31 Mayıs, Gün Ortası
Elizabeth'in Shailwan Malikanesi'ne gelmesinden bu yana bir hafta geçmişti. Sadece yedi günde bir aylık olay olmuş gibi yorgundu herkes. Kahya Bay Will'den Lord Shailwan'a kadar her bir yaşayan varlık, bitap düşmüştü. Elizabeth'in ilk kez Sophie ve Bayan Marjie'yi gördüğü zaman ikisinin de gözlerinde yaş olmasının sebebi, Lord Shailwan'ın en büyük evladının, büyük oğlunun öldürülmüş olmasıydı.
Bütün bir hafta içinde Timothy Shailwan, kasaba içinde en çok konuşulan kişi olup çıkıvermişti. Herkes onu yatağında kimin öldürmüş olabileceğini, bileğine keskin bir aletle çizilen, haç işaretine benzeyen T harfinin gerçekten katilin baş harfi olabileceğini, veya tam tersi sadece bir yanıltmaca olabileceğini düşünüyordu. Elbette bu harfin, Timothy Shailwan'ın bizzat kendinin isminin baş harfi olabileceğini, yani genç Lord'un intihar ettiğine emin olanlar da vardı. Ve henüz hangi seçenek olduğuna kesin karar verebilen çıkmamıştı.
Cenaze 28 Mayıs pazar günü gerçekleşmişti. "Bütün kasaba oradaydı sanki," diye anlatıyordu Sophie dönüşte. "Lord'u tanıyan çok insan olduğunu bilirdim de, o kadar olacağını bilemezdim." Elizabeth, için için ağlayan Norma'yı daha da sıkı tutmuştu Sophie ve çocuklar ile karşılıklı oturdukları faytonun içinde. Timothy Shailwan'ı hiç tanımamış olsa bile, içi burkulmuştu. Sevilen, iyi bir adam olmalıydı Lord Timothy. Eve döndükleri gün, Lord odasına çekilmiş, yemeğini bile - Marjie'nin söylediğine göre bunu asla yapmazdı - odasında yemişti. Elizabeth, ertesi gün Emma'nın elinde görmüştü Timothy'nin fotoğrafını. Emma, Bayan Mary ile birlikte piyano dersine gidip de çocuk ortak odasını boş bıraktığı zaman, Elizabeth ilk defa Timothy'yi görmüştü. Bir fotoğrafın puslu, silikleşmiş gerçekliğinin penceresinden de olsa.Kapı kapalıydı, Elizabeth o odaya ortalığı toplamak için girmişti, yani kimsenin onu burada olduğu için suçlayamayacağını düşünüyordu. Fotoğrafı eline aldı ve Timothy'nin yaşına göre oldukça olgun ve yakışıklı yüzünü inceledi. Tıpkı babası gibi kahverengi saçları olmalıydı, tabii. Kameraya, bir makineye ne kadar kendine güvenen bir şekilde bakılabilirse o kadar bakıyordu. Hınzır bir gülümseme vardı yüzünde. Bir zafer kazanmış gibi, kameranın arkasında duran bir kişiyi güldürmek istermiş gibi. Aklında kötü planlar varmış gibi bakıyordu.
Dudakları kıvrıktı, dolayısıyla Elizabeth, Timothy'nin dudaklarının ne kadar ince olduğunu kestiremiyordu. Gözleriyse.... Gözleri çok güzeldi. Keskin bakışlı, insanı delip geçen gözlerdi bunlar. Bir iyilik meleğine mi, yoksa bir cehennem perisine mi ait olduğu anlaşılmıyordu bu gözlerin. Elizabeth daha sonra bir şey fark etti Timothy'nin yüzünde. Bir çizgi. Başta fotoğrafın üzerinde olduğunu zannetti bu çizginin, daha sonra, daha da dikkatli bakıp da fotoğrafı iyice kendine yaklaştırınca Timothy'nin bir yara izi olduğunu anladı. Tam sağ kaşının üzerinde, ince bir çizgi halinde, küçük sayılabilecek bir yara izi. Nedendi? Sonuçta Timothy, bir Lord'du. Sokak çocukları gibi yetişmemişti, serserilik yapmak istese bile buna izin verilmeyeceği kesindi. Küçükken mi olmuştu? Belki şimdi bordo halılar serili merdivenler on altı yıl önce çıplaktı ve küçük Timothy bu merdivenlerden düşüp kafasını vurmuştu. Belki de attan düşmüştü. Ata binmeyi bir tutsaklık olarak görüyor olsa gerekti.
Elizabeth dalmış, elinde Timothy'nin fotoğrafıyla öylece düşünürken, Eugene onu yakalamıştı. Ve onu ve bulunduğu durumu tamamen yanlış anlayarak, biraz sinirle, "Bir nişanlın olduğunu zannediyordum." demişti. Elizabeth endişeyle, "Sadece fotoğrafa bakıyordum." demişti. "Ve hala canımdan daha çok sevdiğim bir nişanlım var."
Neyse ki onu o halde yakalayan Emma değil, erkek kardeşi Eugene'di. Eğer ki Emma olsaydı, kızın kendisini anlayışla karşılayacağını hiç de ummuyordu Elizabeth. Eugene başta sinirlense ve biraz kırılsa da, hemen yumuşayıp Elizabeth'in yanına oturup yanından geldiği atları anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mudita
RomanceXIX. yüzyılın sonlarında, İngiltere'nin birbiriyle sınır üç kasabasından birinde, büyük bir olay yaşanır: bir cinayet. Kasabanın önde gelen ailelerinden birinin en küçük oğlu öldürülmüştür. Halk arasında geçen fısıltılar, bu ölümün intihar olduğuna...