İşte kaçışım olan yeni kurgum burda! Multi'de bir Lazel resmi ve 5 Seconds of Summer- Voodoo Doll var :)
Hazel, Argo II'deki yatağından kalktığında, son bir haftadır olduğu gibi kan ter içerisindeydi. Bir rüya görmüştü, herzamanki gibi. Asıl rahatsız edici olan, kendisini bu kadar çok korkutan şeyin ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmamasıydı. Sadece görüşünün kırmızıya boyandığını hatırlıyordu... Ama etrafındaki kırmızılığın ne olabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.
Kan olmadığına emindi gerçi.
Aniden oda ısınmış gibiydi sanki. Hazel, üstüne bir kot şortla tişört geçirdi ve kamarasının penceresini açtı. İçeri dolan taze deniz havasıyla rahatladıysa da, geminin yalpalamaları yüzünden midesi bulanmaya başlamıştı. Kusmamak için kendini zorlayarak parmak uçlarına kalkıp ufka bakmaya başladı. Leo, bunun deniz tutmasına iyi geldiğini söylemişti.
Eh, işe yarıyordu.
Hazel, aklına Leo gelince kendi kendine gülümsedi. Kesinlikle komik bir tipti. Hele Narkisos'a karşı yaptıkları? Ardından düşünceleri Sammy'ye kaydı ve gülümsemesi soldu.
Uzun bir zaman geçmişti... Sammy... Şimdi Elsium'da mıdır acaba? diye düşündü Hazel. Öyle olmalıydı. Üşümeye başlayınca üstüne sarı bir hırka alarak penceresini kapattı ve güverteye doğru gitmek için hareketlendi. Tam kapıdan çıkarken yere düşmüş bir fotoğraf dikkatini çekti ve aniden durdu.
Frank...
Yeni Roma'yı korumaya çalışırken ölen Frank... Hazel ayağının dibinde biriken elmasları umursamadan yatağına yığıldı. Fotoğrafta Frank hafifçe gülümseyerek karşıya bakıyordu ve Hazel'da Frank'in sırtında ilerideki bir şeyi işaret edip kahkaha atıyordu. Hazel, fotoğrafı gözyaşlarıyla ıslanmaması için yanına bıraktı. Frank, Roma'yı hayatı pahasına dahi olsa korumak için yemin etmişti ve... Son nefesleri pahasına bir söz verilecek. Frank, Roma'yı korurken ölmüştü. Hazel, son sözlerini duymamıştı ama Nico'nun dediğine göre "Seni seviyorum, Hazel... Beni affet." demişti. Hazel, boğuk hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak Frank'in odasına doğru yola çıktı.
***
Leo, tüm gece boyunca uyuyamamıştı.
İkinci bir kehanetle yola çıkmışlardı -en azından Leo'nun ikinci kehanetiydi- ve her kehanet gibi bunda da "Hepiniz sağ sağlim bu işi başaracaksınız. Şunu yapmalısınız. Düşmanınız da bu." demiyordu. Ama tüm anlaşılmazlığına rağmen bir şey oldukça kesindi, kimsenin umursamadığı bir dize: "Ve sen, değerli taşların efendisi, ölülerin arasında parlayacaksın tekrar bir pırlanta misali." İlk başta herkes bu dizeden korktuysa da Percy'nin etrafı rahatlatmasıyla önemini yitirdi. "Hazel, Hades'in kızı," demişti Percy "Belki bir ara amcama uğramamız gerekiyordur o kadar." Ama Leo, Percy'nin bu dediklerine rağmen pek de rahat gözükmediğini düşündü. Aynı şekilde Annabeth'de rahat değildi. Belki Leo kuruntu yapıyordu ama aynı zamanda kehanetin kendisiyle alakalı kısmınında bu dizeyle alakalı olduğunu düşünüyordu. "Tamircinin ateşi çok can yakacak/ Pırlanta gibi göz yaşları akacak" Birisine zarar vericekti, ama bu kişinin düşmanı mı dostu mu olacağı söylenmemişti.
Ve Leo, Hazel'ı incitmekten ölesiye korkuyordu.
Titan Calypso'yu bulmuş, ona verdiği sözü tutmuştu. Ama anlaşılan Calypso verdiği sözlere Leo kadar bağlı değildi. Melez Kampı'nda Jason'ı görmüştü... ve sonra Piper onu hançeriyle neredeyse kıyma haline getirmişti.
İtiraf etmek gerekirse izlemesi eğlenceliydi.
Ama Leo'nun düşünceleri, bir şekilde hep Hazel'ın etrafında dolanıyordu. Hazel'ın Jüpiter Kampı'nda kalmayı reddedip Hades kulübesine taşınması da işleri hiç kolaylıştırmıyordu. Şimdiyse (tekrar) bir tanrıça kaybolmuştu ve tabi bir göreve çıkılmıştı. Kaybolan tanrıçanın İris olması da kampla iletişimlerini oldukça olumsuz yönde etkiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEL, THE DIAMOND
ФанфикO, bir pırlanta kadar parlak; altın gibi güçlüydü. Ama değerli taşlar neye dayanamaz biliyor musunuz? Ateşe.