9

952 192 8
                                    


[1950→ Seul.]

Temmuz sıcağı savaş alanındaki şehitlerin üzerinden buğulu ve keskin bir kokuyu havaya yükseltiyor, bu yoğun kokudan dolayı sağlık görevlileri cesetlerin arasından burunlarını buruşturarak geçiyordu. Bakıyorlardı, acaba hâla yaşamaya devam eden birisi var mıydı?

Ellerinde ilk yardım çantalarıyla sağlık çadırına ilerleyen küçük hemşire grubunda Jisoo'da vardı. Junmyeon'u arıyordu. Onu terk eden Junmyeon'u. Savaş için, maharebe alanında savaşmak için Jisoo'yu bırakıp giden Junmyeon'u.

Zihninden ismini geçirince dâhi kaşlarını çatıyor, içten içe öfkeleniyordu. Seviyordu fakat öfkeliydi, kırgındı, kızgındı. Bulacağı zaman canına okuyacağını söylüyor, bazen de umarım ölmüştür âdi piç diyor fakat ölmesinden de, başsız ya da paramparça olmuş bedeniyle karşılaşmaktan da ölesiye korkuyordu.

Jisoo savaşlardan nefret ederdi. Savaşlar ona birçok şeyi kaybettirmişti. Başta ailesi, sonra Jinyoung şimdiyse Junmyeon. Askeriyeye katılma konusunu tartıştıkları ilk ân geldi aklına, Jisoo o ân yataktan öfkeyle bağırarak kalkmış ve çıplak vücuduna hızla sabahlığını geçirerek Junmyeon'a bunun onlara hiçbir faydası olmadığını söylemişti. Onlar ölümsüzdü ve insanların kanları dışında hiçbir şeyi onları ilgilendirmezdi fakat savaşmaya dünden meyilli Junmyeon için durum tam tersiydi. Muharebe alanında at koşturduğu günleri aptalca bir hevesle özlüyor ve Kore savaşında yer almak istiyordu.

Jisoo ona defalarca kez sanayi devrimiyle dünyanın çok değiştiğini artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, adamı paramparça eden bomba ve tüfeklerin icât edildiğini anlatmıştı fakat nafile... Junmyeon iki gün sonra ortadan kaybolmuştu.

Ve bu, terk edilmiş olmak, Jisoo'nun aldığı en büyük darbe olmuştu.

phosphene » jiho & vsoo & jinji ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin