Bölüm 8

283 20 5
                                    

Gözlerimi iki büklüm yattığım koltukta açtım. Ağzımda alkolün bıraktığı iğrenç bir tat vardı ve gözlerim neredeyse açamayacağım kadar yanıyordu. Aslında yanan tek yer kalbimdi ve bu sonsuza dek sürecekti. Gözlerimi açamadan tekrar dolmaya başladı. Harry'i çok özlediğim gerçeği gün ışığından daha sert vuruyordu yüzüme. Nefes aldıkça ciğerlerim yırtılıyordu. Acı artık yaşam tarzıma dönüşmüştü bile.

Yavaşça doğrulmaya çalıştım ama heryerim tutulmuştu. Zorda olsa kalkıp banyoya ilerledim. Belki sıcak bir duş iyi gelebilirdi. Musluğu açtım. Üzerimdekileri sağa sola fırlatıp suyun altına girdim. Vücudumdan usulca akan suyu izledim. Ellerimi kaldırıp suyun elime düşüşüne baktım. Keşke akıp giden su yaptığım bütün hataları da alıp götürse diye düşündüm. Buna imkan var mıydı sahiden. Bütün bunlardan arınmak istercesine suyu daha da açtım. Çaresiz, yalnız bir okadar da umutsuzdum.

Duş biraz iyi gelmişti. Üzerimi giyindim. Günlerdir neredeyse hiçbir şey yemediğimi ancak fark edebilmiştim. Gidip bir iki lokma bir şeyler atıştırdım. Zor da olsa yediğim şeyleri yutmaya çalışırken telefonum çalmaya başladı. Gidip telefona baktım yine şirketten arıyorlardı. Açtım :

-"Günaydın Louis ben Jenny akşam için seni nereden alacağımızı öğrenmek için arıyorum." dedi.

-" Ben gelebilirim ne şimdi bu." dedim gözlerimi devirirken.

-" Peki ozaman randevu saati tam 8 ve diğer bilgilendirmeler için sana mesaj atarım." dedi ve iyi günler dileyip telefonu kapattı. Nasıl  iyi bir gün olabilirdi ki. Sinirle elimi havaya kaldırdım telefonu firlatmak için ancak tekrar sinirle indirdim. Kaçıp gitmek istiyordum buralardan.

Saat 7.30 olmuştu bile. Bütün gün giyeceğim kıyafete varana kadar uyarılmıştım. Ama dediklerini yapmadım.  Sıradan bir takım elbiseyi giydim. Şu haldeyken en son düşüneceğim şey buydu.

Evden çıkıp arabaya bindim. Ayaklarım geri geri gitsede artık dönüşü yoktu. Küçüğüm bunu da öğrendiğinde tamamiyle yıkılacaktı. İçinde kalan bir damla sevgi de buharlaşıp uçacak ve benden artık ölesiye nefret edecekti. Sanırım bu son darbe bizim sonumuzdu. Harry bunu kaldıramazdı. Ve bununla nasıl yüzleşeceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Küçüğümün gözleri gözümden gitmiyor ve aldığım nefesin hızı değişiyordu.

Artık restoranın önündeydim. Hala 10 dakika vardı ve neydi şu kızın adı her neyse umarım gelmekten vazgeçer diye umut ettim arabadan inmeden önce. Ayrıca neden bir insan böyle bir şeyi kabul ederdi anlamıyordum. Ama ne olursa olsun geldiğine pişman olacağını bilmeliydi. Gidip bize ayrılan masaya oturdum. Etrafımda bir kaç görevli sonsuz ilgi sergilemeye başladılar. Onları zoraki gülümsemelerle defettim. Kafamı masaya eğdim ve ellerimle oynamaya başladım. Çok geçmeden ince bir sesle irkildim:

-"Merhaba." dediğinde kafamı şaşkınca kaldırdım ve ifadesiz bir yüzle karşımda duran kişiye baktım. Güzel bir gülümsemeyle yüzüme bakıyordu. Ben ise hala bir şey dememiştim ki devam etti :

-"Ben  Elanour." dedi. Eee ne yapayım der gibi yüzümü buruşturarak yavaşça ayağa kalktım.

-" Ben de Louis Tomlinson ." dedim konuşmak istemeyerek. Ardından elini uzattı :

-" Seninle tanıştığıma memnun oldum Louis." dedi gerçekten memnuniyeti fazlasıyla belli oluyordu. Ama ilgimi çekmeyecek kadar gereksiz.

-" Bende senin adına sevindim." dedim soğuk ve ukalaca. Elini sıkar gibi yaptım ve dokundurup çektim. Sonra sandalyeyi çekip oturdum. Karşımda afallamış öylece kala kalmıştı.

WRONG TİME  ( Larry Stylinson)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin