jimin; annem bir gün beni, ben olduğum için sevecek insanların olacağını söylediJennie: Annene bunu kim söylemiş?
jimin: umut
Jennie: Anneni kandırmışlar
jimin: kandırılmak ve benim annem?
jimin: benim annem güneyde dururken terliği on sekiz metre doğudan batıya atarak kuzeyi on ikiden vurmuş kadın
jimin: elindeki adresle çocuklara yolu sorup onları kandıran yaşlı adamları kestirme yoldan gidelim diyerek polise teslim ederken sadece dokuz yaşındaydı
jimin: öğretmenine parmak haraketi çekerken beş, dördüncü kattan atlayacak kadar yürek yediğinde on bir, ve babasıyla kavga edip torbacıların arasına sızarken on beş yaşındaydı ki, torbacıların deposunu yakmıştı
jimin: beş yaşından beri hiç kimseye, on beşinde ise hiçbir erkeğin gülüşüne ve otuz beşinde evimizi almak için gelen profesyonel dolandırıcıya kanmayan kadından bahs ediyorsak eğer, onu kandırmak tek kelimeyle i-m-k-a-n-s-ı-z
Jennie: Profesyonel dolandırıcının kandıramadığı anneni umut kandırmış ama
jimin: hayır
jimin: umut yalancı değil
Jennie: Aç gözlerini Tanrı aşkına!
Jennie: Hâlâ ana sütü emen bebe misin sen? Umut bir halta yaramayan harflerin kaosu sadece. Lütfen beni aptal prensesin saf fasulye masallarıyla boğma
jimin: hapishanedeki adam için umut her şeydir
Jennie: Evet
Jennie: Hapisanedeki adam için sadece
Jennie: Ben adam değilim ve burası dünya
jimin: dünyanın neresi olduğunu sanıyorsun?
Jennie: Bir gezegen¿
jimin: hücre
Jennie: Saçmalıyorsun artık
jimin: düşünsene, evren bir hapishaneyse, gezegenler birer hücre ve samanyolu ağır suçlar işleyen insanların -örneğin kalp kırmak- omuzlarında taş taşıyarak ev inşaa ettiği bir sürgün yeri.
Jennie: Sayın 19. yüzyıl, karadelikler ne o zaman¿
jimin: idam kürsüsü
Jennie: Biz hâlâ neden konuşuyoruz¿ Aramızda iki asırlık bir mantık hatası var
jimin: mantık hatası diye tanımlayamazsın bunu, çünkü sen, ben, diğer bütün insanlar doğduğumuzdan beri bu mantık hatasının içindeyiz zaten.
jimin: hamile bir kadının hapishaneye düştüğünü düşün, çocuğunu orada doğurduğunu ve çocuğun ilk çığlık attığı, ilk ağladığı, ilk yürümeye başladığı ve ilk sevdiği rengin hapishane duvarlarının rengi olduğunu düşün. Çünkü yürümek için ona sonsuz, çiçeklerle kaplı bir yol verilmedi, bakması için uçsuz gökyüzü ve sevmesi için çeşitli renkler sunulmadı önüne
jimin: gözünü açtığında gördüğü kadarıyla gözünü kapatacak.
jimin: ötesi yok.
jimin: demek istediğim tam olarak şu ki, o çocuk hapishanede olduğunu anlamayacak bile çünkü özgürlüğü hiç tatmadı. tıpkı biz insanların hâlâ hapishanede olduğunu fark etmeyerek özgürlüğümüzle övündüğümüz gibi.
jimin: gözlerimizi bir rehine olarak açtık, sadece bize sunulan şeyleri sevdik ve tanıdık, ileride de gözlerimizi aynı şeylerle dizayn ettiğimiz cennetten çok uzak 'cennet' için kapatacağız
Jennie: Sen
Jennie yazıyor..
Jennie çevrimiçi..
Jennie yazıyor..
Jennie çevrimdışı..
jimin: ben ne?
Jennie: Acınasısın.
jimin: sana bunu düşündüren şey ne?
jimin: hâlâ her şeyi bu kadar dramatikleştirmem mi?
Jennie: Hâlâ yaşıyor oluşun
Jennie: Sen nasıl yaşıyorsun¿
jimin: her zamanki gibi
Jennie: Hayır, doğru soru
Jennie: Neden hâlâ yaşıyorsun¿
jimin: seninle aynı sebepten
jimin: nasıl sen her sabah kalkıp acı çeken yüzünü makyajla kapatıyorsan, ben de her sabah yüzümdeki acını suyla yıkıyorum.
Jennie: Sen ve aptal 19. yüzyıl hikayelerin
Jennie: Artık onları dinlemek istemiyorum
jimin: lütfen çabuk öl, Jennie Kim.
Jennie: Bu mutluluğu sana asla tattırmayacağım
Jennie: eğer bütün dediklerin doğruysa ve ben de hapishanedeki o adamsam, benim için yaşamayı daha da zorlaştırdığın için seni karadeliğe fırlatmamız gerekiyor.
jimin: ben defalarca samanyolu sürgün evine gittim zaten
Jennie: Niye?
jimin: kalbini kırdığım için
jimin: omuzlarımdaki ağır taşlarla ev yapmaya çalışıyorum fakat kalbi kırılan kişi her ağladığında acı çekerek üst üste yığdığım tuğlalar yere çakılıyor. sürgünüm asla azalmıyor
Jennie: Kalbimin kırıldığını düşünüyorsun diye söylüyorum, beni siber zorbalık yapan herhangi birisi bu kadar kolaylıkla kıramaz
Jennie: Toplumun kötü diye tanımladığı herkese böyle yapar mısın sen?
jimin: aslında..
jimin: herkese değil.
Jennie: O halde neden ben¿
jimin: çünkü sadece ölürsen, her sabah kalktığında ruhunu iğneyle deşerek bedenini dikmek zorunda kalmayacaksın. yaşamak için ölmeyeceksin
Jennie: Ben ölmek istemiyorum
jimin: hep öyle derler zaten
jimin: bunu sana kim öğretti?
Jennie: İnsanlar
jimin: sana yalan söylemişler.
