İki dudağının arasındaki adam,Karaca'yı öyle korkutuyordu ki yanında titriyor, nefes alırken bile düşündürüyordu, en başta.
Şimdilerde ise tam tersini yapıyor genç kızın kurtuluşu olabiliyordu. Kimdi bu adam?
Adana'dan gelmişti, agresifti, kurnaz ve korkusuzdu, zor bir adamdı, çok zor bir adam.
Tuttutuğunu koparırdı ama kayıplar vermişti çokça, kimin yüzünden? Karaca için bir masanın etrafında eksiksizce tamamlandıklarında aile olduklarını düşündüren insanlar yüzünden olmuştu. O yüzden garip geliyordu tüm bu olanlar ona, aklı hep aynı şeyleri söylüyordu durmadan, gözyaşları bu durumu kabullenemiyor bu yüzden akıyorlardı hâlâ.
Düşmandan merhem olmaz, düşmandan merhem olmaz, düşmandan merhem olmaz...Dudaklarından bedenine yayılan inanılmaz rahatlık onu alt ediyordu, ince parmakları arasında gitmesini engellemek ister gibi sıkı sıkı tuttuğu yüz, sıcacıktı tıpkı hissettiği dudaklar gibi. Adamın yeni çıkmaya başlamış sakallı yanaklarını ve çenesini okşuyordu. Aklı yerinde değildi kızın, eğer olsaydı böyle düşünmezdi biliyordu. Katildi o gözünde, böyle diyerek avutuyordu kendisini. Yoksa ona doğru evrilebilir kendi sonunu getirebilirdi. Alt dudağında hissetmeye devam ediyordu sıcaklığı. İçi boşalıp akmış, aklı başından uçmuş, çok uzaklara gitmişti. Derken geri çekildi Azer. 'Başka şansın olmadığı için yaptın' diyordu aklı. Hak verdi ona çünkü eğer Karaca bağırmaya devam etse annesi, kardeşi gelebilir, bu durumu görebilirdi. İnandırdı kendisini bu duruma, tamam dedi içinden. Uzaklaşmadı hemen öyle, kızın yüzüne baktı öylece. Yüzünü bu kadar yakından görmemişti hiç, bu yüzdendi gözlerini arsızca dolaştırması. Karaca'nın durmadan neden ağladığı anlayamıyordu. O anda açtı kız gözlerini, kor gibi kara, bol kirpikli gözleri vardı. Bu durum karşısında alt edilmesi an meselesiydi Azer'in. Kız hala yatakta yatırılmış bir şekilde dururken, o çöktüğü yerden kalkıp kendi odasına gitti, yaraları kapatabilmek için. Adı kadar emindi bu iki yara bandı ile olacak iş değildi. Oyalanmadan gittiği odasında hızlı olmaya çabalıyordu. Banyosuna girdiğinde aynadaki yüzüne bakakaldı bir müddet. Kızın yüzündeki ellerinin yerini iz bırakan kanı kurumuştu. Çok kan görmüştü Azer Kurtuluş ama böylesini asla görmemişti. Bu yüzdendi bu acemiliği Karaca'ya karşı. Girmeden önce hemen yüzüne şu serpti ve havluyla yüzünü kuruladı hızlı hızlı.
Odanın kapısı tekrar açıldı, içeriye Azer girdi yeniden. Elinde o gün Karaca'nın ona yardım ettiği kutu vardı, sanki bu bir borçtu ve anlaşarak kapatacaklardı. Azer çöktü yere yavaşça.
"Karaca kalk artık ellerine bakmam lazım."
Halen yatmaktaydı kız sırtüstü yatağa. Tavanı izliyor gibi duruyor ama aslında kendisi ile hesaplaşıyordu.
"Neden ölmeme izin vermedin?"
Kaşları çatıldı adamın, bunu yapamazdı zaten yeni ayılıyodu o görüntüden sonra. Cevap alamayan kız doğruldu yerinden, omuzları düşüktü sanıyordu ki tonlarca yük var omuzlarında ve altında eziliyor. Azer hâlâ cevap veremeden açtı kutuyu eline aldığı bez ile temizlemek için kızın narin bileklerinden tutup çevirdi. Kurumuş kanı temizlemeye başladı nazikçe.
"Sana diyorum niye izin vermedin, bıraksaydın ölseydim işte. Zaten eninde sonunda olmayacak mı? Ha bugün ha yarın."
Azer çenesini sıktı ama cevap vermedi. Ellerini çekti hızlıca kız, onunla birlikte Azer ile göz göze geldiler. Gözlerine baktıkça Karaca'nın sert ifadesi yumuşadı.
"Azer" dedi fısıltıyla, içini daha çok yakan ifadeyi gördü sanki.
"Sende bana acıyorsun."
Azer çöktüğü yerden kalktı, o asla bunu düşünmemişti. Ya da düşünmüş müydü? Bunu kendisi bile bilmiyordu zihni silikti, net hatırlayabildiği bembeyaz küvet içindeki kızın kanlar içinde oluşuydu. Bunu unutabilir miydi bilmiyordu ama eğer denerse bu çok zamanını alırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂŞEKA
FanfictionAşeka "Sarmaşık" manasına gelir. Nasıl ki sarmaşık, çepeçevre sardığı ağacın suyunu emerse, onu soldurup zayıflatırsa ve hatta bazen kurutursa, aşk derecesindeki sevgi de sevenin sevdiğinden başkasına ilgi duymamasına ve onu sarartıp soldurmasına se...