BAHAR'DI...

404 56 619
                                    

Aylardan Bahar'dı.
Esen rüzgardaki sevdanın, tende hissedildiği,
Ümitlerin hiç bitmeyecekmiş gibi yeniden yeşerdiği,
Yüreğindeki sevginin, olgunlaşmadan önce kimseye söyleyemediği sırdı.
Dedim ya, Bahar'dı ayın adı, Bahar'dı.

Parlak ve masmavi gökyüzünün altındaki çimenlerin üzerinde, dizinde yatan ve saçlarıyla oynadığı adamı seviyordu Bahar. Hem de çok seviyordu.

Mustafa Mete ise, sevdiği kızın ellerinin saçlarında dolanmasına aşıktı. Bin tane ömrü olsa, birinden vazgeçmeden mahşeri beklerdi sevdiği kızın dizlerinde.

Gözlerini her araladığında eliyle Bahar'ının yanağını okşuyordu. Bahar ise yanağında gezen ele karşılık vererek avuç içine öpücük konduruyordu. Güvenle tuttuğu ve bir ömür boyu bırakmak istemediği el.

Arasıra muziplik yaparak, yanındaki papatyayı Mete'nin kulağına ve saçlarına takmayı ihmal etmiyordu. Yaptığı her şımarıklıkda Mete'nin yüzünde tebessüm oluşuyordu. Mete, sevdiği kızın yaptığı şakalara alışkındı.

Derince esneyerek yılların verdiği yorgunluğu üzerinden atmaya çalışırcasına gerildi. Üzerinden atmak istediği yorgunluk değildi aslında, sadece aşk sarhoşuydu ve bu sarhoşluktan kurtulmak istemiyordu. Tebessümünden ödün vermeden yavaşça Bahar'ın dizinden kalktı. Belki uyumuyordu ama bedeninden çok ruhu dinleniyordu Mete'nin. Sevda mahmuru haliyle Bahar'ın yanına bağdaş kurup oturmuştu. Gözlerini ovuşturduğu ellerini yüzünde gezdirirken kastı bütün vucudunu. Kış mevsiminin ayazında, sobanın yanında uyurcasına huzurluydu. Ama yanındaki Bahar'dı.

Ne Temmuz'un kavurucu sıcağındaki yaz, ne de Aralık ayındaki kasvetli soğuktu. Yanında, adı gibi Bahar'ı vardı.

Yanında bağdaş kurup oturan Mete'ye, omuzuzuyla vurarak kendine getirmeye çalıştı. Mete, Başını önüne eymiş, yılgın duran haliyle gülümseyerek sevdiği kıza yan yan bakmıştı. Kulağına taktığı papatya ile ismi bütünleşmişti Bahar'ın.

Tebessümle "Kendine geldin mi?" diye sordu Mete'ye. Mete hiç konuşmadan kafasını "evet" dercesine salladı.

Gözlerini sevdiği adamın üzerinden alamayan Bahar, başını güvendiği tek limanı olan adamın omuzuna yasladı yavaşça. Mete, gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti Bahar'ın saçlarından. Yaşamına hayat veren nefesi Bahar'ından alıyordu.

Bir kaç dakika öylece kalakaldı iki aşık. Bahar, yavaşça Mete'nin omzundan başını çekip, bir anda ciddiyete büründü. Bakışlarını yüksekçe oturdukları çimenlerin elli metre aşağısındaki şehirler arası yoldan geçen arabalara çevirdi. Sol kulağına taktığı papatyadan omuzuna dökülen dalgalı saçları, hafif esen rüzgara eşlik ediyordu.

Omuzlarını kaldırıp ve göğsünü kabartarak aldığı nefes sonrası konuşmaya başladı.

"Bir gün biz de gider miyiz buralardan? Hiç kimsenin, bizi rahatsız edecek insanların olmadığı bir yere."

Cümlesi biterken kısık bakışlarını Mete'ye çevirmişti. Mete'nin içindeki düşünce yüzüne yansıdı. Derin ve kasvetli bakışlarını yoldan ayırmadan konuşmaya başladı.

"Ben senin olduğun her yerde olmaya hazırım, yeter ki sen benim yanımda ol"

Parlak güneşin ışınlardan gözlerini korumaya çalışan Bahar, kısık gözleriyle Mete'yi süzdü. Elindeki papatyayı pervane gibi çevirirken, başını öne eydi. Yüzündeki masumuyet titreyen sesinde hissedildi.

"Gitmek istiyorum buralardan. Hem de çok uzaklara. Kimsenin bizi bulamayacağı yerlere. Keşke bir anda çıkıp gidebilsek."

Mete, dalgın bakışlarını yoldan ayırmadan onaylarca kafasını salladı. Bir kaç saniye sessizce bekleyen Bahar, elindeki papatyayı avuçlarının içine alarak konuşmasına devam etti.

"Sen de gitmek istiyor musun?" Diyerek tüm masumiyetiyle Mete'den belklediği cevabı almak istedi.

"Hayırlısıyla. Keşke hemen gidebilsek."

Sakin ve kendinden emin tavrıyla söylemişti Mete.

Mete'nin bu sözü Bahar için imkansızdı. Bakmakla yükümlü olduğu yatalak annesi ve on sekiz yaşında bir erkek kardeşi vardı. Babasını küçükken kaybetmişti Bahar. Daha dokuz yaşındaydı. Bir traktör kazasında yaşamını yitirmişti babası. Annesi ise babasından sonra çocuklarına bakmak için temizliğe gittiği evin 2'nci katından düşerek sakat kalmıştı. Oda yetmezmiş gibi amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Annesinin tek arzusu doğduğu yerde son nefesini vermekti. 12 yaşından beri annesine o bakıyordu. Bütün şahsi ihtiyaçlarını o gideriyordu. Kaldıkları ev ise baba yarısı olarak bile sayamadığı amcasınındı.

Üç amcası bir tane halası vardı Bahar'ın. En büyük amcası ara sıra evlerine ihtiyaç malzemesi getirir, kalşılığında Bahar'ı tarla tapan işlerinde çalıştırırdı. Babası, en büyük amcasının tarlasında çalışırken ölmüştü. Varlıklı amcaları, Bahar'a sahip çıkmış gibi yaparak her işi ona yaptırırlardı. Bahar ise annesinin ihtiyaçları giderildiği için sesini çıkaramazdı. Günden güne eriyen kadıncağız için çoğu kez sessizliğe bürünürdü. Bahar'da giderdi buralardan ama annesinin sözünden çıkamıyordu. Babasından kalan son emanetiydi.

Bir kaç dakika boyunca yoldan geçen arabaları izlediler. Saat öğlen 12'yi geçmişti. Annesinden iki saatliğine izin almıştı. Yeni yeni gelişen köyü kalabalıklaşmış ve ilçeyle birleşmişti. Hatta artık mahalle diye geçiyordu. Bazı sokaklara bina bile yapmaya başlamışlardı. Ama yine de mahallesindekilerin çoğu çiftçilikle uğraşırdı. Mahallesindeki insanlar bazen birbirlerine gösteriş olsun diye pahalı pahalı traktör alırlardı. Adettir, töredir diye uyduruk uyduruk huylar edindiler son zamanlarda.

Mete, eliyle destek alıp oturduğu yerden yavaşça ayağa kalktı. Ellerini ceplerine sokarak gerilmeye başlamıştı. Bahar, gözüne gelen güneşi tek eliyle engelleyerek, sevdiği adamın kendine gelmesini izliyordu. Mete yerde oturan sevdiğini kaldırmak için elini uzattı. Zarar vermemek için narince davranılan bir çiçek gibi kaldırdı Bahar'ını. Ayağa kalkar kalmaz burun buruna gelmişlerdi. Birbirlerinin nefeslerini hissediyor, dilleri susmuş gözleri konuşuyordu. Bir kaç saniye birbirlerin gözlerine baktılar. Mete tüm samimiyetiyle Bahar'ın alnına sevgi mührünü bıraktı. Gözlerini kapatmış, tüm vücudu bağımsızlığını ilan etmişti Bahar'ın. Başını yavaşça sevdiği adamın göğsüne yerleştirdi. Bu sesi seviyordu Bahar. Ne zaman başını Mete'nin göğsüne koysa, sevdanın ritmi daha da artıyordu. Söz değil, kalbi anlatıyordu aşkını Bahar'ına.

"Hadi gidelim" sözüyle kendine geldi Bahar. Her zamanki buluştukları yerden, ağır adımlarla hareket ettiler. Rengarenk çiçeklerin ve serin esen rüzgarın arasında patika yoldaki yürüyüşlerine devam ettiler.

Birbirlerine kenetlenmiş parmakların arasından günahları dökülüyordu sanki. Safça seven, tertemiz iki aşıktı. Yol boyunca sesleri çıkmamıştı. Kolay değildi aslında ama dil'e kolaydı söylemesi. Çocukluk aşkıydı ikisi de. Onlar susuyor kalpleri konuşuyordu sadece. Ritimleri, birbirlerine kenetlenen parmaklarında birleşiyor, aldıkları her nefes ise buna şahitlik ediyordu.

Mahalleye yaklaşınca durdular bir kaç saniye. Mete, sevdiği kıza laf söz gelmesin diye istem dışı elini bıraktı. Son kez birbirlerinin gözlerine baktılar. Sevdiklerini söylemeye gerek yoktu ikisininde. Kalbi, kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı şekilde ıspattaydı zaten. Aldığı her nefes şahitti buna. Yanından uzaklaşırken son kez arkasını dönüp bakış attı Mete'ye. Uçuşan saçları kalbine kement atmış, sürüklüyordu Mete'yi. Bedeni ordaydı ama ruhu hep onunlaydı...

------------------------------------------------------------

Yeni başladığım hikayeme desteklerinizi bekliyorum.
Umarım beğenirsiniz.

BEN DE SEVERDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin