Dün Sema ile iş çıkışı bara gitmeyi planlıyorduk ama bara gidemedik. Sema'nın annesi tansiyonu düştüğü için yüksek tansiyon ilacı almış ve evdeki çöpleri almak için gelen kapıcının yanında bayılmış. Kapıcı onu hemen hastaneye götürmüş. Adamın yaşadığı telaşı az çok tahmin edebiliyordum.
Biz bara giderken kapıcı Sema'yı aradı ve olanlar hakkında bilgilendirdi. Biz de bar yolunu hastane yoluyla değiştirdik. Bütün gece Sema'yla birlikte hastanede kaldım. Annesinin durumu sabaha karşı daha iyiydi. Zaten bayıldıktan birkaç saat sonra kendisine gelmişti, ancak yine de doktorlar bir serum bağlamışlardı.
Sabah yedide hastaneden çıktım ve bir taksiye atladım. Eve çok çabuk gelmiştim. Kısa bir duşun ardından çabucak hazırlandım ve evden çıktım. Her zamanki gibi yine bir taksiye bindim. Holdinge geldiğimde sekizdi. Orada olanlara selam verdim ve asansöre bindim. Bu sefer asansör boş değildi. Benimle birlikte bir adam ve sekreter bir bayan vardı. İlk olarak yedinci katta ve daha sonra dokuzuncu katta durduk. En sona ben kalmıştım. Asansör on üçüncü kata geldiğinde derin bir nefes aldım. İlk defa Alaz Bey'den sabah azarı işitmeyecektim. Bu durumun verdiği mutlulukla ofise ayak bastım. Bugün şanslı günümdü sanırım. Günümün hep böyle gitmesi için elimden geleni yapacaktım.
Masama geçtiğimde Alaz Bey'in günlük randevularını temiz bir kâğıda not alıyordum. Kısa bir süre sonra harfler gözüme bulanık gelmeye başlamıştı. Göz kapaklarım benden izinsiz kapanıyordu. Her ne kadar gözlerimi açık tutmaya çalışsam da başaramadım. Neredeyse bir günden beri uyumamıştım. Başımı masaya dayadım ve gözlerimi kapattım. "Sadece gözlerimi dinlendireceğim. Uyumak yok," diye mırıldandım.
Ama başka ne olacaktı ki zaten? Uyumuşum!
Hafif bir sarsıntıyla uyandım. Kafamı masadan kaldırdığımda, başı bana doğru eğik Alaz Bey'i görmeyi beklemiyordum. "Sanırım uykunu iyi alamadın."
Utandım. Bir şey söylemek istiyordum ama ne söylemek istediğimi bilmiyordum. Utanarak, "Özür dilerim," dedim.
"Dün gece ne yaptın?" diye sordu şüpheyle karışık. Uyandığımdan beri olan pozisyonunu değiştirmemişti. Bir eli masama dayalı ve başı bana doğru hafif eğikti. Yüzlerimizin arasında az bir mesafe vardı.
Düşündüm. Gerçekten durup, düşündüm. Alaz Bey'in yakınlığı aklımı başımdan almıştı. "Ben..." devamını getiremedim. Ne diyeceğimi unutmuştum.
"Sen?"
Bir anda aklıma geldi. "Ben hastanedeydim tüm gece."
Kaşları çatıldı ve bana iyice yaklaştı. Boşta olan eliyle omzuma dokundu. "Ne oldu? Neyin var?"
Bu temasın verdiği şaşkınlıkla, "Hiç. Hiçbir şeyim yok," dedim. Arada kekelemiştim. "Sema'nın annesi rahatsızdı. Ben de Sema'yı tek başına bırakamadım hastanede. Sabaha kadar oradaydım."
"Sana bir şey olmamasına sevindim," dedi ve elini omzumdan çekti. Fakat yakınlığı hep aynıydı. Azarlar bir ses tonuyla, "Bütün gece uyanıktın yani?" diye sordu.
Kısık bir sesle, "Evet," dedim.
"İş saatlerinde uyumak yok. Ona göre," dedi ve aramızdaki yakınlığa geri çekilerek biraz mesafe koydu. Az önceki düşünceli halinden eser kalmamıştı. Şaşırmadan edemedim. Bir saniyede bu kadar hızlı ruh hali değiştiren birisini ilk kez görüyordum.
"Merak etmeyin, uyumam."
"Sevindim," dedi ve odasına doğru yürümeye başladı.
Kafamı iki yana salladım ve önümde duran, ucu hafif kırışmış kâğıda baktım. Alaz Bey'in Günlük Randevu Listesi idi. Kâğıdı elime alıp Alaz Bey'in arkasından gittim. "Alaz Bey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimin Patronu
RomanceAnlamlı bir hayat istiyorsan her şeyin bir sebebi olduğu fikrini çıkart aklından. Korku dolu bir an veya mutluluktan havalara uçtuğun bir olay geleceğin açıklaması değil de bizi bu ana getiren seçimlerin doğrulaması olarak düşün ve bunları kaderin ö...