yazarımız bu hikayenin 90'ların başlarında yaşandığını unutmamamızı söylüyor 🤧
...
Park biraz kalabalıktı, ama bu paten kaynamayacağımız anlamına gelmiyordu.
Oraya vardığımızda, Seungmin ve Chan yanımızdan ayrıldılar ve kendi aralarında yarışmaya başladılar.
Bu sırada Jisung, Felix ve ben bir banka oturduk ve konuşmaya başladık. Ya da öyle bir şey.
"Peki, nasıl paten kayacağını bilmiyorsun, değil mi?" Jisung sessizce oturan sarı saçlı çocuğa sordu. Çocuk kafasını sallayarak onay verdi. "Bu kötü. Ama, Changbin ve ben sana yardımcı oluruz, endişelenme." Jisung göz kırptı, ama Felix hiçbir sevinç ifadesi bile göstermeden tekrar başını salladı.
"Sorun değil, Jisung. Ona her şeyi sen öğretebilirsin." Biraz yorgun, ama aynı zamanda cevap verdim. "Bence seninle daha hızlı öğrenebilir."
Felix endişeli gözlerle bana baktı, ama onları yalnız bırakmaya karar verdim ve tek başıma paten kaymaya başladım.
Dürüst olmak gerekirse, onu anlayamıyordum. Neden bana böyle davranıyordu?
İlk olarak, bana bok gibi davranıyordu ama sonra tutumumdan dolayı endişeli görünüyordu?
"Neden lavaboya gitmek istiyormuş gibi duruyorsun?" Seungmin, Chan'la beraber parkın diğer ucundan yanıma doğru gelirken sordu.
"Gerçeği duymak istiyor musun?"
"Sorunlarınızı bilmek istiyoruz, Binnie." Chan şakayla karışık bir şekilde söyledi. Benim şaka yapmadığımı bildiği halde.
"Sadece Felix'i anlayamıyorum. O benden nefret ediyor." Konuşmaya başladım, ama onlar kıkırdamaya başladı. "Ne?"
"Bence abartıyorsun Changbin." Seungmin ayağa kalkıp kaykayıyla oynamaya başlarken söyledi.
"Neden? Bana beni görmek istemiyormuş gibi baktığını görmüyor musun?"
"Ama o grupta yeni, Binnie." Chan ekledi ve gülümsedi. "Kaykayımın üstüne bahse girerim, onun yerinde sen olsaydın sen de aynı şekilde davranırdın."
"Yapmazdım."
"Ona zaman vermen gerekiyor. Eminim yakında senden hoşlanmaya başlayacaktır."
"Evet, rahat ol dostum."
"Bana 'dostum' deme.*" Cevapladım. Ama bu sadece Avustralyalı çocuğu güldürdü.
"Ayrıca... biraz ürkütücü görünüyorsun." Seungmin konuşmaya devam etti. "Belki de bu yüzden senden hoşlanmıyor."
"Hayır, ondan daha ürkütücü gözüküyorsun." Chan'ın söyledikleri gülmeme sebep oluyor.
Sonra iki çocuk kendi aralarında konuşamaya başladılar. Ben de parktan ayrılmadan önce son kez paten kaymak istedim.
Parktan ayrıldığımızda, garip bir şekilde, Felix ve Jisung'un konuştuklarını ve konuşan tek kişi en iyi arkadaşım olmasına rağmen güldüğünü farkettim.
"Hey! Benim evimde kalmak ister misiniz? Ailem bugün bir partiye gidecekler ve şafak vaktinde evde olacaklar."
Jisung aniden sordu, bu yüzden hepimiz onu onayladık, çünkü tatil sıkmaya başlamıştı ve hepimiz Jisung'un evi gibi bir evimizin olmasını istiyorduk.
Felix de başını salladı.
+
Saat dokuz buçuktu. Hepimiz Jisung'un eve gelirken aldığı pizzaları yedikten sonra oturma odasındaki kanepelere oturmuş, bir TV programını izliyorduk.
Dürüst olmak gerekirse, hava sıcak olduğu ve paten sürdüğüm için yorgundum.
"Size bir şey söylemeliyim arkadaşlar." Chan söyledi, bu yüzden hepimiz bakışlarımızı ona çevirdik. "Ama gülmeyeceksiniz veya dalga geçmeyeceksiniz."
"Buna söz veremeyeceğimi biliyorsun." Seungmin cevapladı ve gözlerini devirdi. "Peki. Bunu yapacağım."
"Naber?" Diye sordu Jisung.
"Tamam, bizden bir yaş küçük olan Min Jin'i hatırlıyor musunuz?"
"Ona neler oluyor?" Sordum ve tek kaşımı kaldırdım, ama arkadaşımın gülümsemesi genişlediğinde ondan şüphelenmeye başladım.
"Onunla dün sokakta tanıştım ve o günden sonra onunla çıkmamı söyledi." Chan açıkladı, Seungmin kahkaha atmaya başladı.
(ç.n: ben de güldüm wğkxpwkdğw)"Tamam, kulağa çok yanlış geliyor."
"Bu doğru! Yemin ederim!"
Seungmin gülmeye devam etti, ama bakışlarım Felix'i bulduğunda onun dikkatinin dağıldığını ve camdan dışarı baktığını gördüm. Ona bir şey söyleyemeden, Jisung beni mutfağa çağırdı, bu yüzden ayağa kalktım ve onunla gittim.
Birkaç saat sonra, hepimiz oturma odasının koltuklarına yerleştiğinizde, nihayet Felix ile konuşabilmek için fırsatım olmuştu. Ama o mutlu görünmüyordu.
Bütün arkadaşlarım uyurken, o ağlıyordu.
"İyi misin?" Diye sordum, yaşlı gözleriyle şaşkınlıkla bana baktı ve başını iki yana salladı. "Hasta mı hissediyorsun?" Yine reddetti. "O zaman... Nasıl hissettiğini benim için yazabilir misin?" Önerdim ve sonra bir parça kağıt ve kalem aramaya başladım.
İkisini de bulup Felix'e verdiğimde, hiçbir şey yazmadı. Bunun yerine resim çizdi.
Kırık bir kalp.
...
* olan yeri ingilizce seviyesi C2 düzeyinde olan bir arkadaşıma sordum ama o bile çeviremedi ğedlğwsksırf 41 dakikam o kısma gitti :((
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mute, changlix [çeviri.]
FanfictionKelimeler duyguları ifade edemediğinde, hareketler duyguları ifade eder. all rights belong to;; @changkyundimple