Bir hafta boyunca Berke'yle konuşmadık. Her ne kadar kendime itiraf etmekte zorlansam da yokluğu belliydi ve onu özlüyordum. Biliyorum bu çok aptalca ama belki biraz da hoşlanıyordum. Zaten ilk hastanede gördüğüm zamandan beri naif , diksyonu düzgün ve yakışıklı bulmamış mıydım?
Bu arada dış görünüş hakkındaki düşüncelerim zaman geçtikçe biraz daha değişti. Tabiki insanların karakterleri önemli ama... Ne bileyim ; Dış görünüş önemli olmasaydı uğur böceğini sevdiğimiz gibi hamam böceğini de severdik.Parktaki tartışmamızdan bir hafta sonra mesaj atmıştı. Çok basit birşeydi aslında; "Nasılsın Ayça?".
Buna rağmen beni hâla hatırladığını ve önemsediğini bilmek güzeldi.
"İyiyim sen?" yazdım. Sonra son görüştüğümüzdeki tartışmadan dolayı üzgün olduğunu , biraz abarttığını söyledi. Ben de asıl benim hatalı olduğumu , kimsenin yüzüne öyle şeylerin söylenmemesi gerektiğini söyledim. Konu burda kapanmış oldu.Sonraki günler yine eskisi gibiydi. Eksik konularımı tamamlıyor , kitap okuyor ve bazen de Berke'yle vakit geçiriyordum. Ama fazlasıyla üzülmemi sağlayacak bir haber de almıştım tabi. Ablam Almanya'ya geri dönüyordu. Artık tedavi sürecim bitmişti ve işyerinden daha fazla izin alamıyordu. Bu yüzden gitmek zorundaydı. Ama beni asıl üzen şey zamanın bu kadar hızlı geçmesi. Sanki ablam daha dün gelmiş gibi. Sanki daha dün hastanedeymişim de o tatlı sesi duyup mutlu olmuşum gibi... Herşeyin bir sonu vardır. Bir gün mutlaka gideceğini biliyordum ve o gün geldiğinde ablamı kırgın göndermeye de hiç niyetim yoktu.
Yarın sabah ilk uçakla gidiyor. Son günümüzün güzel geçmesi için ailece yemeğe gittik. Sıcacık bir samimiyet ve sevgi vardı. Herşey çok güzeldi. Son kez ablamın yanımda olmasının tadını çıkardım ve ertesi gün gitti.
Biraz moralim bozuktu. Ablamın gidişi çok çabuk olmuştu çünkü. Sonra belki biraz kafamı dağıtırım diye müzik dinlemeye başladım. Sırasıyla ; Selena Gomez-Same old Love , Charlie Puth-Attention , Camilla Cobelo-Havana ve Shawn Mendes-Sitches şarkılarını dinledim. Müziğe kendimi kaptırdığım sırada mesaj geldiğini fark ettim. Berke müsaitsem 5-10 dk sonra aşağıda olup olmayacağımı sormuştu. Düşündüm , yapacak herhangibir işim yoktu. Evde oturup daha fazla bunalmak yerine teklifini kabul ettim. Kulaklığımı çıkarıp şöyle bir dolabıma göz attım. Artık buranın yenilenmesi gerekiyordu. Alışveriş yapmayalı ne kadar uzun zaman olmuştu... Siyah bir keten pantolon , siyah deri kemer , beyaz tişört ve gri bir hırka seçmiştim. Normalde giyimime fazla dikkat etmem , modayla alakam hiç yoktur. Ama bugün nedense görünüşüme dikkat etme ihtiyacı hissetmiştim. Aynanın başından ayrılmıyor , saçıma farklı şekiller veriyor ve en güzel duracak modeli bulana kadar çaba sarfediyordum. Aniden gözüm saate kaydı. Çok az bir zamanım olduğunu fark ettim. Saçımı aceleyle ama özenli bir dağınık topuz yaptım. Ev topuzu gibi olmuştu. Birde çok az allık ve ruj sürdüm. Artık hazırdım. Ayakkabılarımı giyip çıktım. Asansör aynasından kendime baktığımda normalden çok daha farklı , değişmiş olduğumu fark ettim. Makyaj insanları ne kadar da değiştiriyor... Bir an için telaşlandım. Berke yüzümdeki bu değişikliği görüp de onun için hazırlandığımı falan zannedebilirdi. Olabildiğince rujumu emdim , daha doğal bir görünüm yaratmaya çalıştım.
Berke elinde bir poşetle (abur cubur poşetiydi) apartmanın önünde durmuş bana bakıyordu. Yanına yaklaşıp "Merhaba." dedim. Bir süre cevap vermedi ve dalgın bi şekilde bakmaya devam etti. "Berke , duyuyor musun?" diyip biraz daha sesimi yükseltince kendine geldi. "Hıı pardon dalmışım." dedi. Poşete bakıp "Piknik mi yapacağız?" dedim. Benim için sakıncası yoksa yapabilirmişiz. Biraz yürüdükten sonra çimenliğe oturduk ve poşettekileri yiyip sohbet etmeye başladık. Kitaplar , haberler , magazin , okul , aileler ve daha birçok şey hakkında konuştuk. Bir süre durakladı.
-"Birşey mi oldu?"-"Yok. Sadece bugün biraz dalgınım."
-"İlk geldiğimde de böyleydin. Benden sakladığın birşey mi var?"
-"Hayır... Yani evet. Ama nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Seni kırmak istemiyorum arkadaşımsın sonuçta ama..." (gözlerini kaçırıyor ve etrafa bakıyordu)
-"Berke, benimle her konu hakkında konuşabilirsin. Seni yargılamam. İstediğin herşeyi , tüm fikirlerini ve düşüncelerini bana söyleyebilirsin. Anlayışla karşılarım. Başkasına söylemememi istersen de anlarım. Sır tutma konusunda iyiyimdir."
(Berke bir süre durakladı , sanki konuşmak istiyor ama uygun sözcükleri bulamıyor gibiydi)-"Bak , uzun süreden beri arkadaşız. Bu söylediklerimden sonra benden soğuyabilir , eskisi kadar yakın davranmayabilirsin. Ayça, seni seviyorum. Yani arkadaştan daha fazlası olarak."
İnanmıyorum! Hayatımın en mutlu anıydı sanırım. Hiçbir çıkarı olmaksızın , gayet saf ve naif bir şekilde bana beni sevdiğini söylemişti. Demek karşılıklıymış.
-"O zaman ben de bir itirafta bulunayım. Hastanede bana kitap okuduğun zamandan beri seni seviyorum."
Gülümsedi. Ama o kadar içten , tatlı bir gülümseyişti ki bu...Elimi elinin içine aldı. Elleri sıcacıktı. Gözleri gözlerimde , elleri ellerimde bir süre bekledik. Sonra başkaları bunu bilmezse daha iyi olacağını , herşeyi herkese söylemek zorunda olmadığımızı söyledi. Kelimesi kelimesine katılıyordum. Sonra biraz daha konuştuk , sohbet koyu olduğu için zamanın ne kadar çabuk geçtiğini fark etmemiştik. Ablamın gidişinden sonra benim için olağanüstü bi teselli olmuştu. Berkeye her konuda sınırsız güvenebileceğimi , herşeyi paylaşabileceğimi bir kez daha anladım. ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LÖSEMİ
Teen Fiction"Olumsuzlukların sizi etkilemesine izin vermeyin. Eğer gerçekten isterseniz herşeyin bir çözümü var."