19.Bölüm

8.9K 497 22
                                    

Ben geldim...

Sizi biraz beklettiğim için özür dilerim.

Bölümle geldim ama kısa bir bölüm oldu kusura bakmayın lütfen.

Bir daha ki bölümü daha uzun tutacağım söz...

*******

Hiçbir dil özlemi taşıyacak kadar güçlü değildir. İnsan bu yüzden özledikçe sessizleşir. - Can Yücel –


2 Gün sonra

Bozkurt timi 2 gündür operasyondaydı. Daha bir arpa boyu yol alamasalar da asıl koordinatlarda parti vereceklerini bilmek hepsini motive ediyordu.

“Dur! “

Tim komutanı Alparslan Bozkurt’un emriyle diğerleri de durmuş bir çember oluşturup oturmuşlardı.

Ortaya haritayı açtı Alparslan.

“Şimdi Kürşad, Murat, Efe ve Kerim siz geri de kalacaksınız. Rojda ben ve Kerem önden gideceğiz kaç kişiler mağara içinde kaç kişi var askerler orada mı bilmiyoruz tek bildiğimiz gideceğimiz mağaraya kesin bir şekilde askerlerin geleceği. O yüzden biz askerler yoksa rehine olarak içeri gireceğiz. Bize ne yaparlarsa yapsınlar o asker o mağaraya girmeden müdahale etmeyeceksiniz! Bu bir emir! Anlaşılmayan bir şey? “

Alparslan direktifleri verdikten sonra sorduğu soru için her birinin gözünün içine baktı.

Tim ise bir ağızdan, “ Emredersiniz Komutanım “ dedi.

Kürşad ise hem Alparslan hem de sevdiği kadın için endişeliydi.

Tekrar yürümeye başladılar. Akşam üzeri ellerindeki koordinatlara geldiklerinde uygun yerlere yerleşip telsizlerini aktif hâle getirdiler.

“ Durum bildir Efe “

“Komutanım 4 gözcü var mağara girişine iki kişi yerleştirmişler. Dışarıda 40 adam. “

Alparslan düşündü askerler içeride olmasa bu kadar adam yığmazlardı bir mağara.

“ askerler içeride. İçeride olmasa bu kadar adam dikmezler. Askerlerin durumunu bilmiyoruz o yüzden planda ufak bir değişiklik yapıyoruz ben tek içeri gireceğim. Askerlerin durumuna bakacağım ve benden işaret alınca operasyona başlayacaksınız. “

“komutanım “ Kürşad itiraz etmek istese de Alparslan onu susturmuştu.

- 1 saat sonra –

“yürü! “

Alparslan ufak bir oyunla kendini esir düşürmüştü ve sadece buğday pirinç gibi şeylerle beslenen beyinleri örümcek ağı tutmuş itlerde bu oyuna balıklama düşmüştü.

Alparslan teröristin ittirmesiyle mağaraya ardında esir alınan diğer iki askerin olduğu odaya sokulmuştu.

“aferin lan size kedi olalı bir fare tuttunuz. Başkan Binbaşının elimizde olduğunu duyunca çok sevinecek. “

Mağaradaki en rütbeli kişi Alparslan bağlanırken keyifle konuşmuştu.

“Çok sevinme lan it. Saatlerin bize ne göstereceği belli olmaz! “

Alparslan itlerin onu bağlamasına ses çıkarmamış ama rütbeli itin keyfini bozacak laflarını da eksik etmemişti.

Rütbeli it bozulan keyfini yerine getirmek için Alparslan’a ilerleyip sağlam bir yumruk geçirmişti. Kendince sağlam!

“Bu mu lan senin atacağın yumruk sinek ısırığı daha etkili! “

Sinirleri iyice gerilen rütbeli it Alparslan yakasından tutup kendine çekecekken gördüğü zinciri avuçlayıp ucundaki yüzüğü gördü.

Eşinin Nefes’te olduğu nişan yüzüğü.

“Bırak lan o yüzüğü! “

Alparslan’ın da keyfi kaçmış ve haylice sinirlenmişti.

Keyfi yerine gelen ise rütbeli itti.

“Vay Vay Vay komutan evlenmişsin söylemiyorsun. Kim bu şanssız güzel? “

Alparslan sinirle bağlı olsa bile öne atılmaya çalışıp.

“Konuşma lan! O pis diline, örümcek ağı tutmuş beynine konu etme benim sevdiğim kadını! “

Rütbeli it Alparslan’ı çileden çıkaracak cümleleri sarf etmekten çekinmemişti.

“Niye öyle diyorsun komutan. Bir de T. C askerinin cömert olduğu söylenir. “

“Siktir”

Kürşad kulaklıktan duyduğu cümleyle kanının kaynadığını hissetmişti. O it kardeşine laf etmişti değil mi?

“ Ölmek için yalvaracaksın lan it! “

Alparslan’dan gelen emirle ilk kurşun Kürşad’ın silahından çıkmıştı.

Gelen kurşun sesiyle ve devrilen bedenlerle itler çil yavrusu gibi dağılmaya başlamıştı.

Alparslan ise saniyesinde onu tutan iplerden  kurtulmuş az ilerisinde duran itin boynunu kırıp silahını almış ve rütbeli it hariç diğer iki iti de ait olduğu yere göndermişti. Botuna sakladığı çakıyı diğer askerlere vermiş kendilerini çözmelerini söylemişti. Diğer iki asker iplerden kurtulunca ölen itlerin silajlarını alıp kapıya hedef almışlardı.

“ oda güvenliği sizde benim ufak bir işim var! “

Alparslan rütbeli ite ilerleyip biraz önce yediği yumruğun 2 – 3 katı bir yumrukla cevap vermiş sonrada yüzüğünü geri almıştı.

Bu adam namusuna, sevdiği kadına dil uzatmıştı değil mi? O dil olması gereken yerde değildi artık. Rütbeli it ise ağzına dolan kanla boğularak can vermişti.

Bir kadına dil uzatan her itin ölmesi gerektiği gibi!

Yarım saat sonra silah sesleri kesildiğinde Alparslan ve esir alına iki komando mağaradan çıkmıştı.


Kürşad Alparslan’ın yanına gidip “Nerede o it? “ diye sordu.

“olması gereken yerde! “

Aldığı cevaptan memnun olan Kürşad. Alparslan omzuna vurup.

“Kardeşimi bu hayatta emanet edebileceğim en iyi adama emanet ettiğimi biliyordum. “ dedi.

Alparslan duyduğu cümleyle Kürşad’ın bacağına tekme atıp “ulan deve madem biliyorsun ne diye süründürdün! “ diye çıkıştı.

Kürşad piç bir gülüş takınıp, “ O Allah’ın emri kardeşim. “ dedi.

Alparslan Kürşad’a ters ters bakıp Kerim’in yaralarına baktı iki komandonun yanına gitti.

Askerler Alparslan’ı görünce kalkmak istese Alparslan oturmalarını söyledi.

“Ciddi bir şeyleri var mı Kerim? “ diye sordu Alparslan.

Kerim Askerin kaşına bandı takıp, “ Yok komutanım ufak tefek bir kaç yara sadece. “ diye cevap verdi komutanına.

Alparslan kafa sallayıp tüm timin duyacağı şekilde “ tim toplan Yuvaya dönüyoruz. “ diye bağırdı.

**

Nefes revirin camından dışarıda içtima yapan askerleri izliyordu. Sevdiği adam göreve gideli 2 gün olmuştu. En güzel günleri yine yarım kalmıştı. Bundan sonra da kalmaya devam edecekti.

Olsun dedi Nefes. Sevdiğim adam yanımda olsun varsın yarım kalsın. Yeter ki yarım kalan günler başka bir zaman tamamlansın. Dönsün bana. Gerisinin önemi yoktu. Beklerdi. Ömrünün sonuna kadar Beklerdi.

Çünkü beklemesinin sonunda sevdiği adam ona dönüyordu. Belki bir sonra ki beklemesinde sevdiği adam kanlı canlı değil Ay-yıldızlı tabuta sarılı dönecekti ama dönecekti. Bu beklemelerin en güzeliydi Nefes için.

Kelebeğin 1 günlük yaşamındaki mutluluk gibi umut gibi her bir kanat çırpınışındaki sevinç gibi bir beklemekti.

Beklemelerin en güzeli, en özeliydi...

Elindeki kupayı camın pervasına bırakıp yüzüğüne baktı. Sevdiği adamla evliliklerinin dördüncü adımıydı bu.

Hani evlilik dört adımdan oluşur derler ya. İsteme, nişan, kına, düğün...

Nefes’e göre ilk adım sevmekti. Sonra seni seviyorum demek. İlk iki adımı atmıştı onlar. Şimdi ise isteme ve söz olmuştu. Nişan istemiyorlardı. Önlerinde kalan son iki adımdı. Kına ve düğün.

Evleniyordu. Sevdiği adamla tamamen bir olmak için gün sayacaktı. Günler bittiğinde ise sevdiği adamın soy adını taşıyacak Allah nasip ederse bir gün bebeklerini taşıyacaktı.

Nefes hayal kurmayı severdi. Gözlerini yumduğunda gözlerinin önüne sayısız görüntü oluşurdu.

Ama Nefes’in sevdiği adam bir askerdi. Bir sonraki anının belirsiz olduğu bir mesleğe sahipti.

O yüzden Nefes’in hayalleri o anla sınırlı olurdu. İlerisi için ise nasip derdi.

Nasipse olur...

Nefes düşüncelere dalmış bir şekilde dışarıyı izlerken beline sarılan kollarla ilk irkilse de burnuna dolan koku ve alıştığı sıcaklıkla gevşeyip sevdiği adama biraz daha sokuldu.

Kokusunu derince içine çekerken “Hoş geldin” dedi.

Alparslan sevdiği kadının boynuna burnunu dayamış iki gündür özlem duyduğu kokuyu içine çekerken “Hoş buldum “dedi.

Nefes sevdiği adama dönüp yüzünü avuçladı. Önce yüzünde saha sonra vücudunda gezdirdi gözlerini. Herhangi bir yara görmemişti.

“ Benim şuan görmediğim kıyafetlerinin sakladığı herhangi bir yaran var mı? Varsa baştan söyle” dedi Nefes.

Alparslan sevdiğinin alnını öpüp “yok güzelim “ dedi.

Bu cevap Nefes’e yeterdi.

Sevdiği adamın göğsüne sokulup “abim, timin kalanı? “ diye sordu.

“iyiler hepsi dinlenmek için evlerine dağıldı.”

Nefes sevdiği adamdan ayrılmayıp sadece kafasını kaldırarak “Anladım. Sen niye eve geçmedin? “ diye sordu.

“ evime geldim ben. Benim evim yurdum sensin Nefes. O dört duvar değil. Sen neredeysen benim evim orası. “ dedi.

Nefes Alparslan’a ışıl, ışıl bir gülümseme gönderip kafasını tekrar sevdiği adamın göğsüne yasladı.

“Seni seviyorum Binbaşı. “ diye fısıldadı.

Aldığı cevap ise saçlarının üstüne kondurulan öpücük ve “ seni seviyorum Gün ışığım. “ dı.

Bölümün kısalığı için tekrar kusura bakmayın.

Bür dahaki bölümle görüşmek üzere...

ASKERİN VURGUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin