"Bu kızı bulmak çok zor!"
Soyunma odasına giren Mina ile dolabımı kapatıp kapıya döndüm. Kimden bahsettiğini biliyordum.
"Kimden bahsediyorsun?"
"İnstagramdaki kız! Ah cidden. Bu kızı gerçekten kıskanıyorum. Kimse onun yüzünü bilmiyor! Ama herkes ona hayran resmen!"
Dudağımın kenarı ile gülümseyip odadaki oyutağa oturdum.
"Boşversene. Kim olduğunu göstermek istese anonim hesap açmaz."
"Şey.."
Kısık sesiyle bize seslenen yeni kıza baktım.
"Evet ?"
"Kimden bahsediyorsunuz acaba?"
Mina elindeki telefonu açıp son paylaştığım fotoğrafı Chaeyoung'a gösterdi.
"Bu kız. Bizim okuldan anonim bir hesap. Günlük paylaşımlar yapıyor. Ve üç yıldır kimse onun kim olduğunu öğrenemedi."
Chaeyoung mırıldanarak anladığını belli etti. Mina'nın söylediklerine dudağımın ucuyla sırıtırken Chaeyoung'un bakışını üzerimde hissettim.
"Sen yeni kızsın değil mi. Bilmemen çok normal tabi. Bütün okul o kızı takip ediyor. Sen de takip etmelisin."
Mina heyecanlı heyecanlı konuşup Chaeyoung'un konuşmasına fırsat vermedi. Kıkırdayıp ayağa kalktım ve Mina'nın yanına geçtim.
"Tanışmadık. Ben Seulgi. Üçüncü sınıflardan C sınıfındayım. Bu susmak bilmeyen de Mina. B sınıfından!"
"Jaebeom! O da C sınıfından. Kuzenim kendisi. Tanıştınız mı?"
"Tanıştık.." maalesef..
"Ah sen onun kuzeni misin. Kuzenin gerçekten çok yakışıklı!"
Arkadaki bizi dinlediğini fark ettiğim kızlardan biri muhabbetimiz dahil olup Chaeyoung'un dikkatini kendine çektiğinde yanlarından kaçtım.
Çantamı alıp soyunma odasından çıktığımda tam karşıda beni bekleyen Namjoon ve Jimin'e gülümseyip hızla yanlarına yaklaştım.
"Namjoon, senin kız gerçekten sevimli.."
"Nereden benim kız oluyor acaba!.. Çok sevimli ama değil mi!?"
Jimin ile birlikte kahkaha atıp kaldırdığı eline bir beşlik çaktım.
Bildirim gelen telefonumu cebimden çıkarıp şifreyi girdim. Gelen bildirimi görünce Namjoon'u kaçamak bir bakış atıp sırıttım.
"Aha! Seninki beni takip etmeye başladı."
Telefonu ona çevirdiğimde ayağa kalktı.
"Nereden. Instagram da mı! Adı neymiş."
Telefonu eline alıp inceledi. Kendi telefonunu çıkardığında bize doğru gelen Joohyun ve Soo-young'a döndüm.
Onlara dikkatimi veremeden arkadaki görüntü dikkatimi toplamıştı bile.
Sevimsiz bir kız ile konuşuyordu. Rövanş almalıyım değil mi!
" Jimin, şu elindeki basketbol topunu versene bir."
Jimin anlamayan gözlerle topu bana uzattığında arkadaşlarımın sinsi gülü diye aflanfırdıklerı gülüşü yüzüme yerleştirdim.
Bir kaç adım yaklaşıp hafife topu ona fırlattım. Sırtına çarptığında koşar adım yanlarına gittim.
" Jaejae! "
Yanındaki kızı bir kaç saniye süzdüm. Bunun ne anlama geldiğini bir tek kızlar anlardı. 'Neyine güvenerek buradasın' bu bakışın anlamı tam olarak buydu.
"Jaejae, basketbol oynayacağımızı söylemiştin!"
Sevimli bir şekilde - ama sevimli değil tam tersine sinsice- sırıtıp, bir bana bir kıza bakan Jaebeom'un bir şey demesini bekledim.
"Siz, basketbol mu oynayacaksınız?"
"Aslın.."
Jaebeom'un sözünü kestim.
"Hıhı! Söz vermiştik. Sen gitsen iyi olur Bo RA "
"Go Ra!"
"Neyse ne!"
Jaebeom'a dönüp bakışlarım ile yerdeki topu gösterdim.
Kız bozulup spor salonunun çıkışına yönelirken Jaebeom da elindeki top ile arkamdan sahaya doğru ilerledi. Geri geri bir keç adım atıp ben de onun ardından gittim. Kızın dışarı çıktığını fark etmem ile arkama döndüğümde soran gözlerle bana bakan Jaebeom'a sırıttım.
"Ne yapıyorsun?"
Biraz daha ona yaklaşıp ellerimi belime koydum.
"Rövanş?"
Sahte bir gülümsemenin ardından sinirle spor salonunun etrafına göz attı. Sinirlenmesi daha çok hoşuma gidiyordu.
"Sinir bozucusun.."
"Teşekkür ederim!"
Daha büyük gülümseyip elindeki topa yöneldim. Fakat hızlıca topu havaya kaldırdı.
Ben bu numarayı yemem.
"Topu ver."
Hiç istifimi bozmadan durdum.
"Neden? Alamıyor musun?"
"Hahaha! Bir insanla boyu yüzünden dalga geçmeye utanmıyor musun?"
Bu sefer sırıtan taraf oydu.
"O kadar da yüksekte değil aslında.."
Bir kaç saniye daha sırıtarak bana baktığında hızla elimi uzatıp topa ulaşmaya çalıştım. Tabi ki başaramadım. Yaptığım tek şey onun oyununa düşmek oldu. Çünkü şuan resmen burun burunaydık.
Topa ulaşmak için elimi omzuna koymuştum ve böylelikle daha da yakın bir konuma girmiştik. Tabi onun da bir kaç milim kafasını eğmesi buna yardım etmişti.
Jaebeom'un elindeki top biri tarafından alındı. Kolumda da birinin elini hissetmem ile Jaebeom ile aramdaki mesafe artmıştı.
"Gigi! Gidelim!"
Jimin benimle konuşuyordu fakat resmen alev çıkan gözleri kesinlikle bana bakmıyordu.
"Ji.."
Konuşmama izin vermeden hızla kolumdaki eli ile beni çıkışa doğru yönlendirdi. Çocuklar kapının önünde meraklı bir halde bizi beklerken yanlarına gittiğimizde Jimin kolumu bırakmıştı.
"İnsanlar çok çabuk samimi oluyorsun Seulgi.."
Joohyun'a kaçamak bir bakış attım o da benim gibi şaşkındı.
"Ne alakası var"
"Çok alakası var! İnsanlarla hemen samimi oluyorsun. Ya da düşman.. Bu çok sinir bozucu. Ve senin için de zararlı!"
Jimin, çok yüksek olmasa da bağırarak konuşuyordu. Ve neden böyle yapıyor bilmediğim için de sinir bozucu oluyordu.
"Yah! Jimin! Nereden çıktı şimdi! Neden bir anda parlıyorsun!"
Jimin tekrar konuşmaya yeltenmişti ki Namjoon onun önüne geçip sakinleştirmeye çalıştı.
Şuan da saçmalıyordu. Hepsi bunun farkındaydı! Namjoon onu sakinleştirmeye çalışırken Joohyun ve Soo-young'a gözlerimle işaret verip arkama döndüm.
Yurda doğru ilerlerken arkamdan duyduğum kelimeleri umursamamaya çalıştım.
"Lee Juk da böyle bir anda hayatımıza girdi. Nasıl bir bok olduğunu bilmiyorduk!.. Ne yani haksız mıyım!"
Jimin ne zaman böyle konuşmayı keserdi bilmiyorum. Her sinirlendiğinde bu konuyu açıyordu. Ve bu durum artık beni sinirlendirmekten çıkıp kırmaya başlamıştı. Fakat bunun farkında değildi.