Sinirle yerinden kalktı Cumali, öfkeden deliye dönmüştü. Geniş salonun ortasında gidip gelmeye başladı. Selim zaten suskundu elinden hiçbirşey gelmiyordu. Bütün bu olanlara sebep olan kardeşi üstüne üstlük bide ortalıklarda gözükmüyordu. Zaten hep böyle olmamış mıydı?
Yamaç yakıyordu, yıkıyordu,kimseye haber vermiyor kimseden yardım istemiyordu. Dik başlılığının ve umursamazlığının faturası her zaman olduğu gibi Selim'e kesiliyordu. Kendisini her defasında feda ediyor ama kimse dönüp iyi misin diye sormuyordu bile. Alışkın olduğu bir durumdu ama bu seferki farklıydı. Çocuklarını gözünü kırpmadan harcayacaklardı. Hele biricik kızı onu nasıl bir katilin eline verecekti öylece. Onlarda masum değildi neticesinde, belkide hak etmişlerdi böylesini ama çocukları, onların suçu yoktu."Yeter Cumali başım döndü."
Selim'in sakinliği Cumali'yi hayrete düşürmüştü. Önünde dikilip aşağıdan bakmaya başladı kardeşine.
"Olum ben vermem Karakızımı duydun mu beni! Ver-mem. Anamla konuşacam. Savaşsa savaş. Ölürsem bile vermem Karakızımı çocuk"
Selim ince parmaklarıyla şakaklarını ovuşturdu. O bağırıp çağırmayı pek bilmezdi. Ama şimdi yeri göğü inletse de birşeyin değişmeyeceğini biliyordu. Annesi, onu ve çocuklarını yok sayarak kararını vermişti.
"Sen bu çocukların babasısın çocuk. Nasıl razı gelirsin eli kanlı adama kızını vermeye."
Selim daha fazla dayanamayarak ayaha kalkıp Cumali'nin karşısına dikildi.
"Ben çok mu memnunum kızımı düşmana vermeye he. Ulan biriniz de çıkıp dedi mi Selim böyle böyle diye. Dur ben söyleyeyim demediniz. Yok saydınız beni abi. Annem bilmiyor mu sanki olanları."
Cumali başını öne eğip sadece dinleyebildi çünkü sözcükler boğazındaki düğüm yüzünden çıkmıyordu bir türlü. O razı olmam diye tuttursa bile annesi razı olmuştu.
"Sus bağırma Karaca duyacak şimdi."
"Duyarsa duysun be elinde sonunda öğrenmeyecek mi sanki."
Selim hızlıca evin kapısından çıkıp mahalleye gitti. Yol boyunca oğlunu ve kızını düşündü, onlara görmediği sevginin mahrumiyetini hep yaşatmıştı. İçindeki pişmanlık git gide büyürken kendini kahvenin önünde bulmuştu bile. İçerde Akın'dan başkası olmadığını görünce konuşmanın tam zamanı düşüncesiyle içeriye girdi. Girmeden önce kapıdakilere kimseyi içeri sokmamaları için emir verdi. Akın kapının açılma sesiyle başını oraya çevirdi. Babasını görünce duruşunu dikleştirip tebessüm etti. Selim ifadesizce yanından bir sandalye çekip oturdu. Söze nasıl gireceğini bile bilmiyordu. Eğer bu bir ceza ise, kesinlikle Akın bunu hak ediyordu ama Karaca o bu hikayedeki en masum olandı. Boğazını temizleyip oğlunun yüzüne baktı.
"Bazen ailemiz için kendimizi feda etmemiz gerek. Zamanında bende çok yaptım Cumali amcan, Yamaç amcan.. Hepimiz yaptık tüm Çukur yaptı."
Akın yavaşca başını sallayarak babasını sessizce onaylıyordu. Selim son sözlerini söylemeden önce oğlunun yüzüne bakıp tepkisini ölçü. Ve vereceği ağır tepkiye kendini hazırladı.
"Size olduğundan daha fazla ihtiyacımız oğlum. Sen ve Karaca..
Akın babasının bunca zamandan sonra ona "oğlum" diye hitap etmesine hem şaşırmıştı hem sevinmişti. Gülümsedi ama anlamadığı bir konu vardı Karacayla ne yapacaktı?
"Karaca?"
"Babaannen bir karar vermiş hiçbirimize sormadan. Kurtuluş'lar ile olan savaşın bitmesi için kız alıp verecekmişiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂŞEKA
FanfictionAşeka "Sarmaşık" manasına gelir. Nasıl ki sarmaşık, çepeçevre sardığı ağacın suyunu emerse, onu soldurup zayıflatırsa ve hatta bazen kurutursa, aşk derecesindeki sevgi de sevenin sevdiğinden başkasına ilgi duymamasına ve onu sarartıp soldurmasına se...