Sedire uzanan Tony'nin uykusu bir türlü gelmiyordu. Sağa sola dönüp duruyordu. İçinde huzursuzluk vardı. Son 1 ayda başına gelenler düşününce inanılmaz geliyordu lakin hepsini yaşamıştı. Yattığı yerden doğrulup odada dolaşmaya başladı. Kapkaranlık odadan gelen hırıltı Jhon'un uyuduğunu gösteriyordu. O gerçekten iyi birisiydi. Sevdikleri uğruna her şeyi yapabilirdi. Biraz deli dolu ve fevri olmasa ikna kabiliyetini kullanarak çok daha iyi yerlere gelebilirdi.
Dışarıdan gelen toprak kokusu Tony'i biraz mayıştırdı. Artık yatması gerektiğini düşündü ve sedirine yumuldu. Tam üstünü örtecek iken dışarıdan kargaşa sesleri gelmeye başladı. İnsanlar bağırıyor, çığlık atıyor; köpek sesleri ve fener ışıkları etrafı ayağa kaldırıyordu. Camdan dışarı baktığında oteldeki adamların geldiğini gördü. "Bizi arıyorlar, geç kalmadan Jhon'u kaldırmam gerek." diye düşünürken Jhon, çoktan kalkmış ve yanına gelmişti: "Geldiler. Bizi arıyorlar. Her ne yaptıysak gerçekten birilerini çok sinirlendirmişiz. Allah kahretsin ki kapı da kilitli ne yapacağız?" diye tutuşuyordu Jhon. Bu esnada kapı kilidini açılma sesi geldi. Bir köşeye büzüştüler. İçeri ani bir atılma ile giren kişi dükkanın sahibiydi: "Gelenleri görüyor musunuz? Bu ay 2. oluyor. Lanet olası yağmacılar. Tanrı belalarını versin." dedi yaşlı adam ve şöyle ekledi: "Çabuk dışarı çıkın, kendi başınızın çaresine bakın!"
Eşyalarını topladıkları anda yaşlı adam ikisini de derhal kapı dışarı etti ve ardından dükkanının ışıklarını söndürdü. Jhon ve Tony rıhtımın ortasında dımdızlak kalmışlardı. Derhal gemilerin oraya doğru koşmaya başladılar. Geceyi yavaş yavaş aydınlatmaya başlayan şafak güneşi dağların ardından beliriyordu.
Adamların yaklaştığını duydular. Yapacakları hiçbir şey kalmamıştı. Sonların geldiğinin farkındaydılar. Tam bu sırada Jhon'un gözü kıyıya yanaşmış tekneye ilişti. Eğer yeterince iyi zıplarsalar içine gireceklerini düşündü. Fikrini Tony'le de paylaştı. Tony başka yol olmadığını bildiği için Jhon ile birlikte teknenin önüne geldi. Güçlü bir atlayışla içine düştüler. Açık olan bir kamaranın içine girip beklemeye başladılar.Adamlar evleri tek tek kontrol ediyor ve yerel halka eziyet ediyorlardı. Kimileri ise yerleşkelerine giren bu yabancıları taşlarla kovmaya çalışıyorlardı. Adamlar son evi de kontrol edince toplandılar. İçlerinden birisi çok sinirlenmiş olsa ki adamlarına kızıp sağa sola ateş açmaya başladı. Kısa bir müddet sonra rıhtımı terk ettiler.
Tony, yine de dışarısının tehlikeli olduğunu düşündü. Bu gemi yeni yanaştığı için öğleye kadar içinde kalabilirlerdi. Bu aksiyon dolu gecenin ardından ikisi de bir hayli bitap düşmüşlerdi. Zaten uykusundan uyanan Jhon, Tony'ye kendisini erkenden kaldırmasını söyledikten sonra kafasını koyduğu gibi uyudu. Tony ise huzursuzluğunu unutup Jhon'un yanına devriliverdi.
--------------------------------------------------------
Yüzüne vuran güneş ışığı ile uyandığında gitme vakti olduğunu anlamıştı. Hemen yattığı yerden doğruldu ve Jhon'un yanına gitmek için hamle yaptı. Ama bir sorun vardı. Zemin sallanıyordu. Güneş ışığı gelen pencerenin önüne geldi ve kafasını dışarı çıkarttı. Tekne ilerlerken arkasından beyaz köpükler çıkartıyordu. Sicilya kıyıları o kadar uzakta kalmıştı ki hayalet gibi şeffaf gözüküyordu. Bu sefer daha hızlı bir şekilde Jhon'a doğru atıldı. Ama uyandırmayı başaramadı. Yoksa ölmüş müydü? Çabaları sonuç vermedi. Bu esnada kamaranın kapısı açıldı ve içeriye iri yarı bir adam girdi. Tony'i yakaladığı gibi dümenin önüne götürdü.
Sertçe yere bırakılan Tony kafasını kaldırdığında yeni doğan güneş onun etrafı görmesini zorlaştırıyordu. Başında dikilen topluluğun yüzleri anlaşılmıyordu. Kendi aralarında fısıldaşmalarını duyuluyordu. Tam ağızını açıp durumu izah edecekken kalın bir ses duyuldu:
"Sen ve arkadaşın, bu gemide ne arıyorsunuz?"
Sesinde farklı bir aksan vardı. Bu da anlaşılmasını zor kılıyordu. Tony doğruldu ve sesin geldiği yöne doğru bakarak:
"Ben Tony ve içerde uyuyan arkadaşım Jhon. Bizim size bir zararımız olmaz. Sicilya'dan ayrılmak istiyorduk. Herhalde yanlış gemiye binmişiz. Karaya vardığımız anda gemiden iner ve kendi yolumuza bakarız. Şey, kiminle görüşüyorum acaba?"
Bu cümleleri kullanırken oldukça tedirgindi. Sonuçta kaçak olarak gemiye girmişlerdi ve onları öldürseler dahi haklılardı. Kalın ses tekrar konuşmaya başladı:
"Ben bu geminin sahibiyim. İsmim Ryan. Korsan yada asker değiliz, yalnızca felaketten sonra hayatta kalmaya çalışan insanlarız. Yani korkma, bizden sana bir zarar gelmez. Afrika ve Asya arasına sürekli mal taşıyoruz ve bu sayede hayatımızı idare ediyoruz. 1 hafta önce Sicilya'ya vardık ve burada ihtiyaçlarımızı giderip Tunus tarafına geçecektik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz Bela 1: Felaketten Sonra
FantasyAkdeniz sularında irili ufaklı birçok gemi yaşam mücadelesi veriyordu. Felaket bütün dünyayı kasıp kavurmuştu. Karalar kadar olmasa da olsa sularda da tehlikeler vardı. Yeni kurulan kanunsuz düzende korsanlar çoğalmış ve her biri hayatını geçindirme...