-Türker! dedi Nilüfer şaşkınlıkla. Aynı şaşkınlığı Türker de yaşıyordu. Bu bir rastlantı mıydı? Sürekli karsılaşmak kaderleriydi galiba. "Acaba secret olayına mı kaptırdım kendimi?" diye düşünürken, “Kendine gel Türker, Önderleşme!” dedi
-Bu ne tesadüf diyebildi Türker toparlayabildiği düşüncelerinin arasından.
-Gerçekten de tesadüf ama güzel bir tesadüf, hayırdır, nereye böyle?
-İstanbul´da bir arkadaşımızın düğünü var oraya gidiyoruz. Dedi.
-Gidiyoruz derken başkası da mı var seninle? dedi. Tabi ki bunu sorarken içi içini yiyordu ya “sevgilimle” derse diye.
-Önder ile beraber dedi Türker.
-Ah öyle mi? Nerde Önder, arkalarda mı oturuyor? diye sordu. Bu arada sevgili demediği için garip bir sevinç duyuyordu içinde.
-Hayır, o araba ile gitti.
-Neden beraber gitmediniz? Uçak korkusu falan mı var yoksa Önder´in? dedi Nilüfer. Türker gülümseyerek cevap verdi.
-Yok canım ne korkusu? Sadece geçenlerde arabasıyla ilgili bir problem yaşadık ve bugün de beni arabasına almak istemedi. Nilüfer merak ettiğini belirtircesine tek kaşını kaldırdı. Türker gülümsedi ve olayı anlattı, bitirdiğinde Nilüfer gözlerinden yaş gelmiş gülmeye devam ediyordu. Kahkahalarının arasında zorla da olsa sordu:
-Gerçekten FBI, CIA dedi mi?
-Gerçekten dedi, dedi Türker, o da gülüyordu ve hayran hayran Nilüfer´i izliyordu. Bugün, bu saatte, bu uçakta ve Nilüfer´in yanında olduğu için şükrediyordu ve kendisini arabasına almadığı için Önder´e kesinlikle bir teşekkür borçlu olduğunu hissediyordu. Eğer Önder ile gitse bu güzelliğin yanında olamayacak, ona bu kadar yakın oturup kokusunu içine çekemeyecek ve o güzel sesiyle anlattıklarını dinleyemeyecekti. Önder ile gidip yoldaki ağaç, bitki, hayvan, hava ve insanlık hakkında Önder´den ilginç anekdotlar dinleyecekti. Anekdottu çünkü Önder her anlattığını bizzat yasamış oluyordu.
Bu sırada uçak kalkışa geçmiş ve kısa süre bir sessizlik olmuştu. Her fırsatı değerlendirmek isteyen Türker hemen sohbete başladı. Aslında Nilüfer de konuşmak istiyordu ama atlamış gibi olmamalıyım diye kendisine telkinler verirken çok şükür Türker konuşmaya başlamıştı bile.
-Kanada´da hangi şehirdesin?
-Montreal.
-Nasıl bir yer, seviyor musun orayı?
-Çok güzel, yeşillikler içinde sakin bir yer. Evet, seviyorum dedi Nilüfer. Keşke beni de sevsen, dedi Türker yine içinden ve gerçekler kafasına bir kez daha dank etti. “O evli, o evli kendine gel.” Türker zoraki bir gülümsemeyle önüne döndü. Nilüfer ondaki bu ani değişimi anlayamadı ve kendi kitabına döndü. Uzun sürmeyen bir sessizlikten sonra:
-Türker senden bir şey rica edebilir miyim? dedi Nilüfer.
-Tabii nedir? dedi Türker merakla.
-Konu Naz, onun doktoru sensin ve Allah korusun çok hastalanırsa ya da herhangi ciddi bir sağlık sorunu olursa bana bildirebilir misin?
-Neden, burada bakanlar sana haber vermez mi? Mesela Cihan?
-Bilemiyorum, şimdi uzakta olunca üzülmeyeyim diye bana anlatmayabilirler ama ben her şeyden haberdar olmak istiyorum Naz ile alakalı dedi.
-Umarım kötü bir durum olmaz. Maşallah çok sağlıklıydı bana geldiğinizde ama olur da ciddi bir şey olursa sana haber veririm dedi. Onunla iletişime geçebilme ihtimali, dedi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Ki Geldin!
RomanceDoğmadan önce anne babasını kaybeden bir bebek,onu kabul etmekte zorlanan ama ona sımsıkı bağlanan bir teyze ve olmazsa olmaz bir aşk...