▪2

547 47 159
                                    


~keyifli okumalar..

21 Mart

"Bugün ilaçlarımı içtim. Geçen hafta doktor kızmıştı, bu hafta kızmayacağına eminim, çünkü istediklerini yaptım.

Bana günlük tutmamı söylediği için yazıyorum. Yoksa kağıt ve kalemle hiç anlaşamıyoruz. İstediğim şeyleri yazamıyorum, çünkü aklım her zaman hareketlerimden önde oluyor.

Bazen kendime yetişemiyorum. Sonra ne yazacağımı unutuyorum. Ama günlük yazmak daha kolay. Ne de olsa yaşadığım şeyleri yazıyorum. Yaşadığım diyorum ama bazen yaşayıp yaşamadığımı unutuyorum.

İnsanlar bana deli diyor. Hayal görüyormuşum. Halüsinasyonları gerçek sanıyormuşum. Onlara gördüklerimin gerçek olduğunu anlatabilirim ki?

Sorunlarım varmış, öyle diyordu babam geçenlerde. Benim gördüğüm onca şeyi göremedikleri için sorunlu olan onlar, haberleri bile yok.

İnsanlar benimle arkadaş olmaktan çekiniyorlar. Onlara ihtiyacım yok ki, beni her gün ziyaret eden bir arkadaşım var zaten.

Anneme onu anlattığımda aslında olmadığını, benim yanıldığımı söylüyor. Ama yemin ederim var.

O çok güzel bir kız.

Adını söylemişti ama unuttum. Yine sorarım ona. Beyaz bir elbisesi var, hep aynı kıyafeti giyiyor. Nedenini çok sordum hep aynı şeyi söyledi, değiştirmesine gerek yokmuş.

Az önce de yanımdaydı. Hatta ilaçlarımı içmemi de o söyledi.

Şimdi gitti. Gece yine gelecek. Yarın unutmazsam yine yazacağım. Şimdi uyumam lazım.

Çünkü gece sahaba kadar uyuyamıyorum. Kafamın içindeki seslere katlanmak çok zor olmaya başladı artık. Uykularımı bile benden alıyorlar.

Herneyse, yarın tekrar yazarım."

Oğlan elindeki deri kaplı defteri masasına bırakıp eliyle gözlerini ovuşturdu.

Parmakları ağrıyordu, kalem tutmakta zorlanıyordu. Uzun zamandır yazı yazmıyordu ve bir daha yazıp yazmayacağını bilmiyordu.

Ayağa kalkıp yatağına yürüdü, kendini gri çarşaflara bıraktı.

İlaçlar mı yapıyordu yoksa gece uyuyamadığı için miydi bir fikri yoktu ama bu aralar çok uykusu geliyordu.

"Uyuyacak mısın?" Gözlerini güçlükle aralayıp başucunda oturan güzel kıza baktı. Genç kız gülümseyerek oğlana bakıyordu.

Cevap vermeyip sırtüstü uzandı.

"Uyuyacak mısın?" Kız sorusunu yineledi.

"Adın neydi senin?"

Genç kız oldukça sevecen bir gülümsemeyle adını söyledi.

"Marinette."

"Hep unutuyorum, üzgünüm."

"Hiç sorun değil."

Marinette daha sonra oturduğu yatakta oğlana biraz daha yaklaştı ve yatağa uzandı. Lacivert saçları yastığa değer değmez içeride çok hoş bir koku oluşmuştu.

"Söylesene Marinette.." Kız oğlana döndü.

"..nesin sen?"

Oğlan merakla bakarken kız da bir soru sordu.

"Sence, ben ne gibi duruyorum?"

Sesi neredeyse fısıltı gibi çıkıyordu.

"Anneme seni anlattım, kötü ruhlarla konuşmamamı söyledi. Onlar zararlıymış.."

Marinette güzel bir kahkaha patlattı.

"Ruh mu? Hayır, ben ruh değilim."

"Nesin o zaman?"

"Senin gibiyim, sana yardım etmek benim görevim."

Oğlan kaşlarını çatıp boynundaki kolyeye dokundu. Annesinin taktırdığı haç onu kötü ruhlardan da koruyacak mıydı?

"Annem gibi konuşuyorsun, yardıma ihtiyacım var mı sence?"

Kız, yatakta yan dönüp güzel mavi gözlerini kıpıştırdı. Gözlerindeki parıltı insanı baştan çıkaracak cinstendi.

Ardından kırmızıya çalan pembe rengindeki biçimli dudaklarını aralayıp konuştu.

"Buna karar verecek olan kişi sensin.."

"Benim yardıma ihtiyacım yok."

Kız gülümserken dudakkarının arasından inci gibi dişleri parladı.

Oğlan elini uzatıp kızın lacivert saçlarını okşamak istemişti, o huzur veren çiçek kokusunu daha iyi hissetmek istemişti ama Marinette kayboldu.

Oğlanın kendisine dokunmasına izin vermeyip dağıldı ve gitti.

Biraz hayal kırıklığı, biraz hüzün ve biraz da öfkeyle yüzünü buruşturdu erkek, kalbi kırılmıştı.

Kız kaybolur kaybolmaz adını unutmamak için ayağa kalktı ve deftere koştu.

Bir sayfa açıp kızın adını kocaman harflerle yazdı.

"MARİNETTE"

Unutuyordu, yine unutacaktı. Kız bir daha yanına geldiğinde kağıttan okuyamazdı, daha kalıcı bir çözüm bulması gerektiğini hissetti.

Panikle etrafına bakarken mutfaktan bıçak bulmak istemişti, ama sonra aklına annesinin bıçaklarını ve bütün kesici aletleri ortadan kaldırdığı geldi.

"Lanet olsun!"

Öfkeyle boynundaki kolyeyi tutup kopardı ve yere fırlattı.

"Senden nefret ediyorum anne!"

Aniden başlayan sinir krizleri ve öfke nöbetleri, çok hızlı değişen duyguları vardı. Hayal görüyordu.

Yere düşüp parkede küçük bir sıyrık oluşturan kolyeyi izlemekten vazgeçti.

Zaten inanmadığı bir tanrı için haç takmak ne anlam ifade ediyordu ki?

"Şu din saçmalıklarından da, senden de nefret ediyorum!"

Elinde tuttuğu çerçevedeki fotoğrafa öfkeyle baktı. Silik birkaç hatıradan oluşan çocukluğuna dair, yüzlerce fotoğrafı vardı.

Ama hiçbirini yaşamış olduğunu hatırlamıyordu. Başka birinin hayatına bakıyormuş gibi bakardı hep o fotoğtaflara.

Hiçbir şey hissettirmeyen sahte gülümsemeler oldukça yabancıydı onun için.

Sanki genç kadının boynuna sarılan afacan çocuk kendisi değildi. Sanki o gülümseme yüzüne ait değildi.

Çerçeveyi duvara fırlatırken ihtiyacı olan cam parçasını bulacağı aklına bile gelmemişti.

Duvara çarpar çarpmaz onlarca parçaya ayrılan çerçeve ve cam kırıkları etrafa saçıldı. Fotoğraf kırıkların arasında olduğu gibi duruyordu.

Eğilip cam kırıklarının ve plastik parçaların içindeki fotoğrafı aldı. Artık pek bir önemi yoktu zaten.

Büyükçe bir cam parçasını eliyle sıkıca kavrayıp kolunu açtı.

"Artık adını hiç unutmayacağım, Marinette.."

Harfleri bedenine kazırken, fotoğraf kana bulanmıştı.

Ve şeytan savaşı çoktan kazanmıştı..



Diabolus est AncillaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin