5.BÖLÜM: Nakil

104 11 21
                                    

Yavaş adımlarla, usul usul, karanlık, ara sokakların birinde yürüyordum. Sokakta kimse yoktu ve hava hafif serindi. Gökyüzü bulutsuzdu. Ay, tüm güzelliğini ortaya çıkarabilmek için hep bu zamanı beklemiş gibiydi.

Az ilerde sokak lambasının olduğu yerde bir silüet gördüm. Yavaş adımlar ile yürümeye devam ettim ve giderek yaklaştığımda o kız olduğunu farkettim. Ama o beni farketmemiş gibiydi. Onunla bir daha karşılaşmak istemediğim için ara sokağa bağlanan başka bir ara sokağa girdim.

Az daha ilerledikten sonra ilerde yine bir silüet gördüm ve yeniden o kız olduğunu farkettim. Geri döndüm ve adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Nasıl oluyordu da bu kadar hızlı hareket edebiliyordu? Ayrıca gittiğim yerde çıkıyorsa da bu kız beni mi takip ediyordu?

Kafam karışık halde giderek hızlandım. Tam sokağın bitimine yaklaşmıştım ki yine o kızı gördüm ve olduğum yerde kaldım. Sebepsizce, hareketsiz durdum. Kız topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesin yankısıyla beraber bana doğru yaklaştı. Ardından eliyle yüzüme vurdu, ben daha ne olduğunu anlamadan vurmanın etkisiyle gözümü kapadım ve açtığım an itibariyle gözlerimin karşısında odamın tavanını gördüm, gökyüzü resmini çizdiğim, odamın tavanını.

Hepsi, rüyaydı.

Bedenimin etrafını saran yorganı yavaşça üzerimden çektim, komidinin üzerindeki sürahiye elimi uzattım ve diğer elime aldığım bardağa suyu doldurmaya başladım. Sadece bir gün içerisinde, bir saatliğine gördüğüm bir kızın rüyama çıkması ve beni böyle etkilemesi... Ben zaten pek fazla rüya görmeyen biriydim, ki genelde gördüğüm rüyalar da ya kabus olurdu ya da etkileyecek tarzda başka bir rüya.

Suyu içerken bir yandan da saate baktım. Saat 6'ydı ve güneş daha yeni yeni çıkıyordu, sürahiyi ve bardağı komidine geri koydum ve yorganı üstüme çektim. -Normalde geçen sene bu saatte okula gitmek için yola çıkmıştım bile. Ama bu seneki okulumun yıkılıp yerine yeni bina yapılacak olması nedeni ile başka bir okul binasında misafirdik. Ve öğlenciydik.- Ellerimi başımın altına koydum ve tavandaki çizime bakarak düşünmeye başladım.

Acaba o geveze, aynı zamanda da gıcık kızı bir daha görür müydüm ki? Aslında görmemeyi tercih ederdim.

...

11.00 civarında uyandım. Otobüse yetişebilmem için bir saatim vardı ve bu bana fazlasıyla yeterdi. Eşofmanımı çıkardım ve pantalonumu giydim. Okulda forma zorunluluğu var olsa bile henüz okul lakosunu almadığım için -aslında okul lakosu almayı planlamıyordum, alsam bile giyeceğimi sanmam- üstüme de pantalonum gibi siyah bir gömlek geçirdim -genelde siyah takılırım- . Aşağı indim. Babam her zamanki gibi benden önce uyanmış, kahvaltıyı hazırlamış bir şekilde beni bekliyordu.

"Günaydın." dememle tezgaha dönük olan yüzünü bana çevirdi.

"Günaydın Buğra, okulun ilk gününden ne bu şıklık?" Babamın yüzünde gülücükler vardı, sanki ilkokula başlamışım gibi bakıyordu.

"Gün geçtikçe daha da büyüyorsun oğlum, bebekliğini hatırlıyorum da..."

"Babaaa, hem büyüdüğümü düşünüp hem de hala çocukmuşum gibi davranıyorsun. Sence de bu biraz mantıksız değil mi?"

Babam bir kahkaha atmaya başladı.

"Her seferinde bir olaya mantık yönüyle bakmak zorunda mısın?" Babam ardından göz kırptı ve sofraya oturdu.

...

Otobüs durağına gittiğimde biraz kalabalıktı, yine de otobüs erken geldiği için pek sorun olmadı. Otobüsten indim, indiğim durak ile okul arasında 10 dakika ya vardı ya da yoktu. Ellerimi ceplerime soktum ve yürümeye başladım.

Civarda 2-3 lise daha olduğu için yollarda bir sürü liseli öğrenci görüyordum. Kalabalığın arasında yürüye yürüye okula vardım.

Okulun kapısından girdiğimde ilk olarak kıyafetlere baktım. Erkeklerin kimileri bara gider gibi giyinmiş, kızlarda ise düğüne gider gibi makyaj yapmış olanlar bile vardı.

Okul bahçesinde bekleyen öğrenci kalabalığının arasına öğretmenler de girmeye başladı ve müzik öğretmeni ile beden öğretmeni olduğu anlaşılan iki öğretmen kürsüye çıktı. Beden öğretmeni mikrafonu aldı ve rahat-hazır ol komutlarını verdi, ardından müzik öğretmeni işaret verdi ve İstiklal Marşı hoparlörlerden son sesle çıkmaya başladı. Bittiğinde beden öğretmeni tekrar komutları verdi ve müdür kürsüye çıktı. Her müdür gibi o da sıkıcı konuşmasını yapmaya başladı.

"2014-2015 Eğitim-Öğretim yılı..." diye devam etti ve konuşma bitti.

Herkes sınıflarına çıkmaya başladı. Merdivenlerin boşalması için en son çıkmayı tercih ettim ve bekledim. Merdiven boşaldığında 3. kata çıkmaya başladım. 3. kata geldiğimde yavaş yavaş sınıfımın olduğu koridora doğru ilerledim, tam son koridoru dönecektim ki bir konuşmaya kulak misafiri oldum, koridoru dönmeden bekledim.

"Yeni gelen nakiller bu sene fazla değilmiş, sence bu iyi mi?

"Sayısı değil de, aralarında yakışıklısı vardır umarım. Seviyeleri olsun yeter ya."

"Bizim sınıfa da bir kişi gelmiş, duydun mu?"

"Hayır, adı neymiş?"

"Buğra. İyi bir çocuktur umarım."

"Ben pek sanm-"

Koridordan döndüm ve en son konuşan kızla karşı karşıya geldik, burnu gövdeme çarptı ve bağırmaya başladı.

"Dikkat etsene be! Koridordan dönerken insan az da olsa dikkatli davranır!" Başını kaldırdı ve kaldırmasıyla beraber ikimiz de donup kaldık, sonra ben konuştum.

"Sen, senin ne işin var burada kızım ya? Kurtulamayacak mıyım ben senden? Ha, kütüphanede huzurumu kaçırdın da sıra okula mı geldi?"

"Ne diyorsun sen ya? Asıl senin ne işin var burada? Benim buradaki 2. senem."

"Dikkat et de yemesinler 2. seneni. Nakil olarak geldim ben."

Diğer kız söze girdi,

"Beste siz daha önceden tanışıyor musunuz? Ve sen, Buğra denen çocuk sen misin? 10-E'ye nakil olan?"

Demek ki adı Beste'ymiş. Ona susma işareti yaptım ve soran kıza döndüm.

"İlki, evet Buğra benim. İkincisi, daha önce tesadüfen karşılaşıp tartıştık, oysa ki o gün bir daha karşılaşmayacağımızı düşünmüştüm."

Beste bana yüz işaretleri ile kızgınlığı belli etmeye çalışırken ben de omuz silktim ve sınıfa doğru ilerledim. Cam kenarında en arka sıraya geçtim ve çantamdan bir roman çıkardım. Ben romanı çıkarırken Beste ve arkadaşı da sınıfa girdi ve 2 sıra önümdeki yere oturdular.

Ben kitap okurken ders zili çaldı.

Karanlığın ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin