine bakıyordu. Feaver da şaşkınlıkla ve günün yorgunluğuyla adamın gözlerinin içine baktı ve o an bir şey farketti: Adamın ona anlatacak çok şeyi vardı.(1') Mutlu Bahçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yedi Tarikatın Esiri
AçãoYaptığı işi istikrarlı bir şekilde yapan ve daha iyi yapabilmek için elinden gelen her şeyi yapan Psikolog Stewart Fauver... Her gün yaptığı işi yapmak için erkenden yola çıkan ve aynı zamanda kanser hastası olan kızının hastalığıyla uğraşan Fauver...