Bölüm 1

210 17 5
                                    

Ben Tuana. 10 yaşındayım ailemin tek çoçuğuyum 2 yataklı bir hastane odasında doktorumun tavsiyesi üzerine günlüğümün ilk sayfasını yazıyorum.

Astım hastasıyım, doktorumun sürekli kısıtladığı hayatı yaşıyorum. Hastanede yattığım günlerde psikiyatrilerle iç içe oluyorum annem; bunun bana'' iyi geleceğini'' söylüyor. Yazdığım sayfaları hemşireler okuyarak not tutuyorlar bu anlamsız hareketi büyüyünce anlayacağımı daha iyi olacağımı birde kıvırcık saçlarımı çok sevdiklerini söylüyorlar. Belli günlerde gelip birçok soru soruyorlar. Bu benim ilk günlük deneyimim sanırım başardım yazabildim. Bu sayfayı büyüdüğümde çerçeveletip duvarıma asacağıma kendime söz veriyorum.

Sağlıklı günler günlük. . .

10.08.2003

(Günümüz;)

Düzenli ve kocaman odada asılı olan tek çerçevedeki yazıyı merakla okudu Nil;

-Tuana sözünü tutmuşsun inanılmaz bir anı bu bayıldım.Günlüklerinin hepsini saklıyor musun gerçekten?

Evet Nil'in bitip tükenmeyen soruları başlamıştı çantamı toparlarken cevap verdim;

Nil lütfen dalga geçme 10 yaşındaydım ve çok hastaydım diğer adıyla 'acının katlanılabilir olduğunun kanıtıydım' hergün tepemde dikilen doktorlara cevap vermediğim için günlük yazdırıyorlardı zor günlerdi ve ben sürekli yazmak zorundaydım. Hadi bu kadar gevezelik yeter başka bir gün devam ederiz konuşmaya teslim etmemiz gereken projelerimiz var.

-Tamam tamam kalkıyorum benim işkolik ve bilmiş arkadaşım. Ozaman şöyle yapalım senin arabayla gidelim öğlen yemek yer akşam sana gelir günlükleri okuruz olur mu?

Ah Nil hep inatçıydı tamam diyene kadar peşimi bırakmazdı. Arabaya bindik yol boyunca hiç konuşmadık aklım sürekli projemdeydi. Nil'i indirdim şirkete doğru yola çıktım mavi siyah saçlarımı topuz yapmış beyaz bir gömlek, siyah kumaş pantolon, kırmızı ayakkabılarım ve kırmızı rujumla harikaydım. Arabadan heycanla indim bu proje ilk ciddi projemdi kabul edilmesi için elimden geleni yapmış günlerce çalışmıştım. Üzerimi düzeltip içeri girdim kapıdaki güvenlik eşliğinde asansöre vardım. 1.2.3.4 ve 5. kat görkemli kapı karşımda duruyor kalbimin gögsümden çıkacağını hisseder gibiyim. Derin bir nefes aldım ve içeri girdim.

Gür ve kendimden emin bir sesle masaya doğru yürürken hemen lafa girdim;

Merhaba Bora bey nasılsınız?

Beni süzen gözleriyle havalı bir şekilde ; İyiyim Tuana hanım teşekkür ederim siz nasılsınız?

İçimdeki siniri belli ettirmemeye çalışarak gülen bir yüzle masaya koyduğum dosyalarımı açarken ''Teşekkür ederim Bora bey müsadenizle projemi sunayım'' dedim bir çırpıda.

İstemsiz ve halinden hoşnut olmamış ses tonuyla ''Tabiki Tuana hanım buyrun?''

İstediğiniz ev projelerini hazırladım eşyalar, dekarasyonlar, odalar . . . elimden geleni yaptım Bora bey umarım beğenirsiniz. Uzunca süren anlatımlarımın ardından anladığım kadarıyla bu iş hakkında bir bilgisi yoktu Bora beyin sadece parası vardı ve o eşsiz şirketi. 2 saniye duraksadıktan sonra bana baktı ;

Tuana hanım emeğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum arkadaşlarımla görüşüp size döneceğim (ardından lakayit bir sırıtış) tebessümlerimi bozmadan cevap verdim 'Teşekkür ederim Bora bey iyi haberlerinizi bekliyorum kolay gelsin.'

Odadan çıktım seri adımlarla asansöre bindim tek istediğim şirketten bir an önce çıkmaktı içimde patlayan bir sinir vardı iç sesim peşimi bırakmazken onu bastırmak için kapıdaki aynı güvenliğe kolay gelsin diyip çıktım. Yapmam gereken şey Nil i arayıp olanı biteni anlatmaktı. 3 kez çalmasına rağmen açmadı telefonu ve bir mesaj ''görüşmedeyim.'' Arabaya binip onun şirketinin yakınlarında bir cafenin önünde durdum bazen ne kadarda bencil oluyorum benim görüşmem bitmiş olabilir ama o hala bir toplantının ortasında sonuçta bana kalırsa toplantısı dahada sürecek. Arabamı park edip cafenin tabelasına baktıktan sonra içeri girerken Nil e mesaj attım ''blue cafedeyim seni bekliyorum'' harika personelleri olan şık bir mekandı personeller eşliğinde havadar ve sigara içebileceğim bir masaya oturdum hafta başı olduğu için olsa gerek mekan sessiz ve sakindi. Menüye göz attıktan sonra açlık hissetmediğimden garsona demli bir çay getirmesini rica ettim. İçimde tuhaf bir sıkıntı vardı, hayatımdaki herşey anlamsız geliyordu bana sonuşta monoton bir hayatım vardı. Aslında yerimde olmak isteyen binlerce kız varken ben bunca varlığın içinde hep eksik birşeyler buluyordum. Evet birşey eksikti hastalığımın beni kısıtlaması yüzünden yarım yamalak yaşadığım hayatımdan nefret eder durumdaydım. İyi niyetim yüzünden hep kazık yiyen artık yanlız kalmayı tercih etmiş biriyken fakültede Nil ile tanıştım ben gibiydi fikirlerimiz ve birbirimize olan yakınlığımızdan dolayı dostluğumuzun temellerini atmıştık ikimizde mimar olduktan sonra işler biraz değişti birbirimize vakit ayırmakta zorlanıyorduk fakat yinede çok sıkı iki dosttuk. Bunları düşünmek ve iç sesimi dinlemek yüzümde hep anlamsız bir tebessüm oluşturur. Çayımı yudumlarken şu anda olduğu gibi bi anda yumuşak bir sesle irkildim; ''çok güzel gülüyorsunuz'' sağa sola baktıktan sonra karşı masamda oturan esmer, yeşil gözlü özenle taranmış kestane rengi saçları olan adama bakarak ''ben mi?'' diye sordum biraz utangaç biraz ürkek. Ukala gülüşünün ardından ''başka kimse var mı sağında solunda'' diyerek alayla cevap verdi. Hiçbirşey söylemeden önüme döndüm sigaramı yaktım ve yolu izlemeye başladım bir süre sonra lanet iç sesim karşı masaya bakmamı söylüyordu onu hep olduğu gibi bastıramıyor susturamıyordum istemsiz bir hareketmiş gibi önüme dönüp başımı yavaşça kaldırarak karşı masaya baktım yoktu, gitmişti. Bana sadece ukala gülüşünden geriye bıraktığı güzel gamzeleri kalmıştı. Bir gamze bir adama bu kadar mı yakışırdı?

"SIRADAN BİRİ . . . "Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin