Akşam yemeği bitmişti ve herkes odasına çekiliyordu. Işıklar teker teker sönerken Tony, Jhon ve Vladmir nöbet yerlerine geçtiler. Bulutlar yüzünden ay ve yıldızlar gözükmüyordu. Yemekhaneden sonra birbirleriyle konuşmamışlardı. Ama birşeyler döndüğü kesindi. İnsanlar yaşananları unutmuş gibi normal hayatlarına geri dönmüş, normal bir şekilde yaşıyorlardı. Ama yok, Tony dayanamazdı ve burnunu illaki olaylara sokmalıydı. Ne kadar riskli olduğu umrunda bile değildi.
Görevinin başlamasından bir buçuk iki saat geçmişti. Gözetleme kulesinden indi ve bahçede dolaşmaya başladı. Otelin kapısının önünde başlayarak tam bir tur attı ve kapının önüne oturdu. "Belki olayları fazla abartmıyorum. Normal bir şekilde yaşayıp geçmişi unutmam gerek." diye düşündü. Yakasından bir resim çıkarttı. Bu onun 2 yıl önceki olaylarda kaybettiği sevdiğin resmiydi.
Tony'nin çocukluğu çok sıkıntılı geçmişti. Aile içindeki kavgalar öylesine can yakıcı noktaya gelmişti ki Londra'daki evinden kaçmış ve asla geri dönmemişti. Avrupa'da dolaşarak kendini geliştirmiş ve toplum tarafından saygı gören bir insan olmuştu. Venedik'te yokdul bir ailenin kızı Milena'ya aşık olmuş ve onunla evlenmek için hayaller kuruyordu. Ama 2 yıl önce haziran ayında sevdiceği gözlerinin önünde yanarak can vermişti. O günden beri ruh sağlığı kötüye gidiyordu.
Ani bir sesle irkildi Tony. Korkunç bir ses kulaklarını parçalıyordu. Otele girmek istedi ama kapı kilitliydi. Ses gittikçe artıyordu. Kulaklarını kapatarak dağlık alana doğru koşmaya başladı. Kovaladığını hissediyordu. Arkasına baktığında karanlık ile yüzyüze geldi. Otel de gözükmüyordu ışıklar da. Ayağı kaydı ve yuvarlanma ya başladı. Başını kayaya vurdu ve gözlerini kapattı.
Jhon, Tony'den haber alamadığını farkedince onun sorumlu olduğu bölgeyi aramaya başladı. Ama hiçbir iz bulamadı. Islak zeminde çıkan ayak izlerinin ormana gittiğini gördü.
Tony ağrı içinde uyandı. Çevresinde bakındığında buraya nasıl geldiğini hatırlamakta güçlük çekmedi. Geri dönmesi gerekiyordu ama tek bir proglem vardı. Düştüğü yer çok yüksekteydi ve kurtarma ekibi olmadan çıkması imkansızdı. Telsizine baktı. Paramparça olmuştu. Mecbur etrafta dolaşmaya başladı. Burası bir kasabaya benziyordu. Tabiki yıllardır kime uğramadığı için bitkiler tarafından istila edilmişti. Evler yıkılmış, hayat belirtisi kalmamıştı. Çok fazla ceset vardı. Hepsi yanarak ölmüş ve kemikleri üst üste yığılmıştı. Anlaşılan felaketten sonra buraya kimse gelmemişti. Yolun ilerisinde sarmaşıkları sıklaştığını gördü. Doğal olarak değil, sanki birisi onları oraya koymuş gibiydi. Yanına geldi ve cebindeki çakısınız çıkarttı. Yaprakları temizlemeye başladı. Rezalet bir koku geldi burnuna. Temizledikçe içerisi aydınlanıyordu. Mağara gibi bir yapıydı bu. Çok iyi gizlenmişti. Heyecanla içeri daldı Tony. El fenerinin gücü azalmıştı ve etrafı dokunarak anlamaya çalışıyordu. Geniş, yuvarlak bir yerdi burası. Koku gittikçe artıyordu. Eski bir kamp yerine benziyordu lakin şuanda böceklerin ve bitkilerin kontrolü altındaydı. Kaybedecek zamanı yoktu Tony'nin. Çıkışa yöneldi. Seri adımlarla ilerlerken dizine birşey dokunduğunu farketti. Kokunun en keskin yeri burasıydı şuanda. Eğildi ve ne olduğuna baktı. Gördükleri karşısında gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bu bir cesetti. Çok normal, buraya kadar gelirken birçok cesetle karşılaştı ama bu yanarak değil vurularak ölmüştü ve bedeni hala sağlamdı. Kasıtlı bir şekilde buraya konulmuş, yapraklarla gizlenmişti. Feneri cesedin göğüsüne doğrulttuğunda düşüp bayılacaktı. Üniformasında 'Finch Oteli Güvenlik Şefi George Nails' yazıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz Bela 1: Felaketten Sonra
FantasyAkdeniz sularında irili ufaklı birçok gemi yaşam mücadelesi veriyordu. Felaket bütün dünyayı kasıp kavurmuştu. Karalar kadar olmasa da olsa sularda da tehlikeler vardı. Yeni kurulan kanunsuz düzende korsanlar çoğalmış ve her biri hayatını geçindirme...