"...göreceksin, bileceksin ama.."

1.2K 83 6
                                    


Normalde yeni bölümü bugün yayınlama gibi bir düşüncem yoktu ama benden yeni bölüm isteyen kişileri kıramayıp yazdım. Umarım beğenirsiniz. 

Multimedya: Salih Koçovalı Namı-diğer Vartolu Sadettin  ve Mendili

İyi Okumalar...

Hatırlatma:

"Kimsin sen!"dedi soğu bir ses tonuyla. Bu soru gerçekten kim olduğumu merak ettiği için sorulan bir soru değildi bunu fark etmiştim. Arkamı dönüp adamın karşısına dikildim:

"Karaca Koçovalı! Asıl sen kimsin!"

Karşımdaki adamdan bir cevap beklerken o benim yüzüme bakmaya devam ediyordu. Bana kalsa cevap verene kadar beklerim de evdekilere ne derdim orasını Allah bilir. Başımı 'hadi' anlamında sallarken karşımdaki adamdan hala bir tepki alamıyordum. En sonunda pes edip arabaya doğru ilerlemeye başladım. Tam kapıyı açmış binecekken o tok ses bulunduğum ortamda inledi:

"Azer!" diye bağırdı. Yüzümde sebepsizce bir gülümseme peyda oldu. İstediğimi almıştım teknik olarak. Arabaya binmeden son kez arkamı dönüp bana bakan adama baş selamı verip arabaya bindim. Benim ardımdan Murat ve yanındaki adamda arabaya bindiler. Sonradan gelen adam sürücü koltuğuna binerken, Murat'ta sürücü koltuğunun yanına bindi. Araba hareket edip ilerleyene kadar pencereden hala orda dikilen adama baktım. 'Azer Kurtuluş' demek diye mırıldandım. Daha önce duymamıştım soy isimlerini hiç. Acaba bizimkiler tanıyor muydu? Dost muyduk yoksa düşman mı? Evde bunları babamlara soramayacağıma göre nasıl öğrenecektim? Azer'e mi sorsam acaba? *Karaca bazen beyninin varlığından şüphe ediyorum kızım. Manyak mısın ne diyeceksin? Şey bizimkilerle aranız nasıl mı? Hem bir daha görüşeceğinizi nerden çıkardın? Aklını trafik kazası yerinde mi bıraktın kızım sen!* İçimden gelen bu mantıklı cümlelerle kafam yerine geldi ne saçmalıyordum Allah aşkına ben. Aklıma gelen şeyle suratımda pis bir sırıtma meydana geldi. *Allah aşkına bunu nasıl gördün Karaca?* İçimden gelen mantık yüklü cümleye bu sefer gözlerimi devirirken, dikkatimi sürücü koltuğundaki ve yanındaki adama verdim:

"Söyleyin bakalım kim bu Kurtuluşlar?" dedim kollarımı göğüs hizamda birleştirip, kaşlarımı çatarken. Murat hiçbir tepki vermezken arabayı süren adam kafasını Murat'a çevirip –bir şey deyip demeyeceğini görmek için galiba- baktı. Murat'ın tepki dahi vermemesi benim sinirlenmeme sebep olurken, asıl canımı sıkan sorumun cevabını öğrenememiş olmamdı. İşlerine gelince bu aileden oluyorum, saygı görüyorum; işlerine gelince dış kapının dış mandalı. *Karaca kusura bakma ama sen genelde hep dış kapının dış mandalısın canım benim* İçimden gelen ses ve yine haklı olduğunu bildiğim bu cümleyle moralim iyiden iyiye bozulurken ağzımı açıp tekrar sorularımı sıralamaya başladım:

"Peki şöyle sorayım, Seyhan Kurtuluş kim? Ben kimin hayatını kurtardım?" dedim sorumu biraz değiştirip. *Öyle bir değişti ki bak hemen cevap verirler sana şimdi* Bu içimden gelen sesin bu cümleleri söylemesine yardımcı olan ses tellerini tutup kopartmak istiyorum. Gözlerimi kapatıp dilimle dudaklarımı ıslatıp sabır diledim yüce yaradandan. İkisi de sanki ben yokmuşum gibi sorduğum hiçbir soruya cevap vermiyorlardı. Ee ama bendeki de sabır!

"Ulan ben kime diyorum! Siz beni hesaba mı almıyorsunuz! Ne ayaksınız oğlum siz!" diye bağırdım. Arabanın içinde olduğumuzdan sesim normalden de yüksek perdeden çıkmıştı. Murat ve çocuk aynı anda 'estağfirullah' gibi bir şey mırıldanıp sustular. Arabayı süren çocuk bakışlarını benden kaçırırken, Murat hala susuyordu. Ulan sanki istesem öğrenemem diye düşünürken içimdeki ses konuşmaya başladı. *Madem öğrenebilirsin niye nefesini yoruyorsun kızım o zaman?* Bak bu içimden gelen ses yine doğru bir şey dedi. İki saniye durup ne yaptığımı sorguladım. Resmen kendi kendime konuşuyorum. 'Allah'ım deliriyorum galiba' diye mırıldandım. Gerçi böyle bir ortamda akıllı kalmak anormallik olurdu diye bir düşünce geçti beynimden. Kafamı sağa sola sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Yine görünmez olmuştum anlaşılan. Ne Murat görüyordu ne de diğer adam. Herkese hesap verirler ama Karaca'ya gelince görmezden gelirler. Alışmam gerek artık. Daha başka bir şey demeyip eve kadar sessizce oturdum. Murat sessiz ortamdan sıkılmış olmalı ki radyoyu açtı. Çalan şarkıya gözlerimi kapatıp içimden sessizce eşlik ettim. Ne kadar tuhaf değil mi? Bağıra bağıra söylemek varken ben sesimi içime atıp söylüyorum. Küçüklüğümden beri böyleydim bilsem bile sustum, susturuldum. Asla konuşma hakkına sahip olmadım bu gidişle de olamayacağım. Koçovalıların evinde bilsen bile susacaksın. Eğer susmazsan susturmasını bilirler. Ya da her şeyi göreceksin, bileceksin ama bilmiyormuş, görmüyormuş gibi yapacaksın. Tıpkı benim gibi... Biraz da olsa kafamdaki düşüncelerden uzaklaşıp rahatladığım sırada:

KARAGÜL (DÜZENLENMEKTEDİR!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin