Her gün bir gün geçmiyor.
Özdemir Asaf
Mira öleli tam 5 gün 6 saat oldu.
Her şeyimi kaybedeli ve her şeyin başladığı o andan bu kadar geçmişti işte.
Komiser Alkan ile son görüşmemizden bu yana konuşmamıştık.Pars ise..Bilmiyordum. Dışarı çıkmaya hazır mıydın onu bile bilmiyordum.Bir başkası olarak,bir başka kimlik olarak, bir başka hayata girmeye hazır mıydım?
Ne olursa olsun çıkmalıydım.Bu kadar keder Mira'ya göre kesinlikle değildi.O acısını başkalarına anlatarak giderirdi. Ben ise farklı olarak,kimseye anlatmadan kendi kendimi yiyerek geçirirdim.
Ben görünüş olmasa da kişilik olarak kendimden bu kadar zıt birisinin yerine nasıl geçecektim?
Ne olursa olsun bu gün bu evden çıkacak ve Mira olarak zamanımı geçirecektim. iyi de ben yemek yapmayı bilmiyordum ki?
Mira aşçıydı.Gerçekten işini severek ve güzel bir şekilde yapıyordu.Lüks bir otelde ki şeflerden biriydi.Acaba beni bahane ederek upuzun bir aylık izine mi çıksam?
Peki ya para?Su,doğal gaz, elektrik..Otel nerede bilmiyordum bile!
Sırf Pars yüzünden o kadar büyük bir işe kalkışmıştım ki!
Tamam.Çok iyi bir plan lazımdı bana.
Hemen çekmecemden bir defter çıkarıp bir sayfa açtım,
Kendi işimden ayrılmam ve Mira'nın işine devam etmem gerekecekti fakat Mira usta bir aşçıydı ve ben yemek yapma işinde pek iyi değilim.O yüzden ilk maddem;
1-Kendi işinden çık ve Mira'nın iş yerinden alabildiğin kadar izin al.Bankada bir-kaç aylığına yetecek kadar fazla para var,onu iş yapmadan fatura yemek gibi şeyler için kullanabilir,Mira gibi yapıp sık sık Pars ile kalırsam fatura ve yemek ihtiyaçlarının masrafını aza indirebilirdim.
2-Bankadaki parayla ihtiyaçlarını karşıla,sık sık Pars ile kal.3-Pars'ın karşısında Mira'nın alerjilerini,sevdiği yemekleri ve düşüncelerini unutma.
4-Pars'a işin sonunda aslında kim olduğunu söylemen gerekecek.
Tüm bunları defterime yazdıktan sonra arkama yaslandım ve derin bir nefes alarak yüzümü sıvazladım.Defteri geri çekmeceme koydum.
Ah Pars ah,bakta gör aşkın neler yaptırıyor.
Sanırım Alkan Komiser haklıydı, çok büyük bir işe girişmiştim.Ama geri dönmek için çok geçti.
Yarın ilk iş,saçımı boyatmak olacaktı.Bu yüzden şimdi -uyuyabilirsem- yatmam gerekecekti.
Ben de öyle yaptım.
***
Pembe,pembe,yine pembe,sarı,mor.
Mira'nın dolabı bu üç renkten oluşuyor gibiydi.Fakat şansıma siyah kalem etek ve kırmızı bir bluz bulmuşum.
Topuklu ayakkabılar.
Tanrı'm sen bana yardım et!
Siyah kalın topuklu ayakkabı bulduğumda zaman kaybetmeden ayağıma geçirdim.
Teşekkür ederim.
Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra gülümsedim.Tıpkı Mira gibi olmuştum.
Aynadaki kişi Mira Mutluer'di.
Bedenim Mira'ydı.
Aslında Mira olsam nasıl olurdu diye hep çok merak etmiştim.Hayatımın aşkı ile birlikte olmak,bir sürü arkadaşımın olması nasıl bir şey bilmiyordum ben.
Herkes tarafından sevilmek,her zaman öncelik olmak mesela.
Bedenim,ruhum tüm benliğim bu kıyafetlere bu role karşı çıkıyordu.Ama aklım...Neden Mira'nın öldüğünü söylemedim ki!
Gözaltı morluklarımı ve çökmüş suratımı kapatmak için bir ton kapatıcı ve fondoten kullanmıştım.
İğrenç ve çok rahatsızdı.Kırmızı rujum ve yeşil gözlerimi çevreleyen hafif dumanlı makyaj yaptığım göz kapaklarım ilgiyi üstlerine çekiyordu.
Gülümse ve..sadece gülümse yeter Hira.
Pars..Acaba yanına gidince kalbi çok hızlı atacak mıydı?Benim için..O bilmese de.
Ya da benim Mira olmadığımı anlayacak mıydı?Bu kokunun Mira'ya ait olmadığını fark edecek miydi?
Pars..Nasıl desem ki?Bir insan aşık olduğu kişiyi nasıl anlatabilirdi ki?
O Pars'tı işte.Ama onu özel kılan onu sevmem değil,Pars olmasıydı.Kendi gibiydi işte.Hiç bir şey dikkat çekmek için ya da popüler olmak için yapmazdı o.Ya da insanların kendisini sevmesi için.Sürekli gülen ve samimi olan tiplerdendi.
Ama yemin ederim ki,acı çekiyordu.Bazen gülümsüyordu,ama sadece göstermelik.Gözleri ben acı çekiyorum derken.Bedeni ben iyiyim diye bağırıyordu.
Gözleri dolardı.İnsanlar fark etmezdi ya da çok gülmekten sanırlardı.Ama nasıl bir insan neşe göz yaşlarını tutar ve akmaması için çaba gösterirdi?
O üzgündü işte.Bazen dertlerini unutturacak kişiler olurdu yanında ama bir süre sonra o dertlerini hatırlardı.
Onu dikkatle izleyen birisi fark ederdi zaten bunu.
Arkadaşları bir şeyler anlatırken gülerdi.Bazen de kahkaha atar.Ama sonra gözleri bir yere odaklanırdı ve gülüşü bir anada solardı.Yutkunur ve acısını içine atardı.Sonra arkadaşlarına döner ve hafif sırıtırdı.
O..sadece susardı işte.
Aynı benim gibi.
Kokusunu nasıl anlatabilirdim ki.Parfüm sıkan bir insan değildi.Parfüm kokusu miğdesini bulandırırdı çünkü.Sade,ama bir o kadar da süslü kokardı o.
Tanrı'nın yarattığı en güzel meyve,en güzel çiçek gibi.
Ve aramızda kalsın,muzlu süte aşık birisi o!Tabii ki bizim yanımızda pek içmezdi çünkü takıldığımız yerler muzlu süt değil,bira ve viski satan yerlerdi.
Gülünce beyaz dişleri gözükürdü iki dudağının arsından.Dudaklarının kenarında çizgiler oluşurdu.Ve bir iki küçük gamze.Ne az ne fazla.
Ve Hira kapıdan içeriye girmeden önce şunları düşündü,"Umarım O,Mira'ya gerçekten aşık değildir..."
"...Ve O,umarım beni,acısını gösterecek kadar sever."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denize Tutulan Yosun
Mystery / ThrillerBu oyunda yalanlar tek doğrudur. "Bütün varlığım senindir.Yalanların doğru olduğu güne kadar." _ 'Hira'nın gözleri, Pars'ın deniz gözlerinde yosun tuttu..' *** "...Güneş yakardı,Deniz yanardı..." der bir şiirinde Özdemir Asaf. Ama bu hikaye de Deni...