''İnsanları alabildiğine sevmeyi bırakmazlar yanına, böyle çekersin cezanı dört duvar bir kapı arasında''
Güneşin tatlı ışıkları odanın camından içeriye doğru sızıyordu. Jungkook zorlukla yan dönüp yatağın baş ucundaki saate baktı. Şafak henüz yeni yeni sökmeye başlamışken ortam da rahatlatıcı bir sakinlik hakimdi.
Elini Jin'in yattığı tarafa doğru uzattı. Eline çarşafın soğukluğu değince irkilip başını o yöne doğru çevirdi. Jin orada değildi.
Toparlanıp yatakta oturdu. Jin'in gittiğini görünce içinde hissettiği kırgınlığı bastırmaya çalıştı.Kapısının tıklatılmasıyla sıyrıldı düşüncelerinden.
Jin elinde kahvaltı tepsileriyle içeriye girdi. Jungkook şaşkınlık ve sevinçle sadece onu izlemekle yetindi. Gözlerini onun bedeninden ayıramadı. Jungkook'un sıfır kol tişörtünü giymiş altınada lacivert yunuslu şortunu geçirmişti.
''hem çok şirin hem çok ateşli'' diye geçirdi içinde jungkook. Tepsiyi Jungkook'a doğru uzattı.
''Günaydın. Bu yüzündeki şaşkınlık da nedir?''
''Günaydın sadece gittiğini sandım bir an yanımda görmeyince seni. Ayrıca şort yakışmış''
''Çok komik... dolabında hemen giyilebilecek bir bunu buldum. Ayrıca dün gece özelim değil miydi? Nasıl onu bırakıp giderim ki.''
Jungkook gülümseyerek yanıt verdi bu söze. Jin eğilip kısa ama derin bir öpücük verdi Jungkook'un dudaklarına. Mümkün olsa o anda hapsolmak isterdi.
''Benim şimdi eve gidip beslenmem gerek. Daha sonra şirkete geçeceğim senin ile orada görüşürüz. Sakın geç kalayım deme.''
Son cümlesini vurgulayarak söylemişti Jin. Onu görmeden duramıyor; özlüyor ve seviyordu. Ancak bir kadını böyle özlemle sevebilirim sanmıştı; sonra bir erkek gelmiş onu tüm benliğiyle yakıp kül etmişti. Yıllarca kölesi bulunan Jin, alfa bir kurtun kölesi olmuştu.
Jin evden çıkınca Jungkook kahvaltısını bitirdi. Sıcak bir duş aldıktan sonra şortunu üzerine çekip giysi dolabının önüne geçip takıp elbisesini çıkardı. Üzerini giyindikten sonra aynaya bakıp saçlarını taradı ve şekil verdi.
Çantası solanda ki masanın üzerinde duruyordu. Çantasını aldı içindeki evrakları kontrol ettikten sonra kapıyı arkasından kapayıp çıktı.
Şirkete geldiği sırada odasına geçmeye yönelmişken sekreteri onu durdurdu. ''Efendim günaydın. Odanızda bir misafirleriniz var. Burada beklemelerini söyledim ama kendileri bayağı ısrarcıydı.''
'' Tamam sorun yok ben hallederim. Sen bana kremalı kahve gönderir misin?''
''Emredersiniz efendim''
Jungkook odasına girdiği anda gördüğü manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Tüm arkadaşları odasında toplanmış neşeli sohbetleri eşliğinde gülüyorlardı. Kısa boylu kumral olan Jungkook'un geldiğini görünce koşup ona sarıldı.
''Seni kötü çocuk. Namjoon olmasa bu yaptıklarından hiç haberimiz olmayacaktı. Neden buraya geldiğini bize haber vermedin. Hem Hoseok hyung çok fazla alındı sana. Öyle değil mi?''
Hoseok da Jungkoook'un yanına gelin ona sarıldı. Gözlerini kısıp konuşmaya başladı:
''Amcana karşı gelip buraya gelmen zaten riskliyken birde yalnız kurt olmayı mı seçiyorsun? Bize haber vermen gerekirdi. Seni çok merak ettik. Jimin hatta seni aramaya bile çıktı. '' Hoseok Jimin'e dönüp gülmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ask Me Your Name...
Fanfictionbana göre imkansızdı ama ona göre değil..Ona doğru adımımı attığımda hayatımı değiştirecek insan ile karşılaşacağımdan haberim yoktu..Bu bir aşk mıydı yoksa ölüm arzusu mu???