Birkaç gün sonra, Felix'in evine gitmek benim için bir alışkanlık olmuştu.
O da ziyaretlerimden memnun gibi görünüyordu, televizyon izlerken ya da birlikte kutu oyunları oynarken eğleniyorduk.
Avustralyalı çocuk sessiz olsada, komikti.
Çarşamba akşamı onun evden ayrılırken saat neredeyse sekizdi ama Yaz'da olduğumuz için hava karanlık değildi.
Hızlıca eve gidip uyumayı planlıyordum çünkü gece boyunca uyumamıştım ve yorgundum. Ama önümde Jisung'u gördüğümde planım suya düştü.
"S-selam." Garipçe söyledim, gözlerine bakmak istemiyordum.
Göz teması kurmasam bile negatifliğini hissedebiliyordum. Hayal kırıklığına uğramıştı.
"Merhaba, Changbin." Sessizce söyledi. "Nasılsın?"
"İyiyim... Sen?"
"Ben de iyiyim." Gözlerimi ona çevirdim ama bu dahada kötü hissettirdi.
Jisung, sinirli değilde üzgün görünüyordu ve ben kendimden nefret ediyordum.
"Çocuklar nasıl-"
"Ne yapıyorsun, Binnie?" Sordu.
"Ne?"
"Neden bizi görmezden geliyorsun?" Jisung, kollarını göğsünde bağladı ve cevap beklemeye başladı.
"Sizi görmezden gelmiyorum." Endişeli hissediyordum ve o an bir yere gidemeyeceğimi de biliyordum. "Ben sadece..."
"Evet?"
"Bence Felix bizimle takılmaya başladıktan sonra onunla işbirliği yaptım. Ve onun arkadaşı olmadığı için, yılın bu zamanında onu bırakmak biraz kaba olur." Rastgele söyledim, bahanemi ben bile anlamamıştım. Jisung, bunları duyduktan sonra bir süre güldü.
"Öyleyse, kendi aranızda, bizden ayrı takılmak yerine bana söylemeniz daha kolay olmaz mıydı?" Bana sanki bir çocukmuşum gibi gülümsedi.
"Senden ayrı değildik... Sadece birlikte biraz zaman geçirdik o kadar."
"Peki. Yarın Chan'ın doğum günü, bu yüzden bütün gün birlikte takılacağız. Belki ikinizde bize katılmak istersiniz." Jisung yine normal haline dönmüştü.
"F-Felix'e soracağım... ama o yürüyemez, bilmiyor musun?"
"Ama yinede geleceksin, değil mi?" Dedi dikkatli bir şekilde. "Demek istediğim, bu senin arkadaşının doğum günü."
"Gelirim. Endişelenme."
"Güzel, Yarın öğlen evime gel. Chan'a şaka yapacağız, bu yüzden o gelmeden önce hazırlanmamız gerekiyor." Jisung tekrar evine yürümeye başlarken söyledi. "Görüşürüz!"
Tekrar Felix'in evine gitmeye ve onunla konuşmaya karar verdim. Ertesi gün yanına gelemeyeceğimi söylemek zorundaydım ve sinirleneceğinden emindim.
"Sadece bir gün."
Ama yarın yeni oyunumu deneyecektik.
Kötü bir yazıyla yazdı.
"Felix! Arkadaşımın doğum günü. Gitmem gerekiyor."
Neden? Son zamanlarda onların yanına bile gitmiyorsun. Artık arkadaş olmadığınızı sanıyordum.
İç çektim. Dedikleri doğruydu. Ama onlardan ayrılmak istemiyordum.
"Biliyorum. Ama hâlâ arkadaşız." Dedim ve onun beni görmezden gelmeye çalıştığını fark ettim. "Kıskandın mı?"
Hayır, kıskanmadım.
Hızlıca yazdı.
"Bence kıskandın."
Hayır
"Evet."
Hayır
"Evet."
HAYIR.
Büyük harflere yazdığını görünce gülmeye başladım.
"Merak etme, partiden sonra burada kalırım ve beraber yeni oyununu oynayabiliriz." Dedim ve onu kızdırmak için sarıldım. Sarı saçlı çocuk beni itmeye çalıştı. "Biliyorum, biliyorum. Sana sarılmamı seviyorsun." Vücudunu kollarımın arasına sıkıştırdım, ama bu sadece Felix'in iç çekmesine sebep oldu.
Komik, meraklı ve her zaman sessizdi. Tabii ki henüz yakın arkadaşlar değildik, bu yüzden neden konuşmadığını hiç sormamıştım. Ama güzel olan şey, bir şeyleri açıklamak için kelimeler kullanmasada duygularını her zaman anlayabilmemdi.
"Biraz dinlen. Yarın görüşürüz."
Tamam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mute, changlix [çeviri.]
Hayran KurguKelimeler duyguları ifade edemediğinde, hareketler duyguları ifade eder. all rights belong to;; @changkyundimple