Gösteri Zamanı

5 1 0
                                    

24 Mayıs, Gün Ortası

James ve Elizabeth salondaydılar. Gabriel faytonda James'i bekliyor olmalıydı. Onlar büyük, her tarafı koltuklarla sarılı salonda öylece ayakta dikilirken, kahya olduğunu varsaydıkları bir adam onların yanına geldi. Ayaklarındaki ayakkabılar yüzünden her adımında tok bir ses havaya karışıyordu. Elizabeth'in üstündeki tozlanmış mavi elbiseye ve her ne kadar el yordamıyla düzeltmeye çalışmışsa da dağılmış saçına baktı ve iç çekti. "Kabalık etmek istemem, fakat, dadı olarak gelecek olan bayan siz miydiniz?" diye sordu. Elizabeth heyecanla ve tedirginlikle başını yukarı aşağı salladı.

James, Elizabeth'in ne kadar korktuğunu fark etmişti. Belki burada yaşayacaklarından, belki çocuklardan, belki Lord'dan, belki en çok da babasından. Arkasında birleştirdiği ellerini çözüp sağındaki genç kıza doğru elini uzattı. Sırtını hafifçe sıvazladı ve sonra geri çekti. "Ah, evet, benim. Elizabeth.... Elizabeth Micchiwilton." dedi Elizabeth duyulması zor bir sesle. James, kız arkadaşının telaffuz ettiği soyadını duyunca şaşırsa mı, gülse mi, korksa mı bilemedi, fakat üçünü de yapmadı ve sessiz kalıp başıyla hafifçe onayladı. Bunu neden yaptığını merak etmişti. Faytonda bunu konuşup konuşmadıklarını hatırlamak için zihninde gezindi, ama hiçbir kırıntı bulamadı.

Tahmini kahya kaşlarını kaldırdı. "Tanıdık bir soyadı değil. Uzaktaki bir kasabadan mı geldiniz?" Genç adam Elizabeth'in gerçek soyadını bilmiyor gibiydi. Yine de adamın tedirginlik verici bakışları söylediği bu sözlere pek aklının yatmadığını gösteriyordu. Bu adam, eğer gerçekten bilmiyorsa, diğer hizmetçiler de bilmiyor olmalıydı. Büyük pot kırmıştı. Mektupta soyadı da yazıyordu ve kız bunu tamamen unutmuştu. Bunu Lord öğrenmese iyi olurdu.

Elizabeth tam ağzını açmışken, James araya girdi ve, "Üzgünüm ve saygısızlık etmek istemem lakin, adınızı bahşeder misiniz?" Az önce Elizabeth'in söylediklerine karşın  James soğukkanlılığını korumayı başarmıştı fakat, James'in söylediklerine karşın Elizabeth, sevgilisinin gösterdiği ifadesizliği gösterememişti. Hafifçe öksürdü ve büyüyen gözlerini karşısındaki genç adama çevirdi. "Adım Oliver Will. Buranın kahyasıyım. Peki ya siz kim oluyorsunuz?" dedi artık kahya olduğuna emin oldukları adam James'e doğru.  James sırtını dikleştirdi.

Tam bir şeyler söylemeye hazırlanıyordu ki merdivenlerden inen küçük bir kız üçünün de dikkatlerini dağıttı. Elizabeth, yumuşak kalplilikle kıza döndü ve ona doğru eğildi. "Merhaba." dedi kıza doğru, gülümseyerek. Kızın süt dişleri dökülmeye başlamıştı, bütün içtenliğiyle gülerken bu belli oluyordu. Elizabeth kızda, tanıdık bir şeyler fark etti. Kestane-kızıl saçları lüle lüleydi. Tıpkı kendi saçları gibi.

Kahya kızı umursamamış gibi görünüyordu. Dikkati üzerine çekmek için boğazını temizledi ve, "Bayan Micchiwilton, isterseniz size odanızı göstereyim. Beyefendi, siz gidebilirsiniz." dedi küçük kızı tamamen yok sayarak. James, Elizabeth'in elini tuttu ve, "Seni özleyeceğim." diye fısıldadı. Elizabeth sadece gülümsemekle yetindi. Bu gülümseme James için, en içten sözlerden bile yeterli ve değerliydi.

Elizabeth James'in arkasından bakarken bir yandan da Kahya Oliver'ın arkasından ilerliyordu. Gabriel ve James'in karşılaştıklarını gördü. İçi rahatladı. Küçük kız da gitmişti. Elizabeth küçük kızın nasıl bu kadar hızlı ortadan kaybolduğunu merak etti.

Merdivenlerden yukarı çıktılar. Elizabeth, Oliver'ı bir adım arkasından takip ediyordu. Sonunda, büyükçe bir odanın yanındaki ortalama bir odanın kapısını açtı Oliver. "Burası kalacağınız oda. Birazdan Bayan Marjie'yi çağırırım. O geri kalan işler için yardımcı olacak. Saat on üç otuzda çocuklarla tanışmak için çocukların ortak odasına, yani yan odaya gelmek için hazır olmuş olun." dedi ve Elizabeth'e odasının kapısının anahtarını takdim etti. Ardından da genç kızı yalnız bıraktı.

MuditaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin