49. Bölüm: Mektup

8.1K 565 980
                                    

Dediği gibi artık beni tehlikeli ortamlara göndermiyordu.

Açıkcası ilk başta bunu yapabileceğine inanmamıştım. Her türlü gitmek zorunda kalacağıma inanıyordum ama daha sonra ortalığın daha fazla, sandığımdan daha fazla karıştığını duydum. Sonuç olarak yedi büyük aile ve S.C.E.L arasındaki savaş çok fazla harlandı ve geri dönülemez bir noktaya geldi.

Yaklaşık on gündür evdeydim ve bir yere gitmiyordum.

Bu zaman bana düşünme süresi vermişti. Ve daha önce verilmeyen dinlenme süresi. Bütün dönen bu olaylardan sonra dinlenebileceğime inanmayan kısmım kimsenin beni çağırmaması üzerine şaşkınlık içindeydi.

Bir yandan da...

Kaybolmuş gibiydim.

Dinlenmek kelimesi beni mutlu etse de bu durumda dinlenebildiğimden emin değildim. Bazı şeyler çözülmeden bir şeyler değişmiyordu.

Aleksi ile en son iki gün önce görüşebilmiştim. Yani görüşme sayılmazdı, sadece yüz yüze gelmiştik ve bir iki laf etmiştik. O kadardı. Aleksi'nin hala rahat etmediğini biliyordum. Karolek hem beni hem de Aleksi'yi salmıyordu uzun zamandır. Haberleri ise zar zor alıyordum oradan buradan.

Savaşın harlandığını söylemiştim.

Harlanma nedeni ise berbattı. 

Aslında o haberi ilk duyduğumda kalbimin bir anlığına durduğuna yemin edebilirdim.

Matthew Morales öldürülmüştü.

En son Emanuel Matthew Morales'in sevdiği kadın olan Avşar'ı Amerika'ya götürmüştü. O günden sonra amerikadan herhangi bir haber alamamıştım. Zaten o ara biz de kısa süreliğine İngiltere'ye gitmiştik.

Joseph'in mezarı için.

Aklıma gelen anılar gözlerimi yummama neden oldu.

Yağmur yağıyordu.

Sonbaharın ilk gününde yağan yağmur acılarımızı anlıyor gibiydi. Önümüzde duran mezara bakarken bakışlarımı yazan yazıdan ayıramıyordum.

Joseph Eldridge, Huzur İçinde Yat, Artık Dinlenebilirsin.

Evet, dinlenebilirdi.

Aleksi'nin çöktüğü mezardan biraz daha uzaktaydım. Karolek'in elime tutuşturduğu şemsiyeyi tutarken ıslanmıyordum ama aynısını Aleksi için söyleyemezdim.

Yüzünden akan suların arasında göz yaşları olduğuna yemin edebilirdim.

Elini toprağa attı ve, "Oradan beni duyduğunu nedense biliyorum." diye fısıldadı kırık bir sesle. Dudaklarım titredi. Joseph'in mezarına bakarken aklıma son anları ve bana , mutlu olun, dediği zaman geliyordu.

"İstediğin gibi onların sonu gelecek." diye devam etti. Boğazındaki adem elması birkaç kez hareket etti. Sesini bulamıyordu ona ulaşmak için belki de. "Ben-" dedi eliyle toprağı sıkarken. Kafasını yere daha da eğdi. "Ben sandığın kadar güçlü değilmişim Joseph..."

Joseph burada olsaydı ona bir tane vurur ve saçmaladığını söylerdi belki de.

Burnunu çekti. "O kadar çok yaram var ki..." diye mırıldandı çöktüğü yerden tamamen sırılsıklamken. "Ama ilk defa bu kadar kalp ağrısı çekiyorum. Daha fazla acı çekmemek için çabalamak istiyorum. Sadece- Bunu nasıl yapacağımdan emin değilim." Eliyle yüzünü kapattı bir süre. Şemsiyeyi ona vermek için yaklaşmak istesem de bölmek istemiyordum. "Herkesi yok etmek bunları geçirecek mi ki?" O kadar kötüydü ki bunca zaman, sakalları uzamıştı. Sarı saçları da baya uzamıştı. O kadar ki istese bir lastikle toplayabilirdi onları. Her ne kadar arada ona zorla tıraş ettirsem de yine çıkmıştı sakalları. Bugüne özel hazırlanmak istemişti ama daha sonra vazgeçerek gerçek haliyle onu görmek istediğini fısıldamıştı.

GÖLGE BATAKLIĞI | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin