*Jungkook inan bana sadece seni seviyorum! Başka kimse yok! Olamaz! Olmayacak da!*
Uyandığında ter içinde kalmıştı. Bu sıralar Jeein'i çok fazla hatırladığından olsa gerek rüyalarına kadar girmişti. 'Ah hep o Jimin yüzünden!' diye düşünüp çıktı yataktan. Banyoya gidene kadar üzerindeki iki parça kıyafetten de kurtulmuştu. Son zamanlarda fazla yumruk sallıyordu. Stresimi atmanın en iyi yolunun bu olduğunu keşfetmişti. Hem de okula yakın bir spor salonunun, caddeye gelen giden vursun diye reklam amaçlı koyduğu şişme hacıyatmaz sayesinde...
Vücudundan sakince akan su kabusun verdiği gerginliğin çoğunu almıştı.
Bornoza sarınıp odasına geçti ve üzerini giyindi. Okula gitmek istiyordu. Sırf onu görmek için, okula gitmek istiyordu. Bütün akşam izlediği gülümsemesini tekrar görmek için, tiz konuşma sesini bir daha duymak için, sarı tutamları minik parmaklarıyla arkaya ittiğini yeniden izlemek için ve tüm o içinleri bir şekilde elde etmek için. Jin haklıydı. Ona takılı kalmıştı.
°
Evden çıkarken geldikten birkaç gün sonra hissetmeye başladığım ve hala rahatsız eden izleniliyormuşluk hissi gitmemişti Jimin'in içinden.
Neredeyse paranoyaklaşmak üzereydi! Sanki her an birinin gözü üzerindeydi ama be zaman böyle hissedip etrafı kolaçan etse kimseyi göremiyordu.
Aynı kişiyi birden çok kez görmemişti etrafında ya da yolda yürürken kendisini takip eden bir ayak sesi olmamıştı hiç. Ama içi huzursuzdu.
Bahçe kapısından çıkıp garaja park etmeye üşendiği arabamçsına ilerledi.
Okulun yakınlarındaki ana caddenin ışıklarında beklerken sesli bir şekilde yanında duran motora çevirdi bakışlarını. Başını o tarafa çevirmesiyle motorlunun el sallaması bir olmuştu. Kaskından kim olduğu belli olmuyordu ama bildiği ve bu şehirde onu tanıyan tek motorlu Namjoon olduğu için o olduğunu düşünerek o da el sallamıştı. Sonuçta fizik ve giyim olarak da benziyordu ve Jimin henüz bu kişinin ilk bakışta Namjoon olduğundan emin olacak kadar aşina değildi uzun boylu esmere. Işık yeşile döner dönmez önden basıp gitmişti motorlu.
Okula girince arabasını park edip yan koltuktaki eşyalarını alıp indi. Biraz ilerideki motorları koydukları alanda az önceki motorluya takılmıştı gözü. Kaskı çıkardığında onun Namjoon olmadığını görmüştü.
Arabasından indiğimi görünce Jimin'in olduğu tarafa doğru gelmeye başladı.
"Selam!" dedi gülümseyerek. Namjoon kadar uzundu, belki biraz daha yapılıydı ona göre, siyah saçlıydı ve çift göz kapağı vardı.
"Merhaba." dedi sakince, arabanın kilit tuşuna basmıştı aynı anda.
"Park yerinde karşılaşmasak seni hiç göremeyeceğim. Fakültelerimiz çok uzak!"
"Oh, öyle mi?"
"Hey, sakın bana unuttuğunu söyleme!"
"Üzgünüm... Hatırlayamadım."
"Önemli değil. Buraya geldiğinden bu yana kim bilir kaç kişiyle tanıştın. İşletme okuyorum, Hoseokla aynı bölüm. Belki bu şekilde aklında kalır, ha?"
Sadece gülümseyebilmişti bu haline.
"Nerede yaşıyorsun? Tek misin?"
"Cheongdam'da ve evet."
"Kanada'dan geldiğini söylemiştin. Sizinkiler seninle değil mi?"
"Hayır." diye cevaplamıştı onu kısaca. Bu konuya devam etmesini istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beside You
Fanfiction'Ya gidecek, ya ölecek!' Ailesi bir trafik kazası sonucu öldüğünde Jimin henüz üç yaşındadır ve bu kazadan sonra dayısı onu Kanada'ya götürmüştür. 19 yaşında reşit olur olmaz dayısına Kore'ye dönmek ve eğitimine orada devam etmek istediğini söyler...