Özel Bölüm 1

202 18 21
                                    

Başım ağrıyordu. Bu iki sik kafalı salak başımın ağrımasına sebep oluyordu. Bundan nefret ederdim. Zaten bu yüzden Çin' den kaçıp Kore' ye -annemin yanına- yerleşmiştim. Çünkü bana sürekli bir şeyleri dayatarak yaptırmaya çalışan ve hayatımdaki bütün neşeyi alıp götüren babam da başımı ağrıtıyordu. Ben sıradan bir genç olmak istiyordum. Okula gitmek, ders çalışmak, üniversite okumak, mezuniyette kep fırlatmak ve sıradan bir iş sahibi olmak istiyordum. Ama babam bu isteklerimin önündeki en büyük engeldi. Babam ve amcam Çin' in en büyük mafyasıydılar. Amcam kaçak silah ticareti yaparken babam da uyuşturucu trafiğini yönetiyor ve kendi bölgelerinden bulunan kafe, mağaza ve restoranların haraçlarını topluyordu. Bir de mafyanın Kore ayağını yönetiyordu. Bu yüzden Korece biliyorduk ikimiz de. Çünkü onun işini devralacaktım. Yaşama garantisi olmayan bu gereksiz işi, kendinden sonra benim sürdürmemi istiyordu. Ama ben sevmek ve yaşamak istiyordum. Bu yüzden bir dergide editörlük yapan annemin hayatına dahil olmak daha uygundu bana. Babam annemi severdi ama ona aşık değildi. Bir barda tesadüfen tanışıp sadece sekse dayalı bir ilişki yürütmüşler. Daha sonra annem hamile kalmış ve babam da sorumluluğu alıp onunla evlenmiş. Ben 9 yaşındayken annem, babam gibi eve gelmeyen, ailesini merak etmeyen ve ölümle kol kola gezen bir adamla evli kalmak istemediğini ve senelerdir benim için katlandığı bu hayattan kurtulmak istediğini söylemişti. Yıllarca dergilerde çalışmış ama 10 yıl ara vermiş annem hemen yine bir dergide iş bulmuş ve boşanma davasını açmıştı. Babam boşanmayı bir türlü kabul etmiyordu. Sevdiğinden falan değildi. Beni de yanına alıp evi terk eden anneme bir şart sunmuştu. Annem ne kadar dirense de 2 yıl süren boşanma davası sonunda pes ederek beni yalnızca hafta sonları görmeyi kabul etmişti. Şartı yerine gelen babam da sonraki celsede boşanmak istediğini söyleyip 2 yıllık çileyi bitirmişti. 18 yaşına kadar annemle hafta sonları görüşmüştüm. Her hafta o iki günü iple çekerdim. Babamın zorlamalarından ve kurallarla dolu hayatından uzaklaşabildiğim ve bana sımsıkı sarılan, benimle zaman geçirmeye çalışan annemle kavuştuğum için o kısacık iki gün, benim için beş günlük çileyi çekmeye değerdi. Ama lise son sınıfa geçtiğim sene çok kötü bir şey olmuştu. Çalıştığı dergi Kore' deki baş editörün istifa etmesi üzerine anneme terfi şansı tanımıştı. Annem ilk başta reddetse de bunu benim için yapmasına gerek olmadığını söyleyerek kabul ettirmiştim. Çünkü kötü olan bu durumu lehime çevirecektim. Annemin yanına kaçıp babamdan kurtulacaktım. Her şey tam da istediğim gibi olmuştu. Babamla konuşup liseyi kesin olarak bitirmek istediğimi söylemiştim. Ama sırf lise bitmesin diye bir kez sınıfta kalmıştım bilerek. Babam da başarılı bir öğrenci olmadığımı ve üniversite hayali kurmadığımı düşünüp Kore' de liseyi bitirmeme izin vermişti. Nisan ayında reşit oluyordum zaten ondan sonra beni hiçbir yere zorla götüremezdi. Bu amaçla Kore' ye gelmiş ve annemle yaşamaya başlamıştım. Annem çok mutluydu. Beni hemen evin yakınlarında iyi bir liseye kaydettirmişti. Okulun ilk günü babamın genlerinden dolayı mıdır nedir, köpek balığı çeken kan gibi belayı çekmiştim üzerime.

"Belki de dilimizi anlamadığın için konuşamıyorsundur? Öyle mi?"

Hayır, sizin gibi mallarla konuşmak istemiyorum sadece.

"Ne dersin YongYong, küfür edip karşılık verip vermeyeceğine bakalım mı?"

"Bence deneyelim. İlk ben edebilir miyim?"

"Olmaz ilk ben edeceğim."

"Hey zaten bir saattir sen konuşuyorsun bu sefer ben konuşamaz mıyım?"

Başım ağrıyordu. Bu iki sik kafalı salak başımın ağrımasına sebep oluyordu. Bundan nefret ederdim. Zaten bu yüzden Çin' den kaçıp Kore' ye -annemin yanına- yerleşmiştim. Ah, bunlardan bahsetmiştim zaten.

"Sik beyinliler, yalnızca başımı ağrıtıyorsunuz."

Hem küfürlü hem de Korece konuşmam ikisini de dumura uğratmıştı.

Ore No Kawaii MonsutaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin