lil' tattoo

731 50 32
                                    

Terleyen ellerim avucumun içindeki telefonu tutmamı zorlaştırınca panik yaptım ve hızlıca üstümdeki bornozdan kurtulup, sabah giydiğim kıyafetleri üzerime geçirerek Martin'in evinden çıktım.
Ne için bu kadar heyecanlandığımı anlamıyordum ama evin önünden hızlıca bir taksi çevirip bindiğimde bu heyecanın az da olsa gitmesini umdum. Bütün bunlar çok saçmaydı.

Yaklaşık on beş dakika sonra, taksi evimin önünde durduğunda ücreti ödeyip aceleyle arabadan indim. İlk olayın heyecanı azaldıktan sonra, kendi evimin girişine doğru yürüdüm ve kapıyı çalmadan derin bir nefes alarak, cebimden telefonumu çıkardım.
Takside rehbere kaydettiğim kişinin numarasına girip, bu sefer yeni bir mesajı ben göndermiştim.

Desdemona: saat kaç gibi?

Cevap vermesini bekleyemeden telefonun kilidini kapatıp çantama attım ve kapıyı hızlıca birkaç kez çaldım. Birkaç saniye sonra annemin kapıyı açılmasıyla, ona bile merhaba diyemeden hemen merdivenlere doğru koşarak odama adımladım. Acilen ne giyeceğimi bulmam gerekiyordu. Ve tabii ki, arkamdan bağırılan seslere de cevap vermem lazımdı. "Desdi! Bu ne acele yahu?"

"Anne sonra konuşalım, tamam mı?" Adımlarımı ikişer üçer basamakta bir atıyordum.

Merdivenleri tırmanmam bitince, sonunda odama ulaştım ve paldır küldür içeri girdim. Çantamı odanın farklı bir köşesine fırlattıktan sonra dolabımın karşısına geçip kıyafetlerime bakmaya başladım. Elimle birkaç tanesini ayıklarken, çantamdaki telefondan mesaj sesi geldi ve tekrar içimdeki garip heyecanla çantamı fırlattığım köşeye usulca gelerek telefonumu çıkarttım ve gelen mesaja baktım.

Zayn: 8 uygun mudur? istersen gelip alabilirim?

Anında ellerimi klavyede gezdirdim.

Desdemona: gerek yok, kendim gelirim.

Zayn: tamamdır. ekipmanlarını unutma

Ne ekipmanı, sanki Mert Alaş'tım amına koyayım. Bi' fotoğraf makinesini falan götürücektim işte.

Buna rağmen derin bir nefes alarak, yüzümde sebebini anlamadığım aptal bir gülümsemeyle kalakalmıştım. Yavaşça odamın kenarındaki bej renkli kanepeye oturdum. Boş boş yere baktığım sırada, ne kadar süredir beni izlediğini bilemediğim annem, kapı pervazından bana doğru ilerledi. "Martin'le mi buluşacaksın?"

"Niye ki?"

Yatağıma oturup bana baktı. "Yüzündeki aptal gülümsemeden ve geldiğinden beri takındığın şu panik tavrından haberin var mı?" Bu sefer o da gülmüştü.

Yüzümdeki gülüş soldu, ama solmasının nedeni annemin uyarması değil, Martin'e böyle gülmem gerekirken daha önce hiç tanımadığım bir çocuğa karşı bu denli gülmüş olmamdı. Bu benim moralimi bozdu ve oturduğum yerden ayağa kalkıp, dolabımın önüne geçmeme sebep oldu. "Martin'den dolayı değil. Fotoğrafçılık projem var, onun için dışarıya çıkacağım."

Annem sarı küt saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Saat kaçta?"

"8."

"E hani akşam yemek yiyecektik?" Yaslandığı pervazdan yavaşça doğruldu. "O çok beğendiğin restorana rezervasyon yapmıştık."

Kaşlarımı çatarak anneme baktım. "Aklımdan çıkmış anneciğim. Siz bugün baş başa yeseniz? Erteleyemeyeceğim bir ödev çünkü."

Annem susmuştu. Son dakika gelişen kararlar pek hoşuna gitmezdi. Onun her saati planlı, her dakikası özenle belirlenirdi. Yine de bir şey demedi. Annemin suskunluğunu fırsat bilip konu değiştirdim. "Babam nerede?" Aynı zamanda büyük ve uzun dolabımın önünde git gel yaparak ne giyeceğimi bulmaya çalışıyordum.

like a miracle//zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin