*13*

2.9K 146 72
                                    

Seyhan, Akın'ın gece yanındaki kızla ilgili verdiği cevaplarla tatmin olsa da içinde bir yerlerde bunun bu kadarla sınırlı olmadığını düşünüyordu. Ama ses etmemişti.. gerçi Akın çatılan kaşlarını kıskançlığa bağlamıştı ama Seyhan kesin bir dille reddetmişti bunu. Öylece Çukur sokaklarında yürümüşlerdi ama Seyhan'ın aklına takılan bambaşka bir şey vardı.. 

"Sende hiçbir zaman sevmedin beni, beni benimle bıraktın."

 Bu sözler kafasını kurcalıyordu. Ona neden bunları söylediğini sorduğunda Akın;

"Anlarsın sanmıştım demişti. "  gülerek, içten bir gülümsemeydi bu ama mutlulukla uzaktan yakından alakası yoktu.

Akın'ın atladığı bir şey vardı. Seyhan anlamıştı.. Denizlerin altında yaşayan tek başına mücadele veren bu küçük çocuğun sevgi için mücadele ettiğini, sadece gözlerine bakarak anlamıştı. O gözlerde umut vardı.. küçük cılız bir umut.. yeniden yeşeriyordu sanki umudu. Sevgiye muhtaç olan adamın gözlerinde ilk zamanlarda göremediği umudu görmüştü. Seyhan bunu kendisinden duymak istediği için sormuştu ama Akın'ın cevap vermeye hali yoktu.. olsun o beklerdi. Yarasını merak ediyordu, Akın'ın o içindeki yaralı çocuğu sarıp sarmalamak geliyordu içinden. Epey geç bir saatte eve döndüklerinde birlikte odalarına çıktılar. Akın Seyhan'ın sorusundan sonra hiç konuşmamıştı, Seyhan' da ısrar etmemişti zaten. Hiç konuşmadan yatağa uzandılar birlikte, ikisi  de birbirine döndü. Uyuyana kadar öylece birbirlerini izlemişlerdi. Akın Seyhan'ın uyuduğunu düşündüğü zaman ellerini kızın saçlarına götürmüştü. Yavaşça saçlarını okşarken fısıldadı..

 "Bir zamanlar denizlerin altında yaşayan çocuk hayatındaki gerçek olan tek şeyi tekrar hatırladı.. o sevmeye mahkum, sevilmeye değil."

 Seyhan buna itiraz etmek istese de o an uyumaya devam etti. Bekleyecekti.. onun içini dökmesini bekleyecekti.

***

Küçük şirin bir mahallede, iki katlı ve içerisi eski Türk filmlerini aratmayacak olan bir evde, o evin geniş salonunda meraklı gözlerle etrafı inceliyordu Karaca. Gözlerini yerdeki halından başlayıp pencereleri örten perdelere kadar getiriyor, inceliyor ve her seferinde bu döngüye geri dönüyordu. Gözleri ister istemez salonun hemen girişindeki masanın üzerinde duran birden fazla aile resimlerine takılsa da hemen gözlerini yumuyor ve başka yöne bakmaya başlıyordu. İçeride Azer 'in sesini duyabiliyordu, yine birileri ile konuşuyor bazen ciddileşen sesi yükselirken bazen keyifli olduğununu anlayabiliyordu. İşte yeniden hissediyordu o duyguyu; o bir yabancıydı. Asla buraya ait olmayacak hatta ait olacak bir kimsesi olmayan yalnız bir insandı. Kabulleniş zordu onun için, ama düşündükçe ve bir umudun peşinden sürüklendikçe daha da batıyor, daha da çıkmaza sürükleniyordu. Bacak arasında bulunan ellerini birbirine sürterek yaklaşan adım seslerini işitti, Azer kapı eşiğinde durup kocaman koltukta birkaç santimlik yer kaplayan kıza baktı biraz. 

"Arabada eşyaların var, onları çıkarmamız gerekiyor." 

 Azer'in işleri ve görüşmeleri yüzünden geceyi bir pansiyonda geçirmiş ama bu sefer Karaca ısrarla ayrı oda istemişti. Çünkü yaşadıklarını henüz hazmedememiş ve üzerine yenileri eklenirse durumu nasıl toparlayacağını bilememişti.

Sesindeki soğukluk ile içi buz kesmişti kızın, şimdi daha çok üşüyordu sanki. Ağrıyan bacakları ve sızlayan diz kapaklarına inat ayağa kalktı ve tahta merdivenlerden inerek adamı takip etmeye başladı. Sırtını korkusuzca yasladığı adam yoktu, omzunu korkusuzca öpen adam yoktu, farkındaydı. Sanki iki tane Azer Kurtuluş vardı, birisi sert, acımasız ve nefret dolu, diğeri ise merhametli, tutkulu ve ince ruhluydu. İstediği an canını yakabilir, kırabilir ve seni silahsız öldürebilirdi. Eğer isterse de ruhu sarabilir, yarana dokunabilir ve acını hafifletip sana yardım edebilirdi. 

ÂŞEKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin