Buz gibi suyu yüzüme çarpıp aynadan kızgın yüzüme baktım. Bu bakışlarım beni bile korkuturken o pezenvengin benden gram korkmaması canıma tak etmişti artık. Yediği boklar yetmiyor gibi bir de benimle alay ediyordu. Ama bu sefer ona dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecektim. Tek yapmam gereken sırtımı sağlama almak ve korumaktı. Kendi kendimi gaza getirerek ve o şerefsize olan sinirimin sağladığı enerjiyle tuvaletten çıktım. Hızla koridoru geçip biraz önce çıktığım sınıfa tekrar baktım. Çantası sırada olmasına rağmen kendisi burada değildi. Yine de okuldaydı. Ama bu sefer onu yeneceğime dair kendime güvenim tamdı. O şerefsizin nerelerde olabileceğini düşünürken çıkış saati geçmiş olmasına rağmen çantası burada olduğuna göre beni bekliyordu ve gidebileceği yer olarak iki ihtimal vardı. Ya bodrum kattaki temizlik malzemelerinin olduğu depodaydı ya da çatıdaydı. Onun ve benim gibi kavgacı serseriler de ancak oralarda takılırdık zaten. Daha yakın olduğu için önce bodrum kata indim. Depoda değildi. Demek ki çatıdaydı. Merdivenleri üçer beşer hızlıca çıkıp çatı katının kapısını şiddetli bir tekmeyle açtım. Ayağım acımıştı ama umurumda değildi. Onun gözünü korkutmak istiyordum. Kapı, arkasındaki duvara çarpıp sallandığında ateş saçan gözlerimi tam karşımdaki tellere yaslanmış oturduğu yerden pis pis sırıtan bedene diktim. Şu ukala gülüşü yok muydu, beni çileden çıkarıyordu. Ondan nefret ediyordum hatta aşşşırı nefret ediyordum. Ama onsuz da kendimi eksik hissediyordum. Aramızda ne olursa olsun, ona karşı hissettiğim sıcak duyguların önüne geçemiyordum. Bu yüzden de nefretimin ardına sığınıyordum.
"Hoşgeldin Sehunnie! Ben de seni bekliyordum. Nasıl, hediyemi beğendin mi?"
Bu, ukalalığı kendine huy edinmiş herife karşı nasıl aynı anda binlerce duygu hissedebiliyorum bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa bugün kesinlikle kaybetmeyeceğimdi. Sinirimden bir gram ödün vermeden konuşmaya başladım.
"Eğer görür görmez atmamış olsaydım, o gülleri senin götüne sokar, saçma sapan kelimelerinle doldurduğun o kağıdı da sana yedirirdim. Bugün seni mahvedeceğim Luhan. Bugün bana ölmek için yalvaracaksın."
Luhan ayağa kalkarken yüzündeki sırıtış fazla şehvetliydi. Kendine çok güveniyordu yakışıklı pezevenk. Yavaş yavaş bana doğru yürürken bir yandan da gömleğinin kollarını katlıyordu. Elbette bu gözdağı verme hareketinin altında kalmazdım. Ben de gömleğimi katlarken gelip tam önümde durdu ve çenemi tutup başımı hafifçe aşağı doğru eğdi. Gözlerim gözlerini bulunca bir anlık şaşkınlığa uğramıştım. Çünkü gözlerinde öyle bir bakış vardı ki boğazım kurumuştu. Her zaman alaycı olan bakışları sanki yıllardır görmediği birine bakar gibi bakmıştı. Sanki ben hasret duyduğu biriydim, öyle bir bakıştı ve onun yüzünde daha önce alay, kızgınlık, şaşkınlık ve şehvet dışında ifade görmeyen beni gerçekten şaşırtmıştı. Arkadaşken bile ya düz olurdu yüzü ya alay ederdi. Gülümsemesi bile gözlerine ulaşmaz, dümdüz gelirdi bana. Yüzümdeki anlamaz ve şaşkın bakışı fark edince hemen tekrar alaycı haline döndü. Nefret ettiğim o gülüş yine dudaklarındaydı.
"Kimin ne için yalvaracağı hiç belli olmaz tatlı şey."
Ardından sert yumruğunu çenemde hissettim. İşte başlıyorduk. Yine... Biraz geriye doğru yalpalasam da çabuk toparlandım ve belimi hafiften büküp ellerimi öne uzatarak ona doğru koştum. Sol omzum karın boşluğunda, ellerim beline sarılmış haldeyken onu arkasındaki tel örgülere kadar sürükleyip sırtını tellere çarptım. Acıyla inleyip dirseğini ardı ardına omzuma ve sırtıma geçiriyordu it herif. Ama mengene gibi sıkıştırmıştım ve birkaç saniyede bir üç adım geri çıkıp hızla sırtını tellere çarptırarak acıdan inlemesini sağlıyordum. Tam bir aydır onunla ettiğim hiçbir kavgada galip gelememiştim ve sırtım hep yerdeydi. Sırtının yere gelmemesi çok önemliydi çünkü bu benim için oldukça 'büyük' bir meseleydi. Aynı şekilde Luhan da sırtının yere gelmemesi için ölümüne dövüşüyordu çünkü bu onun için de 'büyük' bir meseleydi. Ama bir ayın sonunda sanırım kazanacaktım. İstemsiz bir sırıtma yayılmıştı yüzüme. Ama karnıma isabet eden diz yüzünden nefesimin kesilmesiyle yüzümdeki sırıtış da kayboldu. Şiddetli darbe yüzünden Luhan' ın beline sıkıca sardığım kollarımı geri çekip karnıma bastırdım. Dizlerimin üzerine düşmüştüm bile. Bunu fırsat bilen Luhan sağ ayağını kaldırıp kendi etrafında dönerken yanağımın üstüne tekmeyi basınca acıyla bağırıp öne doğru eğildim. Tekme hızlı değildi ama dişimin dudağımı kesmesine sebep olmuştu ve çeneme doğru kan süzüldüğünü hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ore No Kawaii Monsuta
FanfictionAşık olduğun birinden nefret edebilir misin? Ana Çift: HunHan/HanHun *Smut içerik vardır. İlerleyen bölümlerde daha çok olacaktır. Yaşı küçük olanların gelmemesi önerilir. *Şiddet ve argo içerir. *Bölümler haftalık olarak yüklenecek.