Pazarda ilerliyordum ki karşımda tanıdık birisi belirdi.
"Merhaba, Mavi."
"Merhaba, Mehmet Bey."
"Unuttun mu," diye sordu Mehmet Bey. "Dışarıda tek başımıza olduğumuz sürece bana Mehmet Bey diye hitap etmene gerek yok."
"Peki, Mehmet."
"Ver bakalım, ağır sepetlerini beyefendi unvanını boşuna almadık."
Kıkırdadım. "Gerek yok, ben taşırım."
Ne kadar ısrar etsem de en sonunda sepetleri elimden aldı. "Neler yapıyorsun görüşmeyeli?"
"Her zamanki gibi," dedim ve omuz silktim.
"Nasıl her zamanki gibi?"
"Aynı tas aynı hamam," dedim ve derin iç çektim.
Mehmet gülümsedi. Gülümsediğinde sağ yanağında çıkan çukurcuk bile gülümsüyordu bana. O derece içten gülümsüyordu.
"Bu arada," dedi. Çantasından bir hediye paketi çıkarttı ve bana uzattı. "O olaydan sonra sana hediye almasam olmazdı."
"Ne gerek vardı," diyebildim sadece. "Alt tarafı hizmet etmiştim size."
"Olur mu öyle şey, beni koskoca Elif belasından kurtardın," dedi ve gülümsedi.
"Yalnız bu aramızda. Hem paketi açsana, ne duruyorsun?"
Paketi açtım. Elimde belki de bu dünyada en çok istediğim kitabı tutuyordum. Frankenstein kitabının eski bir basımı şu an ellerimdeydi.
"Ben," dedim. "Ben, bunu kabul edemem, Mehmet. Yani, bu hediyeye verdiğin paraya değecek bir insan değilim."
Derken Mehmet, yanağıma bir buse kondurdu. "Benim için her şeye değersin, Mavi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mavi Hikayesi
Short StoryHafif meltemin tenime temas etmesiyle gözlerimi yavaşça araladım. Dizinde yatmış olduğum biricik aşkım anneme baktım. Her zamanki gibi örgüsünü örüyordu. Burnunun üstünde duran gümüş çerçeveli kemik gözlüğü deniz mavisi gözlerini görmemi engelliyord...