#3. Bölüm#

87 31 8
                                    

Açık pencereden vuran güneş, gözümü kör etmeye yemin etmişken, kapının sesiyle birlikte çekilmez bir hal almıştı. Tüm evren uyumama karşıydı sanki, bu şartlar altında uyuyamazdım. Yatağımın bir-iki adım ilerisindeki terliklere uzandım. Gece boyunca dağılmış saçlarımı tekrar ev topuzu yaptıktan sonra dar koridora ilerledim. Evde yaptığım saç modellerini milyarlık kuaför gelse yapamazdı, o ayrı konu.

Kapıyı çalan her kimse, saniyeler sonra içeriye dalacak ve ev yerle bir olacaktı, tabii açmasaydım...
"Neden bana söylemedin?"
Duyduğum soruyla olduğum yerde kalakaldım. Karşımda ; pijamalı, elinde televizyon kumandası olan ve diğer elide kapıyı bir kez daha
çalacakken havada asılı kalmış Didem'i gördüm.
"Sana diyorum Belis. Cevap versene!"
Ses tonu hiç hoşuma gitmemiş
olacak ki, kaşlarımı çattım.
"Ne saçmalıyorsun Didem sabah sabah?"
"Bilmezlikten geldiğini hiç anlamıyorum sanki(!)"
Söylediği şeylerle ya da bahsettiği konuyla uzaktan yakından alakam yoktu, ama o bildiğimden eminmiş gibi ısrar etmeyi sürdürüyordu.
"Bana neler olduğunu anlatman için tam on saniyen var yoksa aklımı yitireceğim!"
Ellerimi göğüs hizamda birleştirip, ayağımla ritim tutarken söylediğim sözcüklerin bu konuşmadan hiçbir şey anlamadığımı fark ettirmesini diledim.

"Şeyy... Haberin yok muydu senin?"
Gözlerimi devirdim.
"Hayır yok! Bu saatte kapıyı kıracak gibi çalmanın ve aceleden elinde kumandayla gelmenin mantıklı veya geçerli bir sebebi var mı?"
"Televizyonu açıp bakmaya ne dersin? Sebebi var mı yok mu, sen karar ver?"

Oturma odasına geçip televizyonun kumandasını aldım, eş zamanlı olarak Didem'in varlığını da arkamda hissettim.
"Hangi kanal?"
"MGZ"
Elimi alnıma götürüp şakaklarıma hafif bir baskı uyguladım. Bugün beni delirtmek için mi yapıyordu bütün bunları?

"Magazin izlemek için miydi o saçma triplerin?"
Sitemle sorduğum soruların sayısı
anbean artarken, başımı sağa sola sallayıp dediği magazin programını açtım. Kanalın açılmasıyla birlikte, olduğum yerde çivilenmiş gibi hareket etmedim. Anlamakta güçlük çektiği dakikalar sona erdiğinde, yüzümü Didem'e döndüm. Az önce kollarımı göğsümde birleştirip ayağımla ritim tutarken, şuan benim taklidimi yapmakla meşguldü.  Diyecek birşey bulamadım. Bir magazine çıkmadığım kalmıştı! Dün gece Barış ile fotoğrafımızı çekip programa haber yapmışlardı.
"Anlat bakalım. Kim o çocuk?"
Sorduğu soruyla eş zamanlı olarak en yakınındaki koltuğa oturdu. Dün gittiğimiz yer magazinin orada olacağı bir yer değildi, buna ihtimal bile vermiyordum. Eğer Barış bu kadar ünlüyse -ki magazine çıkmıştı- onu sokaktan geçen biri rahatlıkla tanıyabilirdi. Dolayısıyla fotoğrafların cep telefonundan çekilme ihtimali oldukça yüksekti.

Yüzüm, karanlık ortamda olduğumuzdan çok belli değildi ama Didem gibi her Allah'ın günü pür dikkat magazin izleyen birinin fark edeceği türdendi.
"Kimse değil tabi ki."
Kendimin bile inanmayacağı, saçma bir açıklama yaptım.
"Yalan söyleme! Nergis Teyze'nin haberi var mı bundan?"
"O senin gibi hergün magazin mi izliyor?"
Annem magazin izlemezdi. Belki vakti olsa izlerdi ama sabahları provada, akşamları ise sahnedeydi. Yani bu haberi görmesi, uzaylıların dünyayı istila etmesi kadar imkansız bir şeydi.

"Şuanda konumuz benim hergün magazin izlemem mi? İzlemeseydim ne olacaktı?"
"Ne güzel işte! Böylesine gereksiz bir bilgiyi öğrenmemiş olacaktık."
Elimdeki kumandanın tek tuşuna basarak televizyonu kapattım.
Sanırım sinirli olduğundan daha fazla yorum yapmak istemedi. Buna sinirlenecek biri varsa o da ben olmalıydım ama onun verdiği tepkiler, şuan televizyonda olan kişi ben değilim de kendisi gibiydi.
"Kahvaltı yaptın mı?"
Konuyu biraz değiştirmek amaçlı sorduğum bu soru olumsuz yönde başını sallamasına sebep oldu. Bu davranışıyla aynı zamanda mutfağa yöneldim. Annemin sabah koyduğu çayın altını yaktım.

"Ee, anlat hadi! Şu olay olan gecenin hikayesini bir de biz dinleyelim"
"Hikaye falan yok!"
"Kızım yeme beni. Anlat işte doğru dürüst!"
"Bana özel bişey yoktu Didem. Belli ki her kızla televizyona çıkan birisi ve bu beni hiç alakadar etmiyor!"
Söylediğim cümlenin yeterince sert olduğunu anlamasını diledim. Yeterince acıkmışken, saçma sapan düşüncelerden uzaklaşıp, kahvaltıya odaklandım. Aslında merak etmiyorum desem, yalan söylemiş olurdum. Magazine çıkacak kadar tanınan biriyse, internette de fotoğrafı mutlaka olmalıydı.
"Didem!"
"Efendim?"
"İnternetten baksak mı?"
"Neye?"
Kast ettiğim şeyi benden iyi bilmesine  rağmen sormayı tercih etmişti.
"Sence?"
Hafiften kıkırdadı.
"Balçiçek  Ablanın yanına çıkalım, bilgisayarından bakarız."
Dediğini yapmak üzere yudumladığım çayı masaya bıraktım. Kapıyı aralık bırakarak merdivenle bir üst kata çıktık.

Balçiçek Abla üst komşumuzdu ve aynı zamanda hemşirelik okuyordu. Bilgisayarını kısa süreliğine bizimle paylaşabileceğini düşündüm.
Daire kapısının önünde durduğumuzda birkaç ayakkabı gördüm. Çok uzun sürmeden, kapı açıldı.
"Kızlar? Nereden çıktınız sabah sabah?"
Didem'in sabahın köründe kapıma gelmesini sayarsak, aslında pekte sabah sayılmazdı. İki elimi omuz hizamda kaldırıp 'bilmiyorum' imajı verdikten sonra, daha fazla kurcalamayıp bizi içeriye aldı.
"Kahvaltı?"
Yemek masasını işaret ederek ettiği teklifi geri çevirdik, hemen sonrasında Didem uzatmadan konuya girdi.
"Aslına bakarsan, biz bilgisayarını yarım saatliğine ödünç almaya geldik abla. Tabii izin verirsen."
"İçeriye geçin, koltuğun üstünde."
Hızlı adımlarla içeriye girdik ve en hızlı şekilde gözlerimle bilgisayarın olduğu koltuğu aradım.
Didem benden daha meraklı olduğu için bilgisayarı açması saniyeler sürdü diyebilirim. Yanıbaşında yerimi aldığımda arama butonuna yazdığı ismi gördüm.
'BARIŞ KARAHAN'

Ekrana öylece bakakaldım. Binlerce fotoğrafın arasından hangisine bakacağıma karar veremedim. Ülkenin en zengin işadamı Cihan Karahan'ın oğlu olduğu magazinde bahsedilmemişti ama şuan fotoğraflar herşeyi söylüyordu.
Didem'in ağzı beş karış açılırken, benimde ondan aşağı kalır yanım yoktu.
"Bugün oraya tekrar gidiyorsun, konu tartışmaya kapalı!"
Ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu bilmiyorum ama böyle birşeyin olması imkansızdı. Olmayacak bir hayalin peşinden gitmenin sonu hüsrandı. Denenmiş ve onaylanmış olan bu fikri bile bile, dediğini asla yapmayacaktım.
"Hadi kapat, gidelim."
Kısa bir süre gözlerini devirsede, söylediğimi yaparak, sayfayı kapattı ve arama geçmişini sildi.
"Bitti mi işiniz?"
"Evet Balçiçek Abla, çok teşekkür ederiz." Diyerek gülümsedim.
"Bir çay içseydiniz?"
Normal zamanda olsa, bu teklifi asla reddetmezdim ama şuan çayı bile reddedecek kadar dalgındım.
'Teşekkürler' dercesine baktıktan sonra merdivenleri ikişerli şekilde indim. Aralık bıraktığım kapıyı kapanmadan yakaladıktan sonra Didem'in girmesi için tuttum. O ise girmemeyi tercih etti.
"Ben gideyim artık, bir de akşama kadar yarın nereye gideceğimizi kararlaştırırsanız, zahmet olmazsa(!)"
Yine bilmece gibi konuşmaya başlamıştı. Anlamaz anlamaz suratına bakıp, bir şey söylemedim.
"Ay Belis! Yarın karne günü ya, hani okuldan sonra bir yerlere gidicez diye anlaşmıştık, unuttun mu yoksa?"
Ben onu tamamen unutmuştum, ayrıca söz verdiğimi bile hatırlamıyordum. Yarın okulun ilk dönemi bitiyordu! On birinci sınıfı da bitiriyorduk neredeyse... Hiç bozuntuya vermemeye çalışarak -ne kadar başarılı oldum bilmiyorum- bir nevi unutmamış taklidi yapacaktım, çünkü 'nasıl unuttun?' diyerek iki saat beni bunaltır, üstüne birde trip atardı ve bu, Dünya'da isteyeceğim en son şey bile değildi.
"Yok canım, unutur muyum hiç? Unutmadım tabii..."
Kendimce inandırıcı bu açıklamaya ne derece inandı bilmiyorum ama, yüzü gülüyordu.
"Şehrin merkezinde bir yer var, daha önce gitmiştim oraya ne dersiniz?"
Bu soruyu sorması oldukça tuhaftı çünkü 'yok Didem oraya gitmeyelim' desem, gitmeyecektik sanki(!) Her halükarda bizi kendisinin istediği yere götürecekti. O yüzden nereye gideceğimiz konusunda bizden fikir alması anlamsızdı.

Kabul edermiş gibi başımı salladım.
"Harika! O zaman ben Nil'i arayayımda haber vereyim. Yarın görüşürüz keçi!"
Sondaki kelimeyi bastırarak söylemiş olsa da, doğru söze bir şey denmezdi. Oldukça inatçı bir insandım hatta bu konuda keçilerden sonra ben geliyordum.
Nil'i aramasına gerek yoktu ki. Nil zaten Didem ne derse harfi harfine uygulayan bir kızdı ve bu yüzden çok iyi anlaşıyorlardı.
Kenan Doğulu 'Tencere-kapak misaliyiz bu hayatta' derken, sanırım Nil ile Didem'den bahsediyordu(!)

Kelebek Etkisi | 🦋✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin