one ゃ Öfke nöbeti

753 68 27
                                    

Ter. Aşırı derecede terliyordum. Ter damlaları saç diplerimden çıkıp yüzümden süzülerek çeneme doğru akıyordu. Ellerimi birbirine kenetleyip bu kez daha büyük adımlar atmaya başladım. Enseme dayalı namlunun ucundan yayılan sıcak hava, biraz önce öldürülen üçüncü sınıf öğrencisinin son bakışını gözlerimin önünden bir an olsun silmezken ne yapacağımı bilmiyordum. Askeri Birlik'in okulumuzu, Deniz Harp Okulu'nu, ele geçirmesinin üzerinden iki gün geçmişti. Bizimle ne yapacaklarını kimse bilmiyordu. Her gün öğrencilerden bir düzinesi öldürülüyor ve denize atılıyordu. Yuvamız dediğimiz mavi sular mezarımız olurken devlet güçlerinin bizi kurtarmaya gelip gelmeyeceğini merak ediyorduk.

Arkamdaki asker namlunun ucunu enseme biraz sert bastırınca durmam gerektiğini anladım. Garip bir şekilde dışarı ile iletişim kuracakları zaman beni seçiyorlardı. Arkadaşım Yeeun'un söylediğine göre bunun nedeni dört dili akıcı bir şekilde konuşabilmemdi ama askerlere hiçbir zaman dört dili bildiğimi söylememiştim. Yeeun'un buna cevabı ise: "Her şeyimiz ellerinde. Öğrenci dosyalarını karıştırmış olabilirler." olmuştu. Diğerlerinin ona seslenmesiyle kod adının İskelet olduğunu öğrendiğim asker kolumdan tutup beni büyük demir kapının önüne getirdi. Düğmeye basıp kapıyı açmadan önce kaskının altından bana soğuk, emredici bir bakış attı ve kırmızı düğmeye usulca dokundu. Demir kapı ağır ağır açılırken yüzüme güneş ışığı vurmaya başladı. Gözlerimi kapatıp iki saniye güneşin tadını çıkarmaya çalışsam da etrafıma dizilen özel hareket askerlerinin sesleri buna izin vermedi. Kapı açılıp ne zaman dışarı çıksam etrafımı saran onlarca askere ve silahlı araca, konuşlanmış çadırlara, ambulanslara ve polis arabalarına bakıp gerçeği tüm çıplaklığıyla hatırlıyordum. Neredeyse beş yüz öğrenci kendi okulumuzda iki gündür tutsaktık. Üstlerimizin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorduk. Her gün kayıp veriyorduk. Çaresiz ve umutsuzduk. Dışarıdan bize hiçbir yardım gelmiyordu.

Gergin birkaç adımın sonunda yerdeki paketi alıp geri geri yürümeye başladım. Gözlerimi etrafta gezdirirken iki polisin yanında duran annemi fark ettim. Yaşlı gözleri ile beni izliyor ve yanındaki polisin koluna zorlukla tutunuyordu. Annemi görmek tüm duygularımı altüst etmişti. Tüm sesler bir anda kesilmiş ve derin bir sessizliğe hapsolmuştum. Gözlerimi annemin üzerinden çekemezken geriye doğru yürümeme de engel olamıyordum. Ter yüzünden elimdeki paket kayıp yere düştüğünde paketin içinden kırılma sesleri geldi. Cam bir bardağın kırılmasına benzeyen bu sesin eşliğinde İskelet kapının kenarından çıkıp beni omzumdan yakaladı. Sert tutuşu karşısında sendeleyip yere düştüğümde beni içeri çekmeye başladı. O kısacık anda paketi yerden alıp İskelet'in beni içeri sürüklemesine izin verdim.

Kapı kapanıp karanlığa hapsolduğumda bir çift el tarafından ayağa kaldırıldım ve yüzüme inen tokat ile tekrar yere düştüm. Askerin elindeki eldivenin pürüzlü yüzeyi sağ yanağımı boylu boyunca çizmiş ve kanatmıştı. Elimi yüzüme götürdüğümde beni karşılayan kan içimde kabaran öfke nöbetini tetikledi. Yavaş hareketlerle ayağa kalkıp yerdeki paketi elime aldım. Paketi bana tokat atan askerin kafasına indireceğim sırada İskelet'in bileğimi tutmasıyla durdum. Onaylamaz bakışlarla bana bakıyor ve kafasını sallıyordu. Kanımla yüzüme yapışan saçları geriye çekip ona döndüm. "Sizden korkmuyorum." dercesine karşılarına dikilmek ve özgürlüğüm için bir şeyler yapmak istiyordum. Paketi tutan elimi tekrar kaldırdığımda İskelet silahını bana doğrulttu. Kısa bir an bakışlarımız buluştuğunda ikimizin gözlerinde de aynı duygunun olduğunu fark ettim; öfke. Başka hiçbir duyguya yer yoktu. Öfke, kontrolü ele geçirirken silah sesiyle irkildim. Bana tokat atan asker yerde yatıyordu ve başından akan kan gri zemini rengiyle boyuyordu. Bel kemiğimden yukarı tırmanan duygu korku muydu yoksa heyecan mı karar veremiyordum. Yüzümü İskelet'e çevirdiğimde kaskını çıkardığını gördüm. Beyaz kaskın altından çıkan yüz üçüncü sınıftan Taehyung'a aitti.

"Seni buradan götürmem gerek." dedi sakin bir sesle. Bendeki şaşkınlık yerini tekrar korkuya bırakırken onun bu kadar sakin olabilmesini anlamlandıramıyordum. Beni kolumdan tutup koridora çekiştirdiğinde kolumu ondan kurtarıp hırçınca geri çekildim. Bu yaptığıma şaşırmış gibi görünüyordu. İrileşen gözleriyle bana bakıp "Burada daha fazla kalamayız." dedi.

"Haklısın ama önce içinde bulunduğumuz durumu izah etmen gerekmiyor mu?" Bu sorduğum dünyadaki en aptalca soruymuş gibi tavır takınması beni sinirlendirmişti. Neredeyse onun bir ajan olduğunu düşünmeye başladığım anda bana gerçekleri ve son iki saatte yaşadıklarını anlatmasıyla bu düşüncemden vazgeçtim. Taehyung askerlerin nöbet değişimi sırasında arkadaşı Jin ile birlikte İskelet'i etkisiz hale getirip onun yerine geçmiş ve son iki saattir onun gibi davranmıştı. O konuşurken alnında kabaran damarları ve gözlerinin nasıl seğirdiğini görmüştüm. Onun için çok zor geçen iki saat sonunda şimdi burada ve Askeri Birlik'in bir askerini öldürmüş vaziyetteydi. Arkamı dönüp yerde yatan ölü askere bakarak "Şimdi ne olacak?" diye sordum. Taehyung "Bilmiyorum." diye cevapladı sorumu. Sesindeki çaresizlik elle tutulacak kadar yoğundu. Bakışlarımız buluştuğunda içimden ona sarılmak ve her şeyin düzeleceğini söylemek gelmişti. Taehyung'a doğru bir adım attığım anda gelen ayak sesleri ile olduğum yerde durdum. Taehyung hızla kaskını başına geçirip beni kolumdan tutarak yürüttü.

Koridorun sonunda karşımıza üç asker çıktı. En öndeki iri yarı olan asker kasklarındaki ses değiştirmeye yarayan aletten ne olduğunu sorduğunda Taehyung "Kygo'yu öldürdüler, paket ise yere düştü." diye cevap verdi. Taehyung'un cevabıyla askerlerin gözleri bana çevrildi. Korku yerini tekrar alırken gözlerimi onlardan kaçırdım.

"Kızı aşağı götürdükten sonra rapor vermeye yukarı çıksan iyi edersin."

Askerin sesindeki tehdit tonu karşısında Taehyung'da hiçbir değişiklik olmadı. Serinkanlı kalabilmesi çok iyiydi. Askerleri takip edip ikinci koridoru da geçtikten sonra aşağı inen merdivenlere yöneldik. O anda zihnimden tamamıyla silinen o korkunç bilginin geri dönüşüyle sarsıldım. Paketi almaya giderken ölen üçüncü sınıf öğrencisinin kim olduğunu ve nasıl öldüğünü hatırlamak bedenimi kilitlemiş ve gözlerimin önünü karartmıştı.

Çıkış Yok | VsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin