Bölüm 8 (Final)

240 25 19
                                    

Yattığım yerden doğruldum. Kaç saattir odamın tavanını izliyordum, eve geleli kaç saat olmuştu bilmiyordum ama hava kararmıştı. Bu kadar saati ders çalışmak yerine Luhan' ı ve onunla olan anılarımı düşünerek harcamıştım, peki sonuç neydi? Koca bir hiçti. Aramızdaki ilişkiyi en başından gözden geçirme sebebim iyi arkadaşken düşman olmamıza sebep olan bir davranışımın olup olmadığını tekrar düşünmekti. Ama hayır, ben Luhan' a kötü bir şey yapmamıştım. Ona hep iyi ve samimi davranmıştım. Miya' yı ayartıp benimle düşman olması için hiçbir sebep yoktu. Aslında düşününce, bana aşık olması için de bir sebep yoktu. Aramız bozulduktan sonra ona hiçbir zaman iyi davranmamış, güzel bir tane söz söylememiştim bile. Düşman olmamız kadar bu da Luhan' a inanmamam için bir nedendi. Üstelik tam umutlandığım sırada her şeyi en başa çevirmiştik. Bana dün aşık olup bugün itiraf etmiş olması imkansızdı. Aşık olmak ve bunun farkına varmak bir günde olan bir olay değildi. Daha öncesi olmalıydı. Peki o zaman neden sınıftaki sürtünmeden sonra her şeyi en başa döndürmüştü? Bir ay önce sınıftaki o sevişmemizden beri her şey aynı ilerliyordu. Kavga ediyor ve sevişiyorduk. Bir aydır hep sırtım yerdeydi, o ayrı mesele ama gerçekten aramızda değişen hiçbir şey olmamıştı. Sınıfta yaptıklarımızı Luhan başlatmıştı, öncesinde kavga bile etmemiştik ama birbirimize karşı koymamıştık. Duygularımın anlaşılmasından korkup kaçsam da Luhan açısından bir şeyler değişmiştir belki diye umutlanmadan da edememiştim. Yine de her şey aynıydı. Ben de umutlarımı yok etmiştim. Bugünse çıkıp ayak bileğimi öpüyor, bana aşık olduğunu söylüyordu. Kafamın içi aşure gibiydi şu an. O kadar karışık... O kadar değişik... O kadar zıt şeylerle doluydu. Kalkıp kendime gelsem iyi olacaktı. Hem karnım da acıkmıştı. Yemek çoktan hazır olmalıydı.

"Sehuuuun! Arkadaşın geldiiii!"

Arkadaş? Bu saatte hangi arkadaşım gelmiş olabilirdi ki? Tam yemek saatiydi gerçi HyunMin gelmiş olabilirdi. Bedava yemeğe bayılırdı. Ayaklarıma çorap giyip paldır küldür aşağı indim.

"Kim gel-"

Biri bana şaka yapıyordu. Ağzım bir karış açık şekilde kapıdakine ve ona gülümseyen anneme baktığıma emindim. Luhan buradaydı. Luhan benim evime gelmişti! Daha önce hiç gelmediği, adresini hiç söylemediğim evime gelmişti!

"Oğlum ne bakıyorsun öyle süzük süzük? Hoş geldin desene arkadaşına."

Annem yüzündeki büyük gülümseme ile Luhan' a ve bana bakmaya devam ediyordu. Ah şu kadınlar... Annem, Luhan' ın yakışıklı ve masum yüzünden etkilenmiş olmalıydı. İnsanlarda 'muhallebi çocuğu' izlenimi bırakan bir yanı vardı, bu da ebeveynlerin hep istediği, çocuklarının terbiyeli ve düzgün kankası tarifi için en gerekli özellikti. Ama Luhan o 'muhallebi çocuğu' değildi. Anneme yediğimiz her boku anlatabilecek potansiyel vardı onda. Bu yüzden hemen Luhan' ın yanına gittim ve kolundan tutup dışarı ittirdim.

"Anne biz kapının önündeyiz. Beş dakikaya girerim eve."

Tehlikeden kurtulmaya çalışıyordum ama annem izin vermiyordu!

"Aaa olur mu hiç öyle şey? Luhan, yemekte bize katılmak ister misin tatlım?"

Luhan kolundaki elimi –bana göre- tehlikeli bir gülümsemeyle ittirdi ve eğildi.

"Size zahmet vermeyeceksem, çok isterim efendim."

"Hadi içeri geçin siz. Ben birazdan sofrayı hazır ederim."

Anlaşılan bugün hiçbir şey benim istediğim gibi gitmeyecekti. Ayakkabılarını çıkaran Luhan' a dolaptan terlik verdim ve kolundan tuttuğum gibi odama sürükledim.

"Anne biz odamdayız, sofra hazır olunca seslen."

"Tamam çocuklar."

Sinirden dizlerim titreye titreye merdivenleri çıktıktan sonra odamın kapısını açtım ve Luhan' ı adeta içeri fırlattım. Öne doğru sendeleyip etrafa bakınmaya başladı.

Ore No Kawaii MonsutaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin