Üstüme montumu geçirip koltukta uyuyan anneme baktım. Beni odamda uyuyor sanıyordu. Yokluğumu fark etmezdi. Ayakkabılarımı giyip bağcıklarımı bağladım. Ayağa kalkıp portmantodan anahtarımı aldım. Derin bir nefes alıp evden çıktım ve kapıyı ardımdan kapatıp parka doğru yürümeye başladım.
Parka yaklaştığımda bankta oturan bir erkek silüeti gördüm. O sırada bir yıldız kaydı, kalbime düştü. Etrafı aydınlattı, canımı acıttı. Acıyla kapattığım gözlerimden bir damla inci tanesi süzüldü. Yavaş yavaş aktı, çenemden yere düştü, düştüğü yeri yaktı.
Küçük adımlarla o banka doğru ilerlemeye başladım. Sanki attığım her adım etrafı yakıyor gibi hissediyordum. Bedenim heyecandan titriyor, gözyaşlarım benden habersizce gözlerimi terk ediyordu.
Biraz daha yaklaştığımda tanıdık biriyle göz göze geldim. Bu Mengü'nün eski arkadaşlarından biri, Artena'ydı. Ne yapıyordu burada?
Telefonumu cebimden çıkarıp uygulamaya girdim ve Mengü'nün numarasına mesaj attım.
Cennet Bahçem: Ben geldim.
Artena'ya gelen bildirim sesi her ne kadar beni korkutsa da bunu umursamadım.
Cennet Bahçem: Neredesin?
Yeniden gelen bildirim sesi korkumun artmasına sebep oldu. Yıldız kaydığında dilek dilemediğim için kendime kızdım.
Ölümsüzüm: Tam karşındayım.
Aldığım mesajla gözyaşlarım hızlanmıştı. İçimdeki ışık hızla yok olurken aldığım nefesler yetersiz geliyordu. Derince yutkunup telefonu kapattım ve cebime koydum. Ela gözlerimi zorlukla Artena'ya çevirdim. Bana bakıyordu. Hızlıca ona yürümeye başladım. Ben önünde dikilince ayağa kalktı.
"Bana mesajları atan sen miydin?" Böyle bir tepki beklemediği her halinden belliydi.
"E-evet." Gözyaşlarım sanki olabilirmiş gibi daha da hızlandı.
"Neden? Acımla alay etmeye mi çalışıyordun? Dalga mı geçiyordun? Neden yaptın bunu, söyle!"
"Asla acınla alay etmek, seninle dalga geçmek gibi bir niyetim yoktu! Asla!"
"Neden yaptın o zaman?" dedim canım acırcasına. "Neden ilk önce içime bir ışık düşürüp daha sonra ışığımı kararttın?"
"Çünkü..."
"Çünkü ne?!"
"Çünkü seni seviyorum!" Gözlerim şokla açılırken dudaklarım bir miktar aralandı.
Sanki üstünden büyük bir yük kalkmışçasına nefes verdi. "Gel otur, konuşalım."
Ben banka oturunca o da oturdu. Nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Yaklaşık üç buçuk yıldır seni seviyorum." diye başladı söze. Bugün daha ne kadar şaşırabilirdim merak ediyordum doğrusu. "Mengü seninle çıktığını söylediğinde ondan ve senden uzaklaşmak için şehir dışına taşındım. Mengü'nün ölümüyle apar topar geri geldim. Senden uzak durdum. Görmemeye çalıştım. Okulda senin gittiğin yerlere gitmedim. Mengü'yü hatırlayıp üzülürsün diye karşına çıkmadım. Mengü'nün aklından hiç gitmediğini, Mengü'nün kardeşinin onun telefonunu bana vermesiyle anladım." Kısa bir es verip konuşmaya devam etti. "Aden, sen ölüyordun. Sen yaşarken ölüyordun. Ben senin yaşamanı istedim. Belki Mengü bir yerlerde yaşarsa sen de yaşarsın, sen de rahat bir nefes alırsın diye düşündüm."
Doğru düşünmüştü. Mengü'nün yaşadığına dair içimde küçük bir umut oluştuğundan beri daha rahat nefes alıyordum.
"Daha sonra bu yaptığımdan çok, çok pişman oldum. Elbet görüşmek isteyecektin ki istedin de. Ben de direkt karşına çıkmaya karar verdim."
Bir süre sessizce oturduk. Ben dediklerini hazmetmeye çalıştım, o da beni izledi.
"Bana bir şans ver, sana yaşam olayım." diyerek bozdu sessizliği. Ela gözlerimi ona çevirip başımı iki yana salladım.
"Üzgünüm... Ben bunu yapamam." Gözlerinde gördüğüm hüzün beni alaşağı ediyordu. İnsanları üzmeyi sevmiyordum fakat teklifini kabul edemezdim.
"Seni anlıyorum..."
"Bak bu sadece... Sadece Mengü yüzünden değil. Benim sana verebileceğim bir ömrüm yok."
"Ne demek o?"
"Bir şey demek değil." Ayağa kalktım. "Umarım bir gün, kendi ışığını bulursun ve asla kaybetmezsin, Artena..." Onu öylece arkamda bırakıp evime gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Işık|Texting
Short StoryAden, sevdiği çocuğu bir trafik kazası nedeniyle kaybeder. Her gün daha da erirken sevdiği adamın eski numarasına yazmaya karar verir. Bir gün sevdiği adamdan cevap gelir. İşte o an, bir ışık düşer kalbine. Peki, bu ışık sönecek mi? Bu hikaye, içind...