Saat 19.00. Çıkış zilinin çalmasıyla beraber tüm öğrenciler hızlıca çantalarını toplayıp sınıftan çıkıyor.
Ben de sıramda duran not kağıdımı ve kalemimi seri bir şekilde çantama koyup Beste kalkmadan önce yanına geçtim. Hala yavaş yavaş kitaplarını alıyor, birkaç sayfayı çevirip geri kapatıyordu. Bir şey arar gibi bir hali vardı. Ellerimi sırasına koydum ve eğildim,
"Bir şeyini mi kaybettin? Yardım ister misin?"
İlk başta kafasını kaldırmadan aramaya devam etti, sonra sanki ben bir şey yapmışım gibi bir bakış attı. Ardından çantasını karıştırmaya başladı. En son dayanamayıp elinden çantasını aldım ve sıraya koydum, sonra da yüzüme bakmasını sağladım.
O sırada farkettim ki yüzünü örten saçları ona ayrı bir güzellik katıyordu. Yüzündeki o bakışları bebekler kadar masumdu, yanaklarında hafif bir kızarma olmuş gibiydi.
Tüm bunları hangi arada düşündüm bilmiyorum, geçen süre zarfı aslında 1 saniye bile olmamıştır ki Beste'nin yüzü yine aniden değişti. Gözlerindeki şaşkın bakışın yerini yeniden sinirli ve telaşlı bir bakış aldı. Bense tavrımı hiç bozmamaya çalıştım.
"Beste, şöyle telaş etmeyi bırak da ne olduğunu söyle. Ne arıyorsun iki saattir? Söyle de yardım edeyim. Böylelikle daha da hızlı oluruz."
Biraz pes etmiş bir tavırla, "Melih için bir kâğıt vardı, ona verecektim çıkışta. Ama bir türlü bulamadım. En son kitapların arasındaydı, şimdiyse hiçbir yerde bulamıyorum." dedi.
"T-tamam, sakin ol. Bulurum hemen, sen çantana falan baktın iyice, değil mi? Hiçbir yerde yok?"
"Evet."
"Defterin arasındaydı dedin. Hangi dersin defteriydi, hatırlıyor musun?"
"Matematik, de zaten baktım içine iyice, yok. Bir işe yaramaz yani."
"Dur bi', bulacağım ben." Matematik dersi 7-8. yani son derslerdeydi. Çantasından defteri son derslere kadar çıkarmadığını varsayarsak kâğıt son iki derse kadar hala defterdeydi. Sonrasında matematik dersinde defteri çıkardı.
Matematik hocasını, ilk gün olmasına rağmen gerek kişilik gerekse ders işleyişi açısından az çok tanımıştım. Orta yaşlarda, sakin ve komik bir adamdı. Derste ders kitabını kullanmak yerine kısa kısa konu anlatımı yazdırıp bol bol örnek çözerek ders işliyordu. Bir sorunun birkaç farklı çözüm yolunu gösteriyordu. Beste'yi düşününce benim aksime -böyle dediysem de hiç yazı falan yazmıyorum sanmayın, sadece hocanın yazdırdığı ikinci, üçüncü işlemleri falan yazmıyorum- tüm ders boyunca eli hiç durmuyordu. Ayrıca daha demin çantayı ellerinden alırken farkettim de, elleri de minikti, kendi boyu gibi. Büyük ihtimal yazısı da miniktir.
Tüm bunlardan bir sonuç çıkarmak gerekirse, derste işlediğimiz konular maksimum 2-3 sayfa tutmuştur onun için. İki sayfanın yan yana olacağını varsayarsak sadece bir defa sayfa çevirmiştir. Bu duruma kağıdı kolayca düşecek bir yere koymamış olmasını da katarsak kağıdın düşmüş olma ihtimali çok az.
"Büyük ihtimal biri almıştır." diye mırıldandım.
Beste şaşkın ve telaşlı gözlerle bakmaya başladı, "Buğra iyi misin? İki dakikadır sana seslendim duymadın, ayrıca bunu nereden çıkardın ki şimdi?"
"Düşündüm işte. Kağıdın içinde ne vardı, bu kadar önemli mi? Tekrar yaz olsun bitsin."
"Ha, iki dakika boyunca düşündün, biri almıştır dedin. Ama şimdi kağıdın önemli olup olmadığını mı anlayamıyorsun? O kâğıt hiçkimsenin eline geçmemeli, bu çok önemli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Ardında
Roman pour AdolescentsO günün hayatımda ne kadar çok şey değiştireceğini daha önce hiç düşünmemiş ve farketmemiştim. Şimdi ise buna bizzat tanık oluyorum. Sadece küçük bir çocuk iken şimdi genç bir delikanlı olmamla beraber huylarım ve tavırlarım da değişti. Kendinden ç...