"Dizlerinizin üstüne çökün!" Emirlerine uymayıp diğer tarafa koşmaya başladığımız anda başımızın üstünden kurşunlar hızla geçti.
"Olduğunuz yerde dizlerinizin üstüne çökün!" Bu kez hep bir ağızdan emir vermişlerdi. Titreyen ellerimi başımın üstünde birleştirip dizlerimin üzerine çöktüm. Bu akşamdan öncesine kadar Taehyung'un çıkış planımız olduğunu düşünüyordum, akşamdan sonra ise çıkış plânımızın kendim olduğunu fark etmiştim ama şimdi çıkış yoktu. Kapıya doğru bakış attığım sırada yanımdaki askerin sözlerinde de bunu fark ettim. Asker bakışlarımı görmüş ve "Çıkış Yok!" demişti. Belinden çıkardığı plastik kelepçeyi bileğime geçirirken bana uzattığı eli sanki bir canavarın uzun tırnaklı korkunç eli gibi gelmişti. Boğazımı tırmalamak için bana uzanıyordu ve benim kaçacak yerim yoktu.
Biraz önce sırtımda olan tüple dolu çantayı bir eline aldıktan sonra kolumdan tutarak beni de ayağa kaldırdı. Beni sürüklemesine izin vermeden hemen önce son kez Mark'a baktım ve sonra neredeyse yerde sürüklenerek dışarı çıkarıldım. Böyle öleceğimi hiç düşünmemiştim. Aslında nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim. Çünkü ölüm hiç düşünmediğimiz bir şeydi.
Laboratuvarın iç kısmından dışarı çıktığımızda asker beni yere bırakıp kapıyı açmak için bir diğerine komut verdi. O sırada Mark'a bakabildiğim kadar bakmak istedim. Okulun ilk günü kuzenim ile paylaştığım sevinç kalbimi doldurduğunda gözyaşlarımın arasında gülümsedim. Mark bana "Küçükken sudan korkan biri için deniz askeri olmak çok garip bir duygu." demişti benim için. Gülerek kabul törenimiz için hazırlanmıştık. Üst sınıfların yaptığı gösterileri izlemiş, onlarla gurur duyarken kendimizle ilgili hayal kurmuştuk. Mark'ın da bana gülümseyerek baktığını gördüğümde önüme döndüm ve askerin kapıyı açısını izledim.
Kapıdan içeri kurşun sesleriyle birlikte özel harekat polisleri girdiğinde Mark ile yere yattık ve korku içinde kurşun seslerinin susmasını bekledik. Polisleri gördüğüm anda yaşadığım şaşkınlık kalbimin düzenini bozmuştu. Yerinden çıkacak gibi atıyordu, kalbimin sesini kulaklarımda hissediyordum. Kanın kulaklarıma yaptığı basınçtan dolayı kulaklarım patlayacak gibiydi. Birisi kolumdan tutup beni kaldırana kadar yerde yatmış ve öylece beklemiştim. Ayağa kalktığımda beni kaldıran kişinin Taehyung olduğunu gördüm. Karşımdaki sevdiğim çocuk ya da sevdiği benim yüzünden ölen ve bu yüzden benden nefret eden çocuk değildi. Karşımdaki arkadaşlarını kurtaran çocuktu. Taehyung'a "Üzgünüm." dedim ve ne için üzgün olduğumu söyleyemeden sanki birisi devrelerimi kapatmış gibi derin bir uykuya daldım.
"Onlar artık bizim için gökyüzündeki yıldızlar gibiler. Yanımızda değiller biliyoruz ama her zaman orada, yukarıda olacaklar: Yanımızda değilken bile bizimle olacaklar."
Kaybettiğimiz otuz sekiz Deniz Harp Okulu öğrencisi için yapılan anma töreninde son sınıflardan bir kızın konuşmasını dinliyorduk.
"Boşuna ölmediklerini bilmek acımızı bir nebze olsun azaltacaktır. Hepsi birer kahraman. Arkadaşları ve ülkeleri için darbeci askerlere karşı bedenlerini ve ruhlarını ortaya koyan kardeşlerimiz adına!"
Herkes ayağa kalkıp elinde okulumuzun bayrağını dalgalandırırken arkada okul marşımız çalmaya başladı. Mark kolunu omzuma atınca ben de sol elimi onun beline koydum. Yeeun da elini benim belime koyarak bana yaslandı.
Kaybettiğimiz arkadaşlarımızın mezarlarına çiçek bırakmamız için öğrencileri çağırdıklarında gruplar halinde aşağı indik. Kucağıma bir demet portakal nergisi ve bir demet Afrika papatyası alıp mezarları tek tek gezmeye başladım. Yeeun ve Mark da aldıkları çiçekleri mezarların üzerine bırakıyordu. Bazı arkadaşlarımızın küllerinin önüne de çiçek bırakıp gezmeye devam ettim. Bu duygu çok farklı bir şeydi. Bir ölüm çemberinden sağ çıkabildiğimiz için mutlu, kaybettiklerimiz için üzgündük.
Elimde kalan son çiçekleri Jennie'nin mezarının üzerine bırakıp yere oturdum. Güneş ışıkları Jennie'nin mezarının üzerinde oyunlar oynuyordu. Hiçbir şey düşünmeden sadece birkaç dakika burada oturmak istiyordum. Gelenler çiçeği mezarın üzerine bırakıp ayrılırken onları izledim. Zamanı doldurduğumda ayağa kalktım ve hemen karşımda Taehyung'u buldum. Geçen haftalar boyunca saçlarını uzatmıştı. Uzun saçları onu daha farklı gösteriyordu. Öylece ayakta dikildik. Paylaştığımız sessizlikte bir şekilde birbirimize sorular soruyor ve bu soruları cevaplıyorduk. Taehyung o zamana kadar fark etmediğim elinde tuttuğu beyaz gülü bana uzattı.
"Bu ne için?" diye sordum merakla.
"İçinde öldürdüğün çocuk ve yeni doğan kadın için."
Taehyung'un sözleri karşısında gülümsedim ve Jennie'nin mezarından bir adet papatya ödünç alıp Taehung'a uzattım.
"Bu da senin için o zaman. İçinde öldürdüğün çocuk ve yeni doğan adam için."
Taehyung haklıydı, bu olay bizi çocukluğumuzdan kurtarıp büyütmüştü. Bazen çözümün birden fazla seçeneğin bir araya gelmesinden oluşabileceğini göstermişti. Taehyung ile denize doğru yürürken rüzgârın saçlarıma değmesini ve beni üşüten tatlı soğukluğunu gülümseyerek karşıladım.
O gün Viodot Devri'ni hayata geçirmeye çalışanın kim olduğunu merak etmiş ve kaderinin Viodot gibi olmasını istemiştim. Viodot'un planını hayata geçirmeye çalışan kişi onun dördüncü kuşak torunuydu ve geçen hafta yargılandıktan sonra yüksek rütbeli askerleriyle birlikte idam edilmişti. İdamların yanı sıra Askeri Birlik de kapatılmıştı.
"Koku." dedim Taehyung'a bakarak. "Aslında en çok çağrışım yapabilecek duyuyken hafife alınır. Ben bu deniz kokusunun bana güzel anılarımı çağrıştırmasını istiyorum. Mark'la birlikte, Yeeun'la birlikte, arkadaşlarımla birlikte ve seninle birlikte."
Taehyung korkuluğun üzerinde duran elimi tutarak "Bunun olması için elimden geleni yapacağım." dedi. Şimdi deniz kokusu daha önce hiç gelmediği kadar güzel geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkış Yok | Vsoo
Mystery / Thriller❝Etrafın darbeci askerlerle çevrildiğinde kendinden başka kime güvenebilirsin?❞ Çıkış Yok |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.© for: @urnotkrystalz