2| Kimsin sen?

2K 180 165
                                    

Ellerini omzumdan yavaşça çekti.
Arkama dönüp ona bakmaya cesaretim yoktu ama yolun sonuna geldiğimin de farkındaydım. Ya ölecektim ya da yaşayacaktım. Korkaklık yapmanın hiç sırası değildi. İçimden dualar ederek cesaretimi toplayıp arkama döndüm. Eğik olan başımı yerden kaldırdım. Karşımdaki kişinin boyu benden uzundu. Giydiği askılı tişörtle kollarındaki kaslar ben buradayım diye bağırıyordu. Altında ise dizleri yırtık siyah bir pantolon vardı. Zar zor gözlerimi üstünden çekip yüzüne baktım. Göz göze gelmemizle yakalandığımı anlayıp utanarak kafamı tekrar yere eğdim.

Çeneme değen soğuk ellerle kafamı yerden kaldırmak zorunda kalmıştım.
"Seni korkuttuysam özür dilerim." deyip gülümsedi. Gülümsemesinin soğukluğu içimi ürpertmişti.

Korku tüm bedenimi sardığından dilim tutulmuş bir süre konuşamamıştım. Davranışlarından ve konuşmasından iyi biri olmadığı apaçık belli oluyordu.

"Sanırım sana olayı açıklamam gerek. Öncelikle benim adım Jungkook. Arkadaşlarımla bir oyun oynadık. Oyunu kaybeden ceza olarak rastgele bir kişinin evine bir demet kırmızı gül bırakacaktı. Kaybeden ben oldum ve-" sinirle sözünü kesip "o evde benim evim oldu değil mi?" dedim. Jungkook sözünü kesmeme bozulmuş olmayacak ki kafasını sallayıp dediklerimi onaylamıştı.

Onların oyunu yüzünden olanları gerçek sanıp korkudan tir tir titremiştim. Hatta az kalsın altıma edecektim. Kaşlarımı çatıp "Ne biçim bir ceza bu? Kasabada bu olayla bir sürü insanın öldüğünü bilmiyor musunuz?" dedim.

Alayla gülerek kolunu kapı pervazına yasladı. "Biliyoruz ama bu saçmalıklara inanmıyoruz." Saçmalık mı? Bu olayı gördüğünü iddia eden onlarca insan vardı. Katil maske taktığı için kimse katilin yüzünü göremediğini söylüyordu.
"Olayı gören insanlar var."

"Tamam, peki kanıt var mı? Hepsi sadece gördüğünü iddia ediyor.
İnsanları korkutmak için böyle bir şey uydurmuş olabilecekleri gelmedi mi aklına?" bana bakarken gözleri kararıyordu. Konuştuğum zamanda sanki onun için değerliymişim gibi gözlerini bir saniye bile kırpmadan dikkatlice beni dinliyordu. "Neden insanları korkutmak istesinler ki?" dediklerime karşı yarım ağızla güldü. "Neden olacak? Bu kasabaya daha fazla insan gelmesin diye. Bunları bana sorduğuna göre bu kasabanın eskiden çok kalabalık olduğunu bilmiyorsun ve burada yenisin. Buraya taşınalı yaklaşık iki üç ay oldu değil mi?" evet, buraya taşınalı üç ay olmuştu. Peki bunları o nereden biliyordu?

Şüpheli bakışlarımı yüzünde gezdirip kaşlarımı kaldırmıştım. "Nereden biliyorsun bunları?" omzuma elini koyup "Sakin ol. Endişelenme hemen. Sadece tahmin yürüttüm." dedi. Elini omzuma koymasından rahatsız olmuştum. Bir adım geriye gidip elinin boşluğa düşmesini sağladım. Bu yaptığım harekete kızmış gibi kaşlarını çatmıştı.

"Konuşman bittiyse izninle artık evime girmek istiyorum. İşlerim var." Dediklerimle kaşlarını normal hale getirip mahcup bir şekilde gülümsedi. "Yeniden özür dilerim. Senide tuttum burada. Müsade senin." yanımdan ayrılıp ilerlemeye başladı. Kapıyı kapatacakken arkasına dönüp bana bakarak göz kırptı. "En kısa sürede görüşmek üzere, Taehyung."

Gittiğinden emin olduktan sonra kapıyı kapatıp kilitledim. Sırtımı kapıya yaslayıp elimi kalbime götürdüm. Kalbim korkudan depar atıyordu resmen. Biraz önce giderken benim ismimi söylemişti. İyi de ismimi nereden biliyordu? Ben ona adımı söylememiştim.

***

Karnımın guruldamasıyla kafamı testlerden kaldırıp mutfağa ilerledim. Evde tek yaşadığım için her gün evimde tencere yemeği pişmiyordu. Daha doğrusu yemek yapmakta beceriksizdim. Yapabildiğim yemekler sınırlıydı. Makarna, tost ve yumurta. Arada evime ablam gelip yemek yapıyordu. Ona minnettardım. Onun sayesinde midem bayram edebiliyordu.

Red Flowers | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin