Denizi yazmaya gitmiştim. Her gün, her gün gitmiştim. Galiba en büyük ve en güzel şeydi. Deniz, insanların gördüğü gibi değildi, aynı kitabımda yazdığım Deniz karakteri gibi. Kitap denilemezdi aslında. Ben Deniz'i her yazdığımda, gözlerim dolar ağlardım. Ona, ben bile dayanamazdım. Deniz, benim de güçlü kalmamı sağlıyordu. Deniz yazar, sonra onu kimse anlayamaz diye kağıt parçalarını denize atardım.
Yine Deniz'i yazıyordum, bu sefer ağlama nedenim biraz daha farklıydı. Mimoza çiçeğinin yazısı silinmişti. Hayatımda sadece bir kez konuştuğum, hiç tanımayıp geceleri deli gibi yazdığım adama neydi bu balılığım. Bu kadar mı muhtaçtım birine, nasıl bu kadar çabuk kandım diye kendimeydi isyanım.
O ana dek, öyleydi. İsyan içindeydim. Elimdeki kağıt, parmakların arasındaki kalem ve göz yaşlarım. Sonra bir beden, usul usul yanıma gelen. Herşey, bir an da nasıl değişmişti. Sonra yanıma oturdu, genç çocuk kumraldı. Uzundu. Güzeldi. Şaşkındım. İlk kez birisi göz yaşlarımı duyarak yanıma oturmuştu. Kalbim deli gibi atıyordu. Sadece, biraz daha ağlamak istiyordum. Sadece, onun elini omzumda hissetmek. Bu kimdi?
-------------
O gün göz yaşlarını duyan genç kimdi bilmiyordu, adını sonradan öğrenmişti. Jeon Jungkook. Sonra her gün gitmeye devam etmişti oraya. Deniz'i yazmayı bitirdiğinde dahi hem Deniz'in artık olmayışına dayanamayarak hem de o çocuğu tekrar görme umudu ile gitmişti. Sonra çalıştığı yeri öğrenmişti tekrar gördüğünde. Yakınlarda çalışıyordu sahile. Oraya gidiyordu, yemek içmek bahanesi ile. Konuşmaya cesaret edemiyordu başlarda. Asla unutamıyordu ama o eli, kollarını. . Jimin, aylarca yazdığı onu korumaya çalışan kimdi bilmiyordu. Mimoza çiçeği kimdi hiç bilmiyordu. Ama onun için mimoza çiçeği demek artık, Jungkookdu.
Bir gün, bir hediye vermişti Jimin, öylesine. Jungkook mutlu olmuştu, çünkü değerli hissetmeyi seviyordu.
Jimin ağlıyordu bir kereside, Jungkook yine yanına gelmişti, neyi olduğunu sormuştu. Jimin yine anlatmıştı.
Jimin, artık yalnızca yalnız hissetmiyordu. O Jungkook'u görünce deli gibi mutlu oluyordu.
Jimin bir keresinde Jungkook'u gördüğünde kalp atışları o kadar hızlıydı ki, sahiden bayılacağını sanmıştı.
Jimin bir keresinde, Jungkook'a sarılıp ona, onun için değerli olduğunu söylemişti.
Jimin, Jungkook'un yanağını öptü. Sonunda öptü işte bir ara. Sonra alaya vurdu, sevdiğini söylemedi.
Jungkook, Jimin'e bana aşıksın dedi alay ile. Jimin öyle baktı ki, gözleri gülüyordu. 'hm hm, kesin' dedi.
Jimin, o aşık olmuştu ve ağlıyordu.
Jungkook kafeye gelen kıza güzel bir kahve verip, cebindeki gülü kulağı arkasına yerleştirmişti.
Jimin o gün deli gibi ağladı ve o kız olmayı hayal etti.
Jungkook, kızın yanağını öptü. Jimin kendini, özel hissetmiyordu.
Jimin gidip kafede ağladı, Jungkook'u son kez hissetmek için.
O sırada başını çevirdiğinde kayalıklarda oturup öpüşen bedenleri gördü.
Jungkook kafede değildi. Sahile yürüdü Jimin.
Biraz önceki çifte bu sefer yakından bakıyordu.
Göz yaşlarının ilk silindiği yerde, Jungkook ve kız arkadaşını gördü.
Jimin, onun küçük kalbi daha fazlasına dayanamadı. Hayat buydu, düzeni böyleydi. Bazı insanlar, yalnızlık ve mutsuzluk ile lanetliydi. O, görüp görebileceğiniz en güçlü insandı. Şimdi huzurlu, toprağın altında. Biraz üşüyor. Soğuk rüzgarlar esiyor. Jungkook, iki çocuğu var. Jimin, o garip çocuk. Onu sadece, bu şekilde hatırlıyor. Doğum gününde hediye alan bir arkadaş. Hatırlar mı? Belki hatırlamıyordur. Bunu sadece Jungkook bilir.
Lütfen, Jimin olmayın.
Belki de, Jimin olmak güzeldir.
Jimin güzeldi.
Ancak umarım, Jimin olmazsınız. Kalbiniz dayanamaz ki.
Kimsenin kalbi acımasın.
AGAPE!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mimoza | Jikook
Teen FictionPark Jimin, birgün bir numara salladı. Kim olduğundan habersiz. Sadece yazdığı şey ; - bana masal anlat, mimoza çiçeği. - kim olduğunun bir önemi yok.