Günlerdir bu camın arkasında o ekrana bakıyordu. Ne zaman düz çizgi olacak ve o istenmeyen son gelecekti. Usulca ayağa kalktı, annesini uyandırmadan gidip kendisine bir kahve aldı,eli telefonuna gitti ve ezbere bildiği numarayı çevirdi.
-Canım?
-Jonathan.
-Nasılsın hayatım? Ben de aramanı bekliyordum, aramak istedim ama konuşmak istemeyebileceğini düşündüm.
Kısa bir sessizlikten sonra:
-"Her şey aynı, bebeği bekliyoruz." dedi.
Bebek derken o kadar zorlanmıştı ki sesi boğuk çıktı ve birden hıçkırmaya başladı.
-"Sakin ol hayatım, lütfen böyle yapma her şey düzelecek, ağlama lütfen." dedi Jonathan.
-Nasıl? Neresi düzelecek, gideni geri getirecek mi ne yapacağız biz şimdi? Ve bu bebek...
Derin bir sessizlikten sonra:
-"Neyse artık kapatmalıyım, annemin yanına gitmem gerek, seni sonra yine ararım."dedi ve telefonu karşısındakini dinlemeden kapattı. Kalktı ve annesinin yanına gitti. Annesi yeni uyanmış, boynunu ovuyordu.
-Sana dedim "Bir oda tutalım." diye. Bu sandalyede rahat edemiyorsun işte. Neden inat ediyorsun ki?
-"Kızımı belki bugün belki yarın soğuk toprağın altına yolcu edeceğim, bırak da gitmeden doyasıya seyredeyim." deyip ağlamaya başladı annesi.
-"Anne yapma lütfen." dedi ama o da annesinden farklı değildi ve annesine sarılıp doyasıya ağlamaya başladı. Artık gözlerinde akacak yaş kalmamıştı, günlerdir çaresiz bekliyorlardı.
-Nilüfer.
-Efendim anne?
-"Sen de beni bırakıp gitme sakın! Buna dayanamam anladın mı? Bana bu acıyı bir daha yaşatmayın." derken birden fenalaştı Gülfem Hanım.
Kendisi de doktor olan Nilüfer hemen hemşireleri çağırdı ve gerekli şeyleri söyledi. Gülfem Hanım hemen bir odaya alındı, hastane doktoru geldi ve Gülfem Hanım'a bir sakinleştirici iğne yaptı. Nilüfer, annesinin elini tuttu ve o uyurken bir defa daha "Neden, neden?" dedi.
Daha iki hafta önce ablasıyla konuşmuş ve hamileliği hakkındaki gelişmeleri öğrenmişti. Ablası Asu Amerika'da okumuş, orada bir şirkette halkla ilişkilerde çalışıyordu. Okurken sevgili kocası Mithat ile tanışmış ve evlenmişlerdi. Mithat, kendi ailesi ile görüşmüyordu. Asu ne kadar ısrar ettiyse de ailesini düğünlerine çağırmamıştı. Konsoloslukta kıyılan nikahtan sonra Mithat'in sahip olduğu restaurantta doyasıya eğlenmişlerdi. Aradan birkaç ay geçmişti ki ablasının hamile olduğu haberini almıştı Nilüfer. Ailece bu duruma çok sevinmiş, her gün bebeği sormak için arar olmuştu tüm aile. Annesi telefonda:
-"Kızım istediğin bir şey varsa söyle yapıp hemen yollayayım." diyordu her defasında. Asu gülüyor:
-"Sağ ol annem bebeğim çok akıllı bir şey istemiyor." diyordu.
Yine de ara ara Gülfem Hanım yanlarına gidip istediği yemek olunca yapıyordu ya da orada bulunan arkadaşlarına tembih ediyor, onları gönderiyordu. Mutlu bir hamilelik geçiriyordu Asu.Artık son haftalarındaydı, bebeğinin kız olacağını öğrenmiş çok sevinmişti. Nilüfer gibi cici bici bir kızı olsun istiyordu. Kardeşini çok seviyordu.
Zaten üç kardeşlerdi: abileri Cihan, Asu ve Nilüfer.Mutlu bir ailelerdi. Babaları Zafer Bey çocuklarına ayrı bir düşkündü. Her şeylerinde yanlarında olmak için çaba gösterir onlarla gurur duyduğunu her daim dile getirirdi. Çokça yurtdışında bulunuyordu ve onlara daha yakın olabilmek için çocuklarının yurtdışında okuma isteklerini geri çevirememişti. Çocukların hepsi okumaya gidince o da Gülfem Hanım'la beraber yurtdışına çıkar olmuştu. Neredeyse evlerini unutmuşlardı. Tatillerde bir araya geliyorlardı. Ev şenleniyor hep beraber güle oynaya tatillerini yapıyorlardı.
Artık Zafer Bey yurtdışı işlerini azaltmış hep ülkesinde, evinde kalıyordu. Yorulmuştu, artık evlatlarının mürüvvetlerini görmek torunlarını sevmek istiyordu. Asu ve Mithat ilişkisine Mithat'ın ailesini yok saymasından dolayı karşı çıkmıştı ama kızının inatçılığı ve kendisinin torun isteği ağır basmış, kabul etmişti. Hem Mithat da donanımlı aslan gibi bir delikanlıydı canım. Artık torun da geliyordu, bir de Cihan ve NiIüfer evlenseydi nasıl da mutlu olurdu. Nilüfer Kanada'da bir hastanede çalışıyordu ve Jonathan adında bir sevgilisi vardı. Pek içine sinmiyordu Zafer Bey'in ama susuyordu. Cihan'sa ayrı bir alemdi, hiç sevgili lafı duymuyordu ondan. Olanları da tanıştırma ya da anlatma gereği duymuyordu, kapalı kutuydu. Zaten şirket işleriyle de fazla meşguldü. O, babası gibi yurtdışı işlerine vermiyordu kendisini, annesinin yanında olmayı seviyordu. Kız kardeşlerini kontrol ediyordu. cihan dese kardeşleri, yanlarında oluyordu.
-Nilüfer.
-Efendim baba?
-Ne oldu kızım?
-"Annem biraz fenalaştı babacığım. Merak etme, şimdi uyuyor."dedi ve babasına baktı, nasıl da çökmüştü bir haftada, tanıdığı herkesi aramıştı kızını kurtarmak için ama yapılacak bir şey yoktu ve bunu kabul etmek, sessizce kızının ölümünü beklemek onu tüketiyordu.
-Pekala ben dışardayım, dedi.
-Ben de geliyorum baba, dedi. Beraberce yine camın arkasına geçtiler ve beklemeye başladılar.
-Eniştem? , dedi Nilüfer.
-Birileri gelmiş, ailesi olduğunu söylemiş ve cenazeyi alıp gitmiş. Aşağıda bunu tartışıyordum ben de. Nasıl haber vermediklerini anlamadım. Ağzını açmış devam edecekken birden bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Hemşireler, doktorlar gelmeye başladı. Nilüfer ve babası ayakta beklemeye devam ediyorlardı. Birden doktor yanlarına yaklaştı ve "Doğum başlıyor, bebek hazır." dedi.
Selam!
Kendi kendime bir hikayeye başladım. Sadece yazdım, yazım ve imla kurallarının hepsini hiçe sayarak sadece yazdım. Okursanız sevinirim.
(Hikayemin çalınması ya da kopyalanması durumunda yasal yollara başvurulacaktır.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Ki Geldin!
RomanceDoğmadan önce anne babasını kaybeden bir bebek,onu kabul etmekte zorlanan ama ona sımsıkı bağlanan bir teyze ve olmazsa olmaz bir aşk...