Dumanlı bir ekran yavaş yavaş dağılan bir sis bulutunun önünde kameraya gülümseyen bir yüz kameranın açısı genişledikçe kameraya bakan yüzün açısı değişir ve gözlerinden yaşlar akar. Yanan bir evden çıkan karanlık duman, sisle açılan kamerayı kapatır film başlar.
SAVAŞ İZ:
Buraya bir ben bırakıyorum. Neşeli, heyecanlı, karizmatik bir ben...
Çok heyecanlıydım. Çünkü uzun süreden sonra ailemi görecektim. Annemi, babamı, kardeşimi... Uçak rötar yapmış 2 saat ama olsun. 2 saat geçte olsa görebilecektim onları. Saat sabah 10:05 geçiyordu ve uçak havalanmıştı. Ben kendi ellerimle hazırladığım her şeyle donatmıştım masayı. Fırından keki çıkaracakken elimi yaktım. O sırada telefonum çaldı.
Arayan Tuğçe'ydi. Tuğçe benim 9.sınıftan arkadaşım. Bir ara aşıktım ve bu yüzden aramız bozuktu. İlerleyen zamanlarda zor da olsa düzelttim arayı ve ona hep "Tuğ" diyorum ismini kısaltarak ve öyle kaydettim. Neyse uzatmiyim hala arıyor...
Elimdeki fırın eldivenini çıkararak telefonu masadan alıp açtım.SAVAŞ: Efendim 10:15
TUĞ: Naber?
SAVAŞ: evde yemek falan hazırlıyorum bugün ailem geliyor. Senden ne haber?
TUĞ: İyi, dışarda geziyorum. Becerebiliyor musun bari:D?
SAVAŞ: Benim genimde aşçılık var be:D
TUĞ: Yardım gerekirse emrinizdeyim:D
SAVAŞ: Yaaaani mutfağı toparlama konusunda beceriksiz olabilirim biraz yardım fena olmaz.d
TUĞ: Tamam tamam oraya doğru geliyorum şimdi :D
"Tamam" dedikten sonra telefonu kapattım ve mutfağı toplamaya koyuldum. Tabakları bulaşık makinesine atıp, fırını kaldırdım. Tezgah fayansları hep yumurta ve un içindeydi. Elimin lezzeti iyi olduğu kadar dağıtımımda fena değildi. Mutfağı savaş alanına çevirmiştim ve gerçekten toplamak içimden gelmiyordu. Biraz düzenledikten sonra Tuğçeyi beklemeye başladım koltuğa uzanarak.
Tuğçeyi beklerken uyuyakalmışım. Doğrulanıp saate baktım. Saat 15:33 geçiyordu ve Tuğ'dan mesaj gelmişti. Mesaja baktım. Mesaj da: "Annem rahatsızlandı hastaneye gittik gelemediğim için çok özür dilerim." yazıyordu.
Hemen aradım ama telefonu kapalıydı. Kalkıp hastaneye gidecekken ailem aklıma geldi ve baya geç olmuştu. Şimdiye kadar çoktan gelmiş olmaları lazımdı. Annemi, babamı, kardeşimi teker teker aradım ama hiç birine ulaşamadım.
1 GÜN ÖNCE
TUĞÇE UZUNER:
Okulun çekilmez derslerini görürken ki çektiğimiz işkence hiç bir mahkuma çektirilmiyordu. Blok ders arasında Savaş'ın yanına gittim. Kitap okuyordu.TUĞ: Hangi kitabı okuyorsun? Adı ne?
SAVAŞ: "Ölüm Kokusu" çok sürükleyici , resmen çıkamıyorum içinden...
TUĞ: Çok belli oluyor hep ruh gibisin kitaptan başını çıkarmıyorsun yaşayıp yaşamadığın merak ettiğim için gelip sordum:D
SAVAŞ: Evet fazla kaptırdım kesinlikle tavsiye ederim sana. . .
TUĞ: Konusu ne?
SAVAŞ: Konusu: bir çocuk var ve tüm sevdikleri gözlerinin önünde ölüyor. O önceden biliyor öleceklerini ama sadece izlemekle yetiniyor çabaları sonuç vermiyor.
TUĞ: E sonunuda anlatsaydın:D
SAVAŞ: Ya konusu sorulunca hepsini anlatasım var sana tavsiye ediyorum ama anlatmak daha çok hoşuma gidiyor yaşaması aşırı korkunç ama okunması zevkli. Roman işte.
TUĞ: Gerçekten sonunu merak ettim. Çocuğa ne oluyor?
TUĞÇE UZUNER:
Savaş'ın okuduğu kitaptan bende etkilendim. Böyle giderse kendi psikolojisini kesin bozar. Öyle kitap mı olur ya sonu berbat! Yazan kişi nasıl bir psikolojiyle yazıyorsa artık... Okuldan çıkmıştık, eve doğru yürüyorduk. 9.sınıftan beri birlikte olmamız sonsuza kadar sürerdi belki... Hava bayağı soğuktu, montumun zincirini boğazıma kadar çektim ama yinede hafif üşüme geliyordu. Savaş sanki Güneşli bir günmüş gibi açmıştı önünü ve baya dalgındı. Belkide çok konuşmamdan bıkmıştır:& "önünü kapatsana hasta olcan" diye iki kere seslendim sonra titrediğimi görünce kendi montunuda çıkarıp verdi zorla. Allah'ım napıcam ben bu çocukla. Eve yaklaşınca sarıldık sonra "Yarın görüşürüz" diyerek evlerimize gittik.ŞİMDİ
SAVAŞ İZ:
Anahtarı alıp evden çıkacakken, okuduğum "Ölüm Kokusu" kitabını gördüm masada. aklımdaki sorulara cevap ararken hastaneye doğru yola çıktım Bir yandan Tuğçe'yi merak ederken diğer yandan Aileme ulaşamamak meraktan bitiriyordu beni. Hemen İnternetten bindikleri uçağın şirketinin numarasını bulup aradım ve maalesef hattan atıyordu. Soğuk iliklerime kadar işliyordu. Saçlarım rüzgarda dans ediyor gözüme giriyordu. Hissediyor ama durduramıyordum.
Biraz sonra hastanenin önüne geldim. Tekrar aradım şirketi ve açtılar... Saat sabah 10:00 uçağını sorarken Tuğçeyi hastanenin önündeki bankta ellerini başının arasına alıp karşımda ağladığını gördüm. Aklıma kötü kötü şeyler geliyordu. Tuğçeye yaklaşırken yavaş yavaş, şirket görevlisinin "kaza, sis, hava, düştü" kelimeleri aklıma atılan taşlar gibi yaralıyordu beni. Elimden düşen telefonla beraber öylece kalakaldım Tuğçeye bakarak. Kısa bir süre sonra kapanan gözlerimi azda olsa açabildim her yerim kan içindeydi vücudum uyuşturulmuş bir şekilde... Tuğçe başımdaydi yanında polis. Önce polise baktım sonra Tuğçeye "oh be rüyaymış" dedim. Ne olduğunu sordum. Tuğçe bana bakarak zorla konuşurcasına "evinde yangın çıkmış" dedi
Tekrar bir oh çekerek "benim havaalanına gitmem lazım annemler gelecek" dedim
Polis arkasını döndü İçeriye hemşire girerken Tuğçe ağlayarak dışarı çıktı. Uyuşan vücudumu hareket ettirmeye çalıştım ama iğneye yenildim. Gözlerim karardı ve hayata gözlerimi yumdum.TUĞÇE UZUNER:
Ölmüştü. Ağlaya ağlaya izledim onu...-Seni Seviyorum-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM KOKUSU
Mystery / Thriller+Çok güzel kokuyorsun. Ne kokusu bu? -Teşekkür ederim. Ölüm kokusu. "Yalvarırcasına teninde olmasını istediğin koku, en sevdiğinde olması nasıl bir duygu?" Hikayenin D.T: 10.09.2019 Hikayenin B.T: 10.09.2020