0.7

980 84 26
                                    

"Sen zihnimin her bir köşesini böylesine ele geçirmişken senden nasıl kaçabilirim ki Ronald Weasley?"

Pansy bu sabah görünüşüne dikkat etmek istiyordu,Gryffindor'la ortak dersleri vardı,hem karanlık sanatlara karşı savunma hem de iksir dersinde görecekti Ronald Weasley'i

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Pansy bu sabah görünüşüne dikkat etmek istiyordu,Gryffindor'la ortak dersleri vardı,hem karanlık sanatlara karşı savunma hem de iksir dersinde görecekti Ronald Weasley'i.Saçları düzdü ve normal görünüyordu ama yüzü solgundu.Aynanın karşısına geçti.Yüzünü iyice inceledi.Omuz silkti ve giyinmeye başladı. "Yapabileceğim bir şey yok!" dedi. "Hep böyle çirkin kalacaksın."
Kendinden oldum olası nefret etmişti.Herkes onu güzel olduğuna ikna etmeye çalışıyordu ama madem öyle,peşinde koşması gereken kalabalık neredeydi?
Şu ana kadar hiç kimse hoşlanmamıştı Pansy Parkinson'dan.Hiç kimse...
Bu gizli numara çıkana kadar.Onu seviyordu ve umursuyordu.Sürekli iltifatlar ediyordu,Pansy'nin kendini güzel hissetmesini sağlıyordu.Pansy ilgi görmek istiyordu,bu onun en büyük arzusuydu.
Draco oldum olası popüler bir çocuk olmuştu.Karizmatikti,yakışıklıydı.Onu seven bir sürü insan vardı.Peşinden koşan kızların haddi hesabı yoktu.Granger gibi kendini beğenmiş,ukala,şımarık,burnu havada bir kızı bile kendine aşık edebilmişti.Ancak Slytherin'in Prensi kendini o kadar yüksekte görüyordu ki hiç kimseye yüz vermiyordu. "Asil Malfoy kanını kimseyle heba edemem." diyordu.
Blaise de popülerdi.Slytherin'in tüm güzel kızlarıyla çıkmıştı.Okul dışından bile konuştuğu bir sürü kız vardı.
Pansy ise yalnızdı.1.sınıftayken doğum gününü büyük bir partiyle kutlamak istemişti.Altın rengi kağıtlara büyülü bir mürekkeple davetiye hazırlamıştı.Tek tek kendisi hazırlamıştı hepsini.Tanıdığı herkese göndermişti.El yazısı bir mektup çok özeldi ona göre,insanlar mutlu olur diye düşünmüştü.Malfoy ailesi bir seyahatteydi,bu yüzden katılamayacaklarını kibar bir mektupla dile getirmişlerdi.Blaise ise hastaydı ve St.Mungo'da yatıyordu.Hediyesini göndermişti ve bir kartla katılamadığı için özür dilemişti.Pansy bunu dert etmemişti.Ancak 31 Ağustos sabahı uyandığında Parkinson Konağı bomboştu.Akşama kadar beklemişti ancak kimse gelmemişti.Saat 11'de ise ümidini kaybedip tek başına yemişti pastasını.O zamandan beri doğum günlerinden nefret ederdi.Hiç kimsenin partisine katılmazdı ve hiç kimseye de söylememişti doğum gününü.Draco genelde hatırlardı ve kutlardı ancak Blaise bile unutmuştu Pansy'nin doğum gününü.
Hermione Granger kadar sinir bozucu bir kız bile sevilebiliyordu.Altın üçlü adını verdikleri küçük gruplarında ona bir prenses gibi davranıyorlardı.Pansy Slytherin'in Prensesi'ydi ama yalnızca sözde.2.sınıftan itibaren Slytherin birincisi oluyordu her sene.Arkadaşsızlıktan kendini ders çalışmaya vermişti çünkü.Yalnız kaldığında hep ders çalışırdı ki bu günün 24 saati oluyordu.3.sınıfta Ronald Weasley'den hoşlanmaya başlamıştı.Bunu asla kabul etmiyordu ama doğruydu işte.Hoşlanıyordu Ron'dan.Ailesi onaylamazdı,hiç kimse onaylamazdı,ama sorun yoktu.Ron Pansy'ye yüz vermezdi Pansy de açılmazdı zaten.Ama bu aralar kafası karışıyordu.Billius takma adlı bu numara onun içinde minik ümit kıvılcımları yeşermesine sebep olmuştu.Ona "hercaimenekşem" demişti,adının anlamını araştıracak kadar çok seviyordu onu.
Ama Ron sevmiyordu ve sevmeyecekti.
Hızla kitaplarını alıp çıktı odasından.Durup dururken sinirlendirmişti işte kendini.Kapısını o kadar sert kapatınca kırılmasına neden olmuştu.Draco peşinden bağırdı "Pans nereye gidiyorsun,niye kapıyı kırdın?"
Pansy cevap vermek istemiyordu.
Büyük salona girdi.Öfkeyle yerine gidiyordu.Hermione Granger seslendi. "Niye bu kadar sinirlisin Pansy?Yoksa Profesör Snape'in verdiği 13 sayfalık ödevi yapmayı mı unuttun?"
Pansy "Hay lanet Merlin," dedi kendi kendine. "Ödevi masamda unuttum."
İki gecesini heba etmişti o ödeve.Sınıftaki en iyi ödevi yapan o olmalıydı,ödevin mükemmel olması gerekiyordu.Şimdi bu kadar emek verdiği bir ödevi unutması aptallıktı.Koşarak çıktı büyük salondan.Slytherin zindanlarına inip ödevini almalıydı.Koşuyordu,rezil olmayı umursamadan.Çünkü Pansy normalde asla koşmazdı.Birden bir şeye çarptı.Çarptığı büyük turuncu şeyin yüzüne bakmak istemiyordu çünkü Pansy kulaklarına kadar kızardığına emindi. Ronald Pansy'nin belinden tutmuştu ve eğer Pansy kafasını kaldırırsa öpüşecek kadar yakın olacaklardı. Pansy Ron'un parfümünün kokusunu bile alabiliyordu.Ne çiçeğiydi bu,frezya mı?Mükemmel kokuyordu.Ron kızın ayağa kalkmasına yardım etti ve sordu. "Parkinson, neden bu kadar kızardın,domates gibi görünüyorsun."
Pansy Ron'un yüzüne baktı. "Koştum da ondandır,koşunca hep kızarırım ben."
"Keşke yer yarılsa da içine girsem..." diye fısıldadı.
Ron kafasını salladı. "Anladım,tuhafmış."
Pansy bağırması gerektiğini düşünüyordu,kendine engel olmaya çalıştı ama içindeki cadı bağırması için zorladı onu "BUNDAN SANANE WEASLEY,HA SANANE?NE ZAMAN KIZARIP KIZARMAYACAĞIMIN HESABINI MI VERECEĞİM SANA BEN!GİT GRANGER'LA UĞRAŞSANA SEN,O ASLAN YELESİ SAÇLARINI TARAMAYA İKNA EDEBİLİRSİN BELKİ!"
Koşarak zindana indi. "Sen dünyanın en rezil yaratığısın Pansy Parkinson!"
Odasına girdi yatağa uzandı.Kırık kapısına baktı,komik görünüyordu.Ağlamaya başladı.Beklemediği bir anda Draco girdi odasına. "Pans,neden ağlıyorsun?"
Kızın yanına gitti ve elini tuttu. Pansy burnunu çekerek cevap verdi. "Kapım kırık da ondan."
Draco kahkaha attı. "Hadi ama,bunun için ağlamazsın sen.Bir şey mi oldu,biri bir şey mi dedi?"
Pansy Draco'ya sarıldı. "Bir şey olmadı sadece kapımın kırık olmasını istemiyorum."
Draco "Peki,tamam." dedi. "Lütfen ağlama,kapını düzelteceğiz şimdi."
Oculus Reparo gibi basit büyüyle düzeltti kapıyı. "Oldu mu Pans,bak kapın artık kırık değil,ağlamayacaksın değil mi?"
Pansy ağlamasına hala engel olamıyordu. "Kahvaltı saatini kaçırdım.Aç kalacağım."
Bu sefer de buna ağlıyordu. Draco telefonu çıkardı ve Blaise'i aradı. "Blaise,yiyecek bir şeyler alıp Pans'in odasına gelir misin,tuhaf bir durum var."
Pansy çok utanıyordu.Yalnız kalıp ağlamak istemişti sadece.Şimdi ağlamasını durduramıyordu ve tüm gün şişik gözlerle dolaşacaktı.Birkaç dakika içinde Blaise elinde yiyeceklerle Pansy'nin odasındaydı.Pansy bir anda mutlu olmuştu.Gözlerindeki yaşlara aldırmadan gülmeye başladı.Deli gibi kahkaha atıyordu.Kendisi bile şaşkındı bu duruma.Muhtemelen dışarıdan bakınca deli gibi görünüyordu ama gram umrunda değildi.Şu anda ilgilendiği tek bir şey vardı,onu mutlu eden bir şey:Arkadaşları sonunda onu umursamıştı...

𝙺𝚊𝚕𝚘𝚙𝚜𝚒𝚊| 𝚁𝚘𝚗𝚜𝚢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin