Gözlerimi açtığımda karşımda Yeeun'u buldum. Onun dizlerinde yatıyordum ve ikinci sınıfların olduğu ders salonundaydım. Doğrulmaya çalıştığımda Yeeun eliyle belime destek verdi.
"Yukarıda neler oldu? Sürekli silah sesleri duyduk."
Yeeun'un sorusuyla ona döndüm. Endişeli gözlerle beni izliyordu ve beni izleyen tek gözler onunkiler değildi. Sınıf arkadaşlarım etrafımı sarmış, ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu.
"Üçüncü sınıflardan bir kızı öldürdüler." dedim. İçimdeki duygu seline ve ağlama isteğine karşın sesim beklenmedik derecede sakin çıkmıştı. Sanki çok sıradan basit bir şey söylüyormuşçasına yüz ifademde hiçbir değişiklik olmamıştı. Sınıf arkadaşlarımdan Lisa "Kim?" diye sorduğunda gözlerimi ona çevirdim. Korkmuş ve hatırı sayılır miktarda korkmuş gözleriyle bana bakıyor ve yakın arkadaşının elini sıkıca tutuyordu.
"Üçüncü sınıflardan Jennie." dedim bu kez sessizce ve bu kez duygularımı saklayamadım. Dudaklarım titreyip beni ele vermişti. Üçüncü sınıflardan Kim Jennie, Taehyung'un sevgilisi, diye geçirdim içimden. Ve benim yüzümden öldü. Bu habere diğerlerine de olduğu gibi şaşırmışlardı ama korku daha ağırdı. Kendi aralarında mırıldanmaya başlamış ve etrafımdaki çemberi dağıtmışlardı.
"Senin yüzüne ne oldu?"
Bu soru elbette ki Mark'tan gelmişti: Çocukluk hayalimizi gerçekleştirmek için Kanada'dan buraya benimle okumak için gelen kuzenim Mark. Sorusuyla birlikte başımı kaldırıp ona baktım. Yüz ifadesinde korku ya da stresten en ufak bir iz bile yoktu. Sadece çok öfkeli görünüyordu.
"Dışarıdan istedikleri paketi alırken yere düşürdüm ve içindekiler kırıldı." dediğimde yükselttiği sesiyle "Ve onlar da sana bunu mu yaptı!" diye bağırdı. Ayağa kalkıp onu kolundan tuttum.
"Arkadaşlarımızı öldürüyorlar Mark. Bana tokat atmalarına mı kızıyorsun?" Mark'tan yayılan öfkeyi hissedebiliyordum, sanki dalga dalga yayılıyordu. Mark'ın bağırmasıyla bize dönen gözleri sakinleştirmek adına kafamı bir şey yok anlamında salladım ve Mark'ı tuvaletlerin oraya doğru yürüttüm. Beni takip etmemekte ısrarcıydı, sürekli hırçın hareketlerle elimi itiyor ve sinirini duvarlardan, yerdeki kum torbalarından çıkarıyordu. Yeeun ise arkamızdan etrafı kolaçan ederek geliyordu. Başka zaman olsa Mark'ın hayatta adım atmayacağı kızlar tuvaletine girdiğimizde Mark ve Yeeun'a Taehyung'u anlattım. Taehyung sayesinde artık bir çıkış planımız olabilirdi. Askeri Birlik'in okulumuzla ilgili planını ve rütbelilerimizin nerede olduğunu öğrenebilir, dışarıdan yardım alabilirdik. Evet, Taehyung bizim çıkış planımızdı.
"Taehyung ile konuşmalıyız." dedim. Yeeun beni onayladığında Mark'a döndüm. Anlattıklarımı kafasında tartıyor gibi görünüyordu. Onun da onayını aldıktan sonra "Onun da bizimle konuşmak için fırsat aradığına, buraya gelmeye çalıştığına eminim. Yemek saatinde ya da başka bir şeyde illa ki gelecektir." deyip "Lakin gelenin o olduğundan emin olmadan harekete geçmemeliyiz." diye ekledim.
Dersliğe döndüğümüzde Mark arkadaşlarının yanına gitmişti. Yeeun ile bir köşeye çekilip bir müddet sessizce oturduk. Rahatsız edici sessizliğin içinde kendimle hesaplaşmış ve kendimi yargılamıştım. Jennie... Askerler paketi almam için beni götürmeye geldiğinde onların dersliğinin önünden geçmiştik ve Jennie revire gitmek istediğini söyleyerek bizimle dışarı çıkmıştı. Askerlerin bize bakmadığı bir anda kulağıma "Dikkatlerini dağıtman gerek." demişti. "Ne için?" diye sorduğumda merdivenleri işaret edip "Bodrumda kimsenin bilmediği bir geçit var. Onların da bilmediğine eminim. Oradan çıkacağız." demiş ve umut dolu gözlerle bana bakmıştı. "Dikkatlerini dağıt yeter. Gerisini ben halledeceğim."
Jennie planından emin görünüyordu. Lakin ben Askeri Birlik'in hiçbir şeyi gözden kaçırmayacağına emindim. Onlarla diğerlerinden daha fazla vakit geçirmiştim. Neler yapabileceklerini tahmin edebiliyordum. "Yapamazsın." demiştim sessizce. Umudunu söndürmek hiç hoşuma gitmiyordu ama "Yapamazsın." diye tekrarlamıştım. O anda Jennie sanki ben de Askeri Birlik'in bir askeriymişim gibi buz gibi bakışlarla bana bakmıştı. Düşmanca bir kıvılcım koyu kahve gözlerinde parladığında birkaç adım geriye gitmiş ve merdivenlere doğru koşmaya başlamıştı. Ona yardım etmeyeceğimi biliyordu. Askerler onun ayak seslerini duyduğunda peşinden gidip merdivenin başında ona üç el ateş etmişlerdi. Acımaları yoktu. İtaatsizliğe ölümle cevap veriyorlardı. Beni götürmek için geri döndüklerinde üstlerindeki kan midemi bulandırmıştı. Duvardan tutunup midemdekileri hızla çıkardığımda tamamen uyuşmuş gibi hissetmiştim. Adım atmakta zorlanıyor ve sürekli terliyordum. Girişte o zaman İskelet olduğunu düşündüğüm Taehyung ve bana tokat atıp yüzümdeki çizikleri hediye eden Kygo beni diğerlerinden alıp kapıya götürürlerken Jennie'nin ölümünden kendimi suçlu buluyordum. Taehyung Jennie'nin öldüğünü bilmiyor olmalıydı. Eğer Jennie'nin cesedini ortadan kaldırdılarsa ve adı anılmazsa uzun bir süre öğrenemeyecekti. Ona bunu söyleyen ben olmalıyım diye düşündüm. Benim cezam bu olmalı. Ellerimi yüzüme kapatıp gözlerimi ovaladım. Cayır cayır yanıyorlardı. Ağlamamak için dudaklarımı dişlerimle ezdim. Acıya karşı en az Taehyung ve Jennie'nin çıktığını öğrendiğimde olduğu kadar direnmeye çalışıyordum.
Dersliğin kapısı açıldığında dikkatler kapıya çevrildi. Yeeun ile yerimizden kalkıp biraz ortalara ilerledik. Yedi asker tam teçhizatlı olarak içeri girmişlerdi.
"Denizaltı kullanmayı bilenler sağ tarafa ayrılsın."
Kaba bir ses kaskının arkasından konuştuğunda Yeeun ile birbirimize baktık. İkinci sınıfta denizaltı ile sadece teorik derslerimiz vardı. İkimiz de hiç denizaltı kullanmamıştık. Mark'ın sağ tarafa geçtiğini gördüğümüzde biz de sağ tarafa doğru ilerledik. Doksan sekiz kişiden sadece on iki kişi sağ tarafa geçmiştik. Askerler gelip her birimize ayrı sorular sorarak işlerine yarayacak en iyi kişileri belirlemeye çalışırken derslerde hatırladığım ne varsa hepsini sözlü sınava çekiliyormuşçasına söyledim. Sonunda Mark ve beni yanımıza iki öğrenciyi daha alarak dışarı çıkardıklarında derin bir nefes aldım. Yaklaşık beş asker üçüncü sınıfların dersliğinden dört öğrenciyi bizden tarafa getirirken Mark ile bakıştık. Amacımız öncelikle Taehyung'u bulmaktı. Bizi okulumuza ait iki denizaltına eşit şekilde bölüştürdüklerinde Mark ile ayrı yerlere düşmüştük.
Etraftaki askerlerin gözlerinin içine bakma cesaretini gösterip tanıdık bir çift göz arayarak denizaltına geçen tüpün içine girdim. Aynı şekilde Mark da sağ taraftaki tüpün içerisinde yanında üçüncü sınıflardan arkadaşı Yoonoh ile birlikte ilerliyordu. Kapıdan geçmeden son bir kez bana baktığında başımla onay verip ben de içeri girdim. Kocaman demirden bir araç olan denizaltı, balinalar model alınarak tasarlanan araçlardı. Son çıkan modelleri ileri teknolojiyle donatılsa da bizimki orta halli bir denizaltıydı. Sadece öğrencilere teknik ve pratik bilgileri vermek için kullanılıyordu. Kontrol kısmına geçtiğimizde askerlerden biri yanımdaki kıza kenarları fareler tarafından yenilmiş gibi görünen sarı bir harita uzattı. Filmlerde gördüğüm hazine haritalarına benziyordu.
"Buraya gideceğiz."
Asker parmağıylaharitadaki sarı noktayı gösterdiğinde kız başını gergince sallayıp kaptankoltuğuna oturdu. Onun sağına geçtiğimde kısa bir süre bakıştık ve ardındanyaka kartından isminin Aeri olduğunu öğrendiğim kız elektrik motorunuçalıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkış Yok | Vsoo
Mystery / Thriller❝Etrafın darbeci askerlerle çevrildiğinde kendinden başka kime güvenebilirsin?❞ Çıkış Yok |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.© for: @urnotkrystalz