six ゃ İnanç

210 37 18
                                    

Jin'in arkamdan telaşlı adımlarla geldiğini duyuyordum. Merdivenin sonuna geldiğimde aşağıda iki karaltı gördüm. Hava karaltıların olduğu yere doğru ağırlaşıyordu. Midemden yukarı tırmanan kusma isteğini bastırabilmek için elimi burnuma ve ağzına kapattım. Karaltılardan biri yavaşça bana doğru döndü. Bu Taehyung'tu. Onun kucağındaki ise Jennie'nin cansız bedeniydi. "Onu burada buldum. Dışarı çıkacağımız geçidin hemen yanında." Taehyung'un sesi ağlamaktan çatallaşmıştı.

"Bu doğru mu?" diye sordum şaşkınlıkla. "Jennie'nin söylediği geçit gerçekten var mı?"

Taehyung'un yanında zorlukla ayakta duran Jin bana bakıp "Jennie bu geçitten sana bahsetti mi?" diye sorduğunda şeytanımın üstünlüğünü ve birazdan bana indireceği darbeyi kabul ederek başımı salladım.

"Bana burada bir geçit olduğunu söyledi ama ben ona inanmadım. Daha doğrusu Askeri Birlik'in bu geçidi hesaba katmadığına inanmadım." Her an gözyaşı dökmeye hazır bir şekilde devam ettim. "Ben ona inanmayınca yardım etmeyeceğimi anladı ve buraya doğru koştu ama... Ama askerler onu üç kurşunla durdurdular."

Taehyung'un gözlerindeki öfkeyi gördüğümde yumruklarımı sıkıp tırnaklarımı avuç içlerime geçirdim. Taehyung sıktığı dişlerinin ardından "Jennie asla yalan söylemezdi." dedi. Jennie'nin yerde yatan cansız bedenine baktım. Yüzündeki kan çekilmişti ve mermer gibi beyaz duruyordu. Kurşun yaralarının etrafı koyu bir hal almıştı. Taehyung bana doğru yürürken "Eğer ona inansaydın şimdi yaşıyor olurdu." dedi. Taehyung'un sözleriyle bir dalga, bel kemiğimden aşağı istemsiz bir ürperti göndererek ve neredeyse ayaklarımı yerden keserek bedenimden akıp geçti. Bu ürperti beni kendime getirmişti. Haddinden fazla ve umutsuzca harekete geçip bende öfkemi Taehyung'a kustum.

"Belki de haklısındır. Jennie asla yalan söylemiyor olabilir ama şahit olduğum kadarıyla senin gibi o da bencil biriydi. Eğer ona inansaydım ikimiz de dışarıda olabilirdik ama siz ve diğer kalanlar hala içeride olacaktı."

Bir an için duraksadıktan sonra "Dışarıdan yardım getireceğini mi düşünüyorsun?" diye sordum bana hala öfkeyle bakan Taehyung'a. "Jennie yardım getirene kadar ne olacaktı peki, kaç kişi ölmüş olacaktı? Ya da kaç kişi devrimci birer askere dönüşmüş olacaktı?"

Geriye doğru bir adım atarken "Hayır, Taehyung." dedim. "Geride kalanların hayatı da riske atılamayacak kadar değerli."

Bana kanlanmış gözlerindeki öfkeyi ve kini kusarak bakan Taehyung'u ve duygularıyla gerçekler arasında sıkışıp kalan Jin'i ardımda bırakıp yukarı çıktım. Herkesi kurtarmak için yine tek başımaydım. Kaskımı başıma geçirip hızlı adımlarla laboratuvara doğru yürüdüm. Yanımdan geçen askerleri umursamıyordum. Korkuyu, gerilimi ya da diğer duyguları hissetmiyordum. Aklımda sadece içeri girmek ve bize enjekte edecekleri kapsülleri yok etmek vardı. Hayatıma mal olsa da bunu yapacaktım. Laboratuvarın kapısının önüne geldiğimde askere "Heil Viodot!" dedim. Sesim kasktaki ses değişim cihazından söylediklerime inanır gibi canlı çıkmıştı. Asker diretmeden kapıyı açtığında rahat bir nefes alarak içeri girdim. Bana kapıyı açan asker benimle birlikte içeri girip kapıyı kapattığında kısa süreli gelen rahatlama hissi kaybolmuştu. Askere bakıp bir şeyler yapmasını ya da söylemesini bekledim. Asker kaskını çıkardığında bana gülümseyerek bakan Mark'ı gördüm.

"Seni yalnız bırakamazdım."

Kollarımı onun boynuna dolayıp sıkıca sarıldım. Etrafım darbeci askerlerle çevriliyken sanırım sadece Mark'a güvenebilirdim. Ben duygularımı dizginlediğimde laboratuvarın içine doğru ilerledik. Bu kısımda kimse yoktu, sadece içeride çalışan birkaç aletin tıkırtısı geliyordu.

Çıkış Yok | VsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin