20, 𝗂𝖿 𝗂 𝗀𝗈 𝗂 𝖺𝗆 𝗀𝗈𝗂𝗇'

2.1K 134 456
                                    

Bölüm müziği;

Rihanna- Disturbia

Gregory Alan Isakov- If I go, I'm goin'

Evanescence- My immortal

𖣔

Atıştırmalıkların bulunduğu makineye bir tekme daha attı.

Elleriyle de sarsarken para kullanmadan bu makineyi çalıştıramayacağını anlayınca yanaklarını şişirerek üfledi. En sonunda dayanamamış ve ön cama bir tane geçirmişti. Böylelikle cam tuzla buz oluş şekildeyken Steve içinden birkaç tane cips alarak kolunun altına sıkıştırdı.

Yazarkasadan bulduğu not kağıdına üzgün olduğunu belirten bir yazı bırakırken daha sonra gelip burada açtığı hasarları karşılayabilirdi. Gerçi tavanın ortasındaki koca deliği, dağılmış ve yerlere düşmüş kitaplıkları, rafları ve kırık bir makineyi görünce buranın sahibi kalpten gitmezse borcunu ödeyebilirdi ancak.

Aldığı birkaç sağlıksız cips ile kapıdan çıkıp boş alana baktı. Saatin kaç olduğuna bakmamıştı. Burasının neresi olduğu ise belirsizdi. Gerçi Steve, Queens diye tahmin ediyordu belki de Brooklyn? Dükkanların bu tarz sıralanışı onu gösteriyordu.

Karnından gelen sesler ile etrafı incelemeyi bırakmış ve muhtemelen aç bir ayı sakladığı midesini abur cuburla geçiştirmeye başlamıştı. Yanında tek kuruşu yoktu. Eve nasıl döneceğini bilmiyordu. Telefon kulübesi için bile para lazımdı. Ellerini karnında gezdirdi.

Gidip birinden telefonunu rica edebilirdi ama şansına etrafta in cin top oynuyordu. Steve dondurucu soğukta kalmışken, elindeki bitmiş olan cips paketini yere atmamak adına bir çöp kutusu aramaya koyuldu.

Yorucu bir savaştan çıkan ve hayatının en büyük gerçeğini öğrenen Steve için şimdi yaptığı oldukça mantıksızdı. Artık mantığın ne olduğunu bile kavrayamıyordu. Bu yüzden kafası dağılmış biçimde etrafta dalgın dalgın lanet bir çöp kutusu için bakındı.

Dükkanın yanındaki karanlık sokaktaki konteynerına plastik çöpü attı. Etrafta ses çıkaran ateşböcekleri ve uzaktan gelen yarasa sesleri onun ayakta durmasına, eve döndüğü gerçeğini hatırlatmasına yardımcı oluyordu.

Telefon edebileceği birini bulsa daha iyi olacaktı gerçi. Steve etrafına bakınıp duruyordu. Kimsenin olmadığı ıslak betonlu sokaklar, tabelaları ışıkla aydınlatılmış dükkanlar içine pek bir rahatlık vermese de bir fikri aklında aydınlattı.

Çatısını delerek düştüğü dükkanda bir telefon bulmayı ümit etti. Amerika'nın bu kısmında dükkanlara veya evlere bir hasar geldiği sırada anında devreye girip bu bölgeye üşüşen polislerle uğraşmak istemezdi ama mecburdu. Telefonu ettikten sonra, eh, buraya değil polislerin FBI dahil tüm kuvvetlerin erişeceği kesindi.

Çöp poşetlerinin berbat bir koku yarattığı, oldukça kirli olan duvarlarla ve yerlerle çevrelenmiş ve kasvet saçan ara sokaktan çıkmak için arkasını döndü.

Gözlerini kapatmış karşısında duran annesine baktığında irkilerek geriye doğru bir adım attı.

Beyninin tüm vücuduna verdiği tehlike alarmlarından bir yana Steve refleks ile ağzından ufak bir küfür kaçırdı. Küfürün ağzından çıktığı saniyede annesinin de gözleri kapalı durmaya devam ederek dudaklarında ufak tebessüm ile konuştuğunu duyunca neredeyse aklını kaybedecekti.

𝗌𝗎𝗉𝖾𝗋𝖿𝖺𝗆𝗂𝗅𝗒: 𝖼𝗈𝗇𝖿𝖾𝗍𝗍𝗂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin