1.bölüm

169 9 6
                                    

Kırık bir biblodaydi benim geçmişim paramparça savrulan çocukluğum üstüne bastikca basıyorlardi.
Tıpkı dar ağacında sallanan çocukların son dileğini istemesi gibiydi bizim üzerinde durduğumuz yaşam.
Yaşamın ince çizgisinde yürümek, nefesini son kez verebilmekti belkide cesaretimiz.
Cebellestigimiz bu hayatın, en ince bölümdeydi rolümüz.
Gözlerini yerde duran toprağa çevirdi
Yaşlı bir vücudu hatırlatıyordu toprak.
Sanki yıllarca varlığını sürdürmüştü toprak ana ve artık zamaninin dolduğunu hissetmiş gibi catlamaya hazır vaziyette bekliyordu.
Küçük bir ağacın gölgesinde oturmuş etrafını seyre dalmış tı. Durmadan ellerini birbirine ovusturuyordu. Artık hazır olmanın vakti gelmişti. Belkide öfkesini böyle bir yöntemle yenecekti.
Yerden aldığı kupkuru taşı tuttu, önce onu eliyle sıktı biraz büyük bir taştı ve var gücüyle dereye attı.
Karşı tarafta duran çobanin sesi kulağıma geliyordu, türküye kaptirmisti kendini koyunların mutluluktan sekmeleri ve keyifle otlarini yemeleri, tepemdeki kızgın güneş sanki hepsi anlasmis gibilerdi.
Dereye daha çok yaklaştım ellerimi yavasca suyun içine koydum suyun sıcaklığını hissediyordum. Güneş bütün kızgınlığıni suya hapsetmis gibiydi. Biraz daha kendimi egdim ve ellerim kaydı kalbim hızla çarpmaya başladı.
Kendimi suyun içinde buldum, cirpinmaya başladım suyun içinde gittikçe daralan nefesim ve gözlerimin önünde bulaniklasan güneşi görüyordum. Sonra dereye birinin girdiğini gördüm beni hızlıca sudan çıkarttı gözlerimi acinca karşımda az önceki çoban vardı.
Kızım sen tek başına ne yapıyorsun kimin kızısın??
Beni kucağına alıp sandelyeme oturttu.
Amca ben Adem Dedenin torunuyum.
Çoban sakallarını sivazlayip beni süzüp Remzi bakkalın yanındaki marangozcu Adem mi?
_Evet amca.
_Bildim o Ademi konuştuğumuz vardır hade gelde seni götüreyim oraya.
Birlikte koy yoluna girdik beni dedemin yanına götürdü.
Dedem beni görünce koşarak yanımıza geldi ellerindeki tahtaları yere atarak yanıma geldi ne oldu kızım??
Adem amca  sizin kız oynarken Ha oradaki derenin içine dusuverdi.
Allah razı olsun çoban kardeş.
Yere bakıyordum dedeme karşı çok mahcup olmuştum, dedemin bakışlarını hissediyordum bana kızacak diye korkuyordum.
Dedem gülerek çok mu sıcaktı kızım dedi.
Evet dede dedım.
Bak hele hele hemende cevap veriyor, ben sana dereye gitme demedim mi yavrum tek başlarına oralardasin şimdi annen de merak etmiştir seni dedi.
Su dükkanı kapatalım da seni eve götüreyim üstün başın ıslanmış kızım.
Dedem işlerini çabucak bitirip beni götürdü.

Kızım sen gökkuşağıni bilirmisin dedi?
Yok Adem dede bilmem ben gökkuşağıni.
Gökkuşağı tıpkı senin yüreğin gibidir kızım rengarenk, deli dolu..
_Peki dede neden gokkusagini göremiyoruz?
Çünkü o yağmurdan sonra doğan güneşi sever kızım.
_O halde bizde köylülerin yaptığı gibi yağmur duası edelim, gökkuşağı buraya da gelsin.
Gelir gelir kızım biz dua edersek evelAllah hersey olur..
Gökkuşağıni görmeyi çok istemiştim, hayatımda görmediğim bir şeyi çok merak etmiştim.
Bizim buralarda pek yağmur yağmaz sadece sıcak olur. Biz bilmeyiz yağmuru gökkuşağıni...
Dedemle birlikte eve gidiyorduk kapıda babam duruyordu beni görünce bana doğru hızlı ve öfkeli adımlarla yürüdü.
Sen beni katil mi edeceksin, bugun yine dereye gitmişsin kız başına oralara gitmek ne hacet!!
Bana doğru geldi ellerini havaya kaldırdı gözlerimi kapattım ve ellerimle yüzümü örttüm.
Dedem onun kolundan tutup yavaş dedi.
Ben daha ölmedim Hasan!!
Baba sen bu kızı simartiyorsun başına bir hal gelecek benden söylemesi!
Baba ben kötü bir şey mi ettim, sadece dolaşmaya gittim.
Dolaşmaya gittin haa demek öyle kız başına derenin yanına gidip dolaştın hemde tövbe estağfurullah!
Hemde ne baba?! Sakatim diye yakışı kalmaz mı bana dışarı çıkmak, benim suçum mu öyle olmak!
Daha fazla konuşma Bahar benim sinirlerimi bozma bak babam da durduramaz beni!!
Susmustum artık dudaklarim susmuş gözlerim konuşuyordu.
Gözlerimden akan yaş tanelerini yüzümde hissediyordum. Babama öfkeyle baktim ve ellerimi  tekerlekli sandalyemin kırık, eskimiş olan tekerleklerine degdirerek içeriye girdim.
Annem mutfaktaydi beni görünce her zaman olduğu gibi gözlerini açarak ne oldu kız dedi, bir taraftan da dovunerek.
Ah bahar sen başımıza bir hal getirecen ama ne zaman ben bilmem ki!!
Baban kızıyor, geçen Rüstem senin hakkında konuşmuş yok senin kızın geziyor tozuyor buralarda diye!!
Rüstemi ne ilgilendiriyor benim gezip tozmam.
Sus hele de üstünü başını değiştireyim.
Annem hiç bir zaman beni olduğum gibi sevmemişti hissediyordum, her zaman insanlar ne der diye düşünüyorlardı kimse benim duygularımı düşüncelerimi bilmezdi ben ne istiyorum, derdim nedir diye sormazlardi.
Anne rojhatla, Zeynep neredeler??
Onlar arka bahçede oynuyorlar kızım, ben yanlarına gidecem.
Kardeşlerini rahatsız etme bak geçen de yine oyunlarını bozmussun kızım!
Yok ana sadece bakacam özledim onları.
Arka bahçeye doğru gittim, dönen tekerleklerimin sesi kulağımı tırmalıyordu.
Dışarı baktığım zaman kardeşlerim o kadar mutlulardi ki onları böyle görünce çok sevinmiştim yanlarına doğru gittim.
Abla diye koştu rojhat yaşının verdiği küçüklük, güneşten kızarmış ve yanmış yüzünü ayaklarımın üstüne koydu.
Sen de bizimle oynasana abla?
Ben tam oynacakken arkadan babamın sesini işittim.
Şükran nerde bu kızın!!
Arkadaki bahçede çocuklarla oynuyor Hasan.
Çocuklar la oynuyor demek.
Kötü bir şeyin olacağını hissetmiştim, zaten iyi şeyler olmaz ki.
Babam seri adımlarla bahçedeki kapıyı açtı ve öfkeyle yanıma geldi. Daha öfkesini almamıştı.
Önce rojhat görünce biraz sakinleşti onu kucağına aldı.
Heyt benim aslan oğlum, Senden on tane daha olsaydı..
Ben sadece onları izliyordum zeyneb hala elindeki taşlarla oynuyordu babam ayağıyla ona vururak hade kız geç içeri dedi.
Zeynep başta duymadı daha 6 yaşındaki çocuğa bağırıyordu.
Bu sefer saçlarından tutup onu çekti Zeynep ağlamaya başladı.
Bu arada akşama goruculerin geliyor hazırlan!
Bu lafı duyduğum zaman sinirlerim çok bozulmuştu.
Sinirden ağlamaya başladım, titredim hemen hızla odaya girdim.
Annem ne oldu dedi?
Ne mi oldu ana akşama beni istemeye gelecekler ben demedim mi evlenmeyecem diye ben okuyacam diye neden bunu yapıyorsunuz keşke babam yaşasaydı o beni çok severdi böyle kötülük etmezdi.
Annem sus dedi ve yüzüme tokat attı.
Sesimize dedem gelmişti, ne oluyor burda Şükran?
Yok birsey baba.
Ben hıçkıra hıçkıra ağlıyordum dedem yanıma geldi ve bana sarıldı, saçlarımı okşadı. Ne oldu kızım de hele bakayım dedene ne istiyor bunlar.?
beni istemeye geleceklermis ben okul okumak istiyorum dede.
Ahh benim güzel yavrum baharım, kendin bahar ömrüm kış yavrum. Ben izin vermem kızım sen merak etme.
Kurumus elleriyle benim gözyaşlarımı sildi ve başımdan öptü beni.
Bırdaha ağlamayacak bu gözler tamam mı baharım.
Tamam dede ağlamam ki artık sen yanımda olduğun sürece ben hiç ağlamam..
Bak kızım sana bir hikaye anlatacağım kulağını aç beni dinle yavrum.
Dedem ellerini ayaklarımın üstüne koyup hikayeyi anlatmaya başladı, öyle güzel anlatıyordu ki sanki konuşan o değilde bir başkasıydi ellerini bir sağa bir sola çeviriyordu ve arada gözlerini açıp tekrar kapatıyordu bir yerde sesini yükselttip bir yerde alcaltiyordu.
Agirlasmis saçları, uzun sakali ve yüzündeki o mahzun bakışı pekte guzeldı. Arada bir başında duran takkeyi düzeltiyordu.
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş.Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
Evet baharim anlattığım bu hikayeden sen kendine bir ders çıkarırsın artık.

DUŞİZE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin